Posts Tagged Küresel Güney
Erdoğan’ın ‘İslam ittifakı’ neden mümkün değil?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 23/06/2025
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) 51. Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısında yaptığı konuşmada, İsrail saldırganlığına karşı “İslam ittifakı” önerdi.
Erdoğan, İstanbul’un kaderinin, Şam’ın, Gazze’nin, Kudüs’ün, Mekke ve Medine’nin, Tahran’ın kaderinden ayrı olmadığını savunduğu konuşmasında İsrail’in haydutluğuna karşı “2 milyarlık İslam aleminin tek başına bir kutup haline gelmesi şarttır” dedi (Cumhuriyet, 21.6.2025).
Peki, “İslam ittifakı” bir çözüm müdür, ABD destekli İsrail saldırganlığına karşı bir çare midir? Ve daha önemlisi bir “İslam ittifakı” kurmak mümkün müdür?
Amerikancılık yaparak İsrail’e karşı olunamaz
Erdoğan’ın önerdiği bir “İslam ittifakı” hem mümkün değildir çünkü gerçekçi değildir ama hem de çelişkileri nedeniyle “samimi” değildir.
Çünkü bölgemizdeki pek çok İslamcı rejim, hem Amerikancılık yapmakta ama hem de İsrail’e karşı olduğunu söylemektedir.
Doğru, söylem düzeyinde en İsrail karşıtı rejim de Erdoğan rejimidir.
Ama bölgemizdeki tüm İslamcı rejimlerin asıl sorunu şudur: Amerikancılık yaparak İsrail’e karşı sert sözler söyleyebilirsiniz ancak İsrail’e karşı sonuca etki yapacak bir pozisyon alamazsınız. Topraklarınızdaki üslerden kalkan ABD uçakları İsrail’e askeri destek verecek ama siz İsrail’e karşı olacaksınız!
İhvan’da İran çatlağı
Bir İslam ittifakının mümkün olmadığının göstergelerinin başında İhvan (Müslüman Kardeşler) gelmektedir.
İhvan’ın Genel Mürşid Vekili Dr. Salah Abdülhak İran’ın dini lideri Hamaney’e 18 Haziran’da mektup göndererek “tam destek” verdiklerini açıkladı ama İhvan’ın Suriye kolu 19 Haziran’da yayınladığı bildiriyle bu tavrı tanımadığını duyurdu. Suriye İhvan’ı hem İran’ı hem İsrail’i “bölgede hegemonya kurmaya çalışan suçlular” olarak nitelendirerek “her iki taraftan da teberri ettiklerini (uzak durduklarını)” ilan etti (Harici, 20.6.2025).
Oysa Suriye İhvanı, Erdoğan rejiminin Esad karşıtlığının merkezinde duruyordu. Esad, AKP’nin istediği İhvancıları hükümetine ortak etmediği için kardeş olmaktan çıkıp düşman olmuştu! Şimdi o İhvan, “ikisinden de uzak duruyoruz” diyerek, fiilen İsrailcilik yapmış oluyor!
İslamcı rejimlerin İran karşıtlığı
Erdoğan’ın önerdiği bir İslam ittifakının mümkün olamayacağının göstergelerinden biri de Arap-İslam ülkelerinin fiili durumlarıdır. Örneğin Ürdün, İsrail uçakları İran’ı vururken hava sahasını açtı ama İran yanıt verirken kapattı; dahası Ürdün Silahlı Kuvvetleri İran İHA’larını düşürerek İsrail’e pratikte yardımcı oldu.
Uzun örnek listesine gerek yok. Körfez ülkeleri başta pek çok ülkedeki ABD üslerinin varlığı ile “İsrail’e karşı bir İslam ittifakı”nın gerçekçi olamayacağı ortada…
İslamcılık geniş cepheyi böler
Daha önemlisi de şu: İsrail iki yıldır Gazze’de Filistinlilere soykırım uyguluyor. Peki hangi İslamcı rejim Gazze’yi savunmak konusunda İsrail’e karşı gerçek ve etkili bir pozisyon aldı? Daha doğrusu şöyle soralım: Sonuca etkisi bakımından hangi İslamcı rejim, Güney Afrika’dan daha fazla İsrail’e karşı pozisyon alabildi? Hiçbiri.
Dolayısıyla Gazze’yi ya da Tahran’ı savunmak adına, İsrail’e karşı bir “İslam ittifakı” hem mümkün değildir hem de çare değildir. Tersine bu tür girişimler İsrail’e karşı mücadele eden Güney Afrika öncülüğündeki Afrika kıtası ile, Kolombiya ve Venezuela öncülüğündeki Güney Amerika ile, hatta İspanya ve İrlanda gibi Avrupa ülkeleri ile araya “din” koyarak ayrışmak anlamına gelir.
Ne yapmalı?
İsrail’e karşı gerçekten konumlanmak isteyen, din eksenli arayışlarda olmak yerine birincisi antiemperyalist tutum alarak öncelikle ülkesindeki Amerikan askeri varlığına son vermelidir, ikincisi de “İslam ittifakı” gibi arayışlar yerine daha geniş bir cephe olan Küresel Güneycilik yapmalıdır.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
23 Haziran 2025
Küresel güç mücadelesi açısından Suriye
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 12/12/2024
Suriye’de Beşar Esad yönetiminin yıkılması sorunu, aynı zamanda küresel güç mücadelesinin bir parçasıdır. O perspektiften bakıldığında, elbette Esad’ın yıkılması Küresel Güney cephesi açısından bir yenilgidir.
Ancak bu yenilgi üzerinden “liberal kapitalizmin” ve Atlantik’in zaferi bağlamında, tıpkı 90’larda olduğu gibi bir “tarihin sonu” okuması yapmak elbette doğru değildir. Zira küresel güç mücadelesi inişli çıkışlıdır, düz bir doğru şeklinde ilerlemez.
Atlantik cephesinin ideologları ve propaganda makineleri, Esad’ın yenilgisini dar anlamda Rusya-İran cephesine, geniş anlamda Çin’in inisiyatifinde gelişen Küresel Güney cephesine bir hezimet olarak yazmaya çalışmaktadır ama bu hem tarihin kısa bir anı hem de asıl görüntünün içinde bir kesitten ibarettir.
Doğru, Suriye cephesinde bir yenilgi yaşanmıştır ama mücadele Batı Asya’da, Güney Amerika’da, Afrika’da, Asya’da sürmektedir; ve Küresel Güneycilik hâlâ hamle üstünlüğüne sahip olan taraftır.
Küresel Güneycilik
Meseleye güneyden baktığı halde “kesin yenilgi” görenler ise Küresel Güneyciliği eski blok siyasetiyle karıştırmaktadır. “Hani Çin nerede?” diye soranlar, Küresel Güneyciliği ya da çok kutupluluğu, blok siyasetinde olduğu gibi, herkesin birinin arkasına dizilmesi şeklinde algılamaktadır. Oysa çok kutupluluk özü itibariyle hegemonyacılıkla mücadeledir; yeni bir hegemonun arkasında bloklaşmak değildir.
Dolayısıyla sorun çıkan her yere asker göndermek, soruna çatışma riski alarak doğrudan müdahil olmak Küresel Güneycilik değildir. Küresel Güneycilik, Atlantik’in hegemonyasını kırarak, gelişmekte olan ülkelere alan açma işidir. Üstelik “büyük savaş”sız çözüm gereği ağır ileleyecek bir süreçtir. Haliyle inişli çıkışlı olacaktır. Zira Atlantik de kendi düzenini tamamen yitirmemek için hamleler yapacaktır.
Atlantik cephesinin durumu
İşte Suriye’de olan budur; Atlantik kuvvetleri, el birliğiyle, vekillerinin toplamıyla bir hamle yaptı. Öyle olduğu için de karşıt görünümlüler fiilen aynı cephede buluşabildi.
ABD için Suriye cephesi, küresel düzlemde Rusya’yla, bölgesel düzlemde İran’la mücadele edilecek sahadır. O sahada stratejik hedef Suriye’nin kuzeyinde bir PKK devleti kurmaktır; yolu Esad’ı yıkmaktır.
İsrail için Suriye cephesi, bölgesel düzlemde İran’la mücadele edilecek ve direniş eksenini kıracak sahadır. Tel Aviv bu nedenle güvenliği açısından müttefiki gördüğü PKK devletini istemekte ve Suriye’nin güneyinden parça koparmayı amaçlamaktadır.
Durumu en karışık olan ise Türkiye’dir; çünkü Türkiye’nin ulusal çıkarları ile Türkiye’yi yönetenlerin siyasi çıkarları çelişmektedir. O nedenle neden-sonuç bağlamında açmazlar yaşanmaktadır; hem PKK devletine karşı çıkıp hem de Esad’ı yıkmaya çalışmak gibi, hem İsrail’e karşı olup hem de İsrail’in Esad ve İran karşıtlığıyla fiilen uyumlu olmak gibi…
Sonuçta ABD, İsrail ve Türkiye Esad’ı yıkmakta ortak; Esad’ın yıkılmasının doğurduğu iki sonuçtan “HTŞ devletine” bakışta ortak, “PKK/PYD devletine” bakışta karşıttır. Washington’un yeni uğraşı, işte bu karşıtlığı uyumlulaştırmaktır.
13 yıl direnebilmek
Bitirirken önemle belirteyim: Baas ve Esad’ın 13 yıl boyunca Atlantik saldırganlığına karşı direnebilmesi, petrolü ve doğalgazı olmayan bir ülkenin 13 yıl boyunca ambargoyla mücadele edebilmesi, dünyanın dört bir tarafından terörist akınına uğrayan bir ülkenin 13 yıl boyunca terörle mücadeleyi sürdürebilmesi hiç kolay değildir.
Üstelik bu 13 yıl boyunca Atlantik cephesi silahtan ideolojik aygıtlara, psikolojik savaştan sabotajlara kadar pek çok aracı kullanmışken…
Ve evet, Esad’ın 13 yıl direnebilmesi de çok kutupluluğun, Küresel Güneyciliğin etkisiyledir.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
12 Aralık 2024
G20’nin dönüşümü
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 23/11/2024
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu hakkında tutuklama emri yayınladı. ABD yönetimi, UCM’nin bu kararını engellemek için aylardır mahkemeye ağır baskı uyguluyordu.
UCM’nin bu kararı, elbette pek çok yönüyle incelenecektir ve tartışılacaktır. Ancak ben bugün meseleye, uluslararası kurumların dönüşümü açısından bakmak istiyorum.
Dolayısıyla soru şu: UCM ABD’nin ağır baskısına rağmen bu kararı nasıl alabildi? Yanıtı hukukun bağımsızlığı, üstünlüğü gibi kavramlarda değil elbette. Yanıt, dünyanın değişmesiyle ilgili. Küresel Güney’in ekonomik ve siyasi etkisi arttıkça, Atlantik’in uluslararası kurumlar üzerindeki hegemonyası zayıflıyor. Somutlarsak, Çin güçlendikçe ABD’nin uluslararası kurumlar üzerinde etkisi dengeleniyor.
Sonuç bildirgesinde Küresel Güney etkisi
Bu dengenin görüldüğü uluslararası platformlardan biri de G20’ydi. 2022 ve 2023’teki zirveler o dengeyi yansıtmıştı. Bu yıl 18-19 Kasım 2024’te Brezilya’ın Rio de Janerio kentinde düzenlenen G20 zirvesi ise artık ağırlığın Küresel Güney lehine değişmeye başladığını ortaya koydu.
“Adil Bir Dünya ve Sürdürülebilir Bir Gezegen İnşa Etmek” temalı G20 Zirvesi’nin 85 maddelik sonuç bildirgesinde dikkat çeken sonuçlar şunlardı:
1) Ukrayna konusunda “kapsamlı, adil ve kalıcı bir barışı destekleyen tüm ilgili ve yapıcı girişimlere” destek açıklandı.
2) Gazze’de kapsamlı bir ateşkes çağrısı yapıldı. Ayrıca Filistin’de “felaket yaratan insani durumla ilgili derin endişe” açıklandı.
3) “Güvenlik Konseyi’nin 21. yüzyılın gerekliliklerini ve gerçeklerini karşılayan, daha temsili, kapsayıcı, verimli, etkili, demokratik ve sorumlu ve aynı zamanda tüm BM üyeleri için daha şeffaf hale getiren bir reformu destekliyoruz” denilen bildirgede, Afrika, Asya-Pasifik, Latin Amerika ve Karayipler’den temsilin arttırılması için “Güvenlik Konseyi’nin genişletilmesi çağrısında” bulunuldu.
Küresel Güney’in G20’deki diğer etkileri de şunlardı: Afrika Birliği G20’ye tam üye olarak katıldı, Arap Birliği liderleri ve BRICS Yeni Kalkınma Bankası Başkanı zirveye davet edildi.
Almanya’nın G20’deki üç hoşnutsuzluğu
Bu tür metinler, içeriğinde ne olduğu kadar neler olmadığı bakımından da çok önemlidir. Bu nedenle Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un bildirgeyi yorumlaması çok şey anlatıyor. Scholz’un sonuç bildirgesi hakkında sıraladığı şu üç memnuniyetsizlik, G20’nin artık Atlantik’in kararlarını dikte ettiği bir platform olmaktan çıktığını ortaya koyuyor.
1) Scholz G20’nin Rusya’yı açıkça suçlamamasından rahatsız: “G20’nin Ukrayna’daki savaştan Rusya’nın sorumlu olduğunu açıkça ifade edecek kelimeleri bulamaması çok yavan.”
2) Scholz, G20 sonuç bildirgesinin “İsrail’in kendini savunma hakkına işaret etmemesinden rahatsız: “Hamas, Hizbullah ve İran’dan gelen tehditler karşısında İsrail’in kendini savunma hakkına değinilmemesinden üzüntü duyuyorum.”
3) Scholz ayrıca bildirgede çatışmanın yayılmasından Hamas’ın sorumlu tutulmamasından da memnun olmadığını belirtti (Harici, 20.11.2024).
Süper zenginlere küresel vergi
En önemsediğim konuyu ise sona bıraktım: Ev sahibi Brezilya Cumhurbaşkanı Lula da Silva, G20 Zirvesi’nde ”süper zenginlere küresel vergi uygulanmasını” önerdi.
Lula da Silva, dünyada 3.300 milyarderin bulunduğunu, bu kişilerin bulundukları ülkedeki servetlerinin sadece yüzde 2’sini küresel vergi olarak ödemesi durumunda, yoksulluk, açlık ve iklim değişikliğiyle mücadele projelerinin kaynak sorununun çözüleceğini belirtti.
Süper zenginlerin servetine vergi konusunun G20’de konuşulmuş olması kritik önemdedir ve etkilerini önümüzdeki yıllarda daha iyi göreceğiz.
Sonuç olarak; Küresel Güney’in ağırlığıyla çok kutuplu bir dünyanın inşası, süreç inişli ve çıkışlı olsa da, adım adım daha adil ve eşit bir uluslararası ilişkiler düzenine ilerliyor.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
23 Kasım 2024
Küresel düzen savaşsız değişir mi?
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 26/09/2024
Haklı olarak soruluyor: Mevcut küresel düzen II. Dünya Savaşı’yla oluştu, savaşsız değişir mi?
Tarihte bu tür değişikliklerin büyük oranda savaşla olduğu bir gerçek. Çağımızdaki son değişim ise bir istisna: İngiltere liderliğini ABD’ye savaşsız teslim etti, daha doğrusu iki savaşla güçten düştüğü için savaşsız teslim etmek zorunda kaldı.
Peki ABD savaşmadan liderliğini bırakır mı?
Savaşsız çözüm yolları
Küresel Güney şu üç yolla savaşsız çözüm arıyor:
1) Kolektivizm: Çin başta Küresel Güney ülkelerinin ekonomi ve siyasi ağırlıkları oranında uluslararası örgüt ve kurumlarda temsiliyet istedikleri ortada. Ama bu Çin’in bir dünya liderliği devri istediği anlamına gelmiyor. Zaten çok kutupluluk, demokratik bir küresel yönetişimi gerektiriyor. Uluslararası düzenin demokratikliği de ülkelerin adil temsiliyetine dayanacaktır.
Kısacası ABD’nin “tek” liderliğine karşı, çok merkezli bir düzen. İşte bu kolektivizm anlayışı, ABD’yi savaşsız çözüme zorlamaktadır.
2) BM’nin rolü: Küresel Güney ülkeleri, uluslararası düzenin adil ve demokratik dönüşümünde BM’nin merkezi bir koordinasyon rolüne işaret ediyorlar. Bu da ABD’yi savaşsız çözüme zorlayacaktır.
3) Zamana yayma: Bu büyük küresel dönüşümün savaşsız olması için Çin’in izlediği ağır, zamana yayan, kontrollü ve dengeli yol da önemli bir faktör elbette…
Artık 193 üye var
BM’de reform çağrıları işte bu şartlarda gelişiyor. 79. BM Genel Kurulu, liderlerin reform çağrılarına sahne oldu.
Çünkü 1945 düzeni artık çalışmıyor, Soğuk Savaş bitti, ABD’nin kısa süreli tek kutuplu dünya hakimiyeti dönemi de bitti. Artık çok kutuplu dünya döneminin başındayız. BM’nin de buna göre dönüşmesi gerekiyor.
Daha somut söylersek: BM, 1945’te 50 ülkenin bulunduğu bir dünyada ve II. Dünya Savaşı’nın galiplerinin BM Güvenlik Konseyi’nin veto kartlı 5 daimi üyesini oluşturduğu şartlarda kuruldu.
Ancak bugün BM’de 193 ülke var!
Reform ama nasıl?
ABD, “reformun şart olduğu” gerçeğini görüyor ve mecbur kalacağı değişimin kontrolünde olmasını, veto gücünü sürdürebilmeyi hedefliyor. O nedenle de BM Güvenlik Konseyi’nin genişlemesinde; birincisi istediği yeni ülkelerin bulunmasını, ikincisi de yeni üyelerin veto hakkının olmamasını savunuyor.
Evet, BM’de reform şart ama nasıl? Artık asıl mesele bu…
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD’nin bu “kontrollü reform” çabasına karşı uyarıyor; BM Güvenlik Konseyi’ndeki reformun “suni bir şekilde hızlandırılmaya çalışıldığına” dikkat çekiyor ve “Çin’le birlikte sürecin tehlikeli oyunlara dönüştürülmesine izin vermeyeceklerini” belirtiyor (Sputnik, 25.9.2024)
Lavrov, daha önemlisi, BM’nin bölünmesi yerine ortak mutabakat sağlanmasına çabaladıklarını vurguluyor.
Reformda iki temel yol
Sonuç olarak çok kutupluluk şartlarında BM Güvenlik Konseyi’nde reform yapılması artık kaçınılmaz. Küresel Güney ülkeleri, ağırlıklarını elbette temsiliyetlerine yansıtacaklar.
Reformun önünde iki temel yol var: Kolektif Batı’nın BM Güvenlik Konseyi’ndeki konumunu korumaya çalışan yolu ve Küresel Güney’in BM düzenini demokratikleştirmek yani adil temsiliyeti sağlamak isteyen yolu.
Bu ikinci yol, BM Genel Kurulu’nun yetkisinin genişletilmesine, kararlarda BM Genel Kurulu ile BM Güvenlik Konseyi arasında sıkı bir ilişki olmasına, vetoda nitelikli çoğunluk aranmasına, azınlık vetolarının işlerliğinin ancak BM Genel Kurulu’nda nitelikli çoğunluk tarafından kabulüne dayanmalıdır.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
26 Eylül 2024
BRICS meselesi
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 07/09/2024
Binlerce yıldır uygarlığa lokomotiflik yapan kuvvetler sürekli yer değiştiriyor. Kuvvetler yükseliyor, düşüyor, yerini yeni kuvvetler alıyor. Batı’nın üstünlüğüyle geçen 500 yıllık döngü sona eriyor. Bunu saptayan son Batılı devlet adamlarından biri Portekiz Cumhurbaşkanı Marcelo Rebelo de Sousa’ydı: “ABD seçimlerinden sonra kim kazanırsa kazansın farklı bir dünya olacak. Rusya ve Güney Afrika, Brezilya, Türkiye’deki yükselen güçlerin konumlanışı da aynı olmayacak. Hindistan da aynı olmayacak. Yeni bir tarihi döngünün başlangıcındayız.”
Evet, yeni gerçek budur; yeni bir tarihi döngü başlıyor. Asya, Küresel Güney’e liderlik ederek yükseliyor. Dolayısıyla siyasal ve ekonomik analizleri bu gerçeğe göre yapmalıyız. BRICS meselesine de böyle bakmalıyız.
İktidarın pazarlıkçı yaklaşımı
İktidar, BRICS’e yaklaşımını “utangaç, pazarlıkçı ve ikili” bir şekilde yürütüyor. Resmi bir başvuru var mı yok mu, tam belli değil. Bloomberg’e konuşan Türk yetkili var diyor, Rusya Devlet Başkanı Yardımcısı Yuri Uşakov var diyor ama AKP hükümeti “var” demiyor!
Aslında sadece bu durum bile iktidarın BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile ilişkilerini stratejik bir anlayışla değil, taktik bir bakışla yürüttüğünü gösteriyor. Özetle ŞİÖ’yle ilişkiyi NATO’yla, BRICS’le ilişkiyi AB’yle pazarlıkta bir kart olarak kullanmaya çalışıyorlar.
Haliyle kendi tabanlarının da kafası karışıyor. Üstelik birbirlerinin muadili olmayan kurumları karşı karşıya getiren denklemler kurarak, “şurdan ayrılmadan buraya giremeyiz” gibi sonuçlar çıkarılmasını sağlıyorlar.
Ana muhalefet iktidardan daha geride
Ana muhalefet partisi ise bu konuda ne yazık ki iktidardan bile daha geri mevzide. AB kapısında beklenilmesini istiyor, tabanını “Ya AB ya ŞİÖ” diyerek Batıcılığa teslim olmaya zorluyor.
Ana muhalefet partisi liderliğinin iddia ettiği gibi Atatürk hep Batı’yı işaret etmiş değil, dolayısıyla BRICS’e “yönümüz hep Batı, değiştiremeyiz” diye karşı çıkmalarının hiçbir tarihsel geçerliliği yoktur.
Atatürk Batı’yı değil, “çağdaş uygarlık seviyesini” işaret etti. Ve büyük devrimci Atatürk, çağdaş uygarlığın yerinin sürekli kalıcı olmadığını en iyi bilenlerdendi.
Kuzey-Güney mücadelesi
Durum şudur: Ticaretin ve ekonominin merkezi Atlantik’ten Pasifik’e kaydı, siyasetin merkezi de kayıyor. Çok kutuplu yeni bir dünya inşa oluyor.
Küresel Güney, Küresel Kuzey’in (Atlantik’in) dünya egemenliği için oluşturduğu düzeni adım adım zorluyor. Atlantik kuvvetleri ise bu süreci engelleyebilmek için yaptırımlar uyguluyor, darbeler ve suikastler düzenliyor, rezervlere el koyuyor, petrol çalıyor, savaşlar kışkırtıyor.
Elbette nafile! Küresel Güney düzeni iki yönlü zorluyor: 1) Kurallarını ABD’nin yazdığı düzende reform istiyor. 2) ABD’nin dünya egemenliğini sürdürmek üzere kurduğu kurumların karşısında kendi kurumlarını inşa ediyor.
Türkiye’nin konumu
İşte BRICS bu düzeni zorlama sürecinin en önemli organizasyonlarından biridir. Çünkü BRICS’in iki temel hedefi var: Uluslararası düzenin ve mali sistemin demokratikleştirilmesi. Yani belli başlı ülkelerin kararlar aldığı ve uyguladığı değil, daha çok ülkenin eşit ilişkilerle kararlar aldığı ve uyguladığı bir düzen.
BRICS bu amaçla Küresel Güney ülkelerinin uluslararası düzende söz sahibi olmasına çalışıyor, örneğin BM Güvenlik Konseyi’nin genişletilmesini savunuyor. BRICS, doları egemen kılan mali sisteme karşı işbirliği yapıyor; dolar yerine ulusal paralarla ticareti yükseltiyor, IMF ve Dünya Bankası’nın karşısına Yeni Kalkınma Bankası’nı koyuyor.
Sonuç olarak Küresel Kuzey/Batı dönemi bitiyor, Küresel Güney/Doğu dönemi başlıyor. ABD ve AB’nin bu gerçeği görerek önlemler almaya çalıştığı şartlarda, nesnel olarak bir Küresel Güney ülkesi olan Türkiye’nin kendisini bu yüzyılda da yine Atlantikçi (Küresel Kuzeyci) sanarak yanlış konumlanması, bu kez Batıcılara rağmen mümkün olmayacaktır.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
7 Eylül 2024
CHP’nin Batıcılık sorunu
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 11/07/2024
AKP, Batı’yla pazarlık için bile olsa Türkiye’nin bir ayağını Doğu’da / Güney’de tutmaya çalışıyor; CHP ise Türkiye’nin bir ayağının orada olmasına tahammül bile edemiyor, iki ayağın da Batı’da olmasını savunuyor.
Kemal Kılıçdaroğlu CHP’sinin çok temel sorunu olan bu durum, Özgür Özel CHP’si için de geçerliliğini koruyor. AKP’yi “eksen kayması” ile suçlayan çizgi, kendisini daha da net ifade ediyor artık: Washington ve Brüksel’e doğrudan “Ben AKP’den daha Batıcıyım” mesajı veriyor. Sıkıntı şu ki bu çizgi, birinci parti konumuna yükselerek önüne iktidar olma yolu açılan CHP’nin seçmen tarafından yeniden ikinci parti konumuna düşürülmesi riski taşıyor.
Neo-Abdülhamitçi AKP
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Çin ziyareti ve ardından Rusya’daki BRICS+ toplantısında verdiği mesajlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Astana’da Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesine katılması ve sonrasında bu örgüte tam üye olarak katılma istediğini dile getirmesi önemli.
Kuşkusuz yıllardır AKP’nin “neo-Abdülhamitçi” çizgisini eleştiren biri olarak elbette bu mesajların Kürel Güneyci bir tutuma denk düşmediğini, Erdoğan’ın bu mesajları Batı’yla ilişkilerinde bir pazarlık kartı olarak kullanmaya çalıştığını biliyorum.
Zaten asıl üzerinde durmak istediğim de AKP’nin tutumu değil, CHP’nin tutumu. Zira CHP’nin tutumu, ne yazık ki AKP’nin neo-Abdülhamitçiliğinin bile gerisinde!
CHP’nin ŞİÖ karşıtlığı
Önce CHP’nin diplomat kökenli milletvekili Namık Tan’ın tepkisi geldi. Hakan Fidan’ın Çin ziyaretinden ve “tek Çin, çok kutupluluk” özetli mesajlarından büyük rahatsızlık duyduğu görülen Tan, işi ABD’nin argümanlarıyla Uygurculuk yapmaya kadar vardırdı ne yazık ki…
Ardından pek çok CHP’li, Türkiye’nin BRICS ve ŞİÖ gibi örgütlere katılma çabasının yanlışlığını savunan çıkışlar yaptılar.
İçeriği bakımından en vahimi ise CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in sözleri oldu. AKP’yi eleştiren Özel “Türkiye’nin AB tam üyelik hedefinin kağıt üzerinde bırakılmasını kabul edemeyiz” dedi. Sanki AKP farklı bir politika izlese, Türkiye AB kapısından içeri sokulacakmış gibi!
AB ile ŞİÖ’yü karşılaştıran Özel, “Doğu’da halk fakir, Batı’da 10 kat zengin var” dedi ve Avrupa’yı demokrasinin beşiği, emeğin merkezi ilan etti!
Oysa Özgür Özel bunları söylerken Fransa’da bir akademisyen Gazze’yi savunduğu için “terör propagandasından” gözaltına alınıyor, üniversitelerde Filistinlileri katleden İsrail eleştirileri yasaklanıyor, Avrupa başkentleri Rusya’nın malvarlığına çökmekle kalmamış, edebiyatından müziğine 200 yıllık bir Rus kültürüne karşı faşizm uyguluyor ve neoliberal ekonomilerin ağır yükü yine Avrupalı işçilerin sırtına bindiriliyordu.
Asya yükseliyor, Avrupa inişte
Uzun uzun örnekler vermeye gerek yok, zira dış politikayı belirleyen asıl parametre bunlar değildir; şu sorunun yanıtıdır: Türkiye’ye tehditler nereden geliyor?
Yanıtları da ortada: Terörü destekleyen, darbe yapan, yaptırım uygulayan, finans operasyonları düzenleyen, parasını ödeyip satın aldığınız silaha el koyan, size sattığı silahların yedek parçalarını vermeyen, Akdeniz’de, Karadeniz’de ve güneyinizde size karşı konumlanan Batı’dır, Doğu ya da daha çok ifade edildiği şekliyle Küresel Güney değildir.
Diğer yandan AB üyeliğinin bir masal olduğu, Türkiye’nin hiçbir zaman bu birliğe üye yapılmayacağı, Brüksel’in Türkiye’yi Avrupa ile Ortadoğu arasında bir tampon olarak gördüğü, bu durumu sürdürebilmek için de Türkiye’yi AB kapısında tuttuğu gerçeği bu kadar çırılçıplak ortadayken, CHP Genel Başkanı’nın hâlâ AB üyeliği hedefini dış politikasının merkezine koyabilmesi, Türkiye’nin kurucu partisi açısından tam bir gaflettir!
10 gündür Çin’de ŞİÖ’nün yeşil kalkınma forumlarını izleyen, ŞİÖ üyesi ülkelerin yöneticilerinin birbirlerine deneyimlerini aktardığı çarpıcı konuşmalarını dinleyen, Asya’yı birleştiren ŞİÖ’nün 26 üyesinin dayanışmasını yakından gören ve ŞİÖ üyesi ülkelerin gazetecileriyle birlikte yuvarlak masa toplantılarına katılan bir gazeteci olarak önemle belirteyim: Yeni bir dünya kuruluyor. Asya yükselişte, Avrupa inişte. Bu gerçeği görmeyen ve hâlâ Batı diyenler, siyaseten intihar ediyordur.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
11 Temmuz 2024
Küresel Güney’in dayattığı ateşkes
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 03/06/2024
ABD Başkanı Joe Biden, Gazze için üç aşamalı ateşkes planı açıkladı:
1. aşama 6 hafta (45 gün) sürecek. Bu aşamada İsrail askerleri Gazze’den çekilmeye başlayacak. Hamas yaşlı ve kadın rehineleri, İsrail de hapishanelerde tuttuğu Filistinlilerin bir bölümünü bırakacak. Gazze’ye insani yardım günlük 600 TIR seviyesine çıkarılacak. Filistinliler bu aşamada yaşadıkları bölgelere güvenli bir şekilde dönecekler. Asıl önemlisi, bu aşamada kalıcı ateşkes müzakereleri yapılacak. Müzakerelere bağlı olarak 6 haftalık süre artabilecek.
2. aşamaya geçildiğinde Hamas’ın elinde kalan tüm rehineler serbest bırakılacak. İsrail Gazze’den tamamen çekilmiş olacak.
3. aşamada ise ölen rehinelerin cenazeleri teslim edilecek ve Gazze’nin yeniden inşa sürecine başlanacak.
Ateşkes planının sahibi kim?
Planı ABD Başkanı Biden dünya kamuoyuna açıkladı ama “İsrail’in önerisi” diye sundu. İsrail Başbakanlık Ofisinden yapılan açıklamada ise plandan “Biden’ın önerisi” diye bahsedildi. İsrail Savaş Kabinesi üyesi Benny Gantz’ın anlaşmaya destek açıklamasından anlaşıldığı kadarıyla ateşkes planı İsrail’in müzakere heyeti ile ABD’li görevliler tarafından hazırlandı. Nitekim Filistinli aktörler de plandan “ABD-İsrail önerisi” diye sözediyorlar.
İsrailli aktörler plan için ne diyor?
Biden’ın planı açıklamasından 1 saat sonra İsrail Başbakanlık Ofisi “İsrail’in şartları sağlanmadan kalıcı ateşkes mümkün değil” çıkışı yaptı ve o şartları sıraladı: “Hamas’ın askeri ve idari gücünün yok edilmesi, tüm rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze’nin İsrail için artık bir tehdit oluşturmamasının sağlanması.”
Ancak İsrail Başbakanlık Ofisinin bu açıklaması Biden’ın açıkladığı planın reddinden ziyade, Netanyahu’nun savaş yanlısı koalisyon ortaklarını yatıştırma hamlesi gibi görünüyor.
Nitekim İsrail Maliye Bakanı Bezalel Smotrich ve Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir anlaşmaya karşı çıktılar ve Netanyahu’ya “onaylanması durumunda hükümetin bir parçası olmayacaklarını” bildirdiler. İsrail Savaş Kabinesi üyesi Gantz ise anlaşmaya destek açıkladı.
Filistinli aktörler plan için ne diyor?
Hamas, ilk değerlendirmesinde ateşkes planını olumlu bulduğunu açıkladı.
Filistin Ulusal Girişim Hareketi Genel Sekreteri Mustafa el-Bergusi ise İsrail saldırganlığının başarısızlığına işaret etti: “Biden’ın açıkladığı İsrail-ABD önerisi, İsrail saldırganlığının etnik temizlik, direnişin kökünü kazıma, Gazze Şeridi üzerinde kontrol kurma ve rehineleri zorla kurtarma hedeflerinin başarısızlığının kabulünü temsil ediyor.”
ABD-İsrail ateşkese neden mecbur kaldı?
İşin ilginç yanı, ateşkes planı, Hamas’ın üç ay önce önerdiği ateşkes planına benziyor. Hamas’ın hazırladığı, Mısır ve Katar’ın ABD’ye sunduğu o plana Biden itiraz etmişti. Plan o gün onaylansa 10 bin kişinin hayatı kurtulmuş olacaktı!
ABD’yi üç ay sonra benzer ateşkes planını gündeme getirmeye yol açan ise kuşkusuz güçlü iç ve dış etkenlerdir.
İç etkenler: Kasım seçimi öncesinde ABD çapında Filistin’e destek gösterilerinin artmış olması, hatta üniversite eylemleri boyutuyla bunun Amerikan demokrasisini tartışmaya açmış olması.
Dış etkenler: ABD ve İsrail iyice yalnızlaşıyor. İsrail, Uluslararası Adalet Divanı’nda “soykırımcı” diye yargılanıyor, Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcılığı İsrail Başbakanı hakkında tutuklama talebinde bulunuyor, Filistin’e destek tasarıları BM üyelerinin çoğunluğu tarafından destekleniyor, Avrupa ülkeleri Filistin’i 1967 sınırlarıyla tanımaya başlıyor, Çin-Arap ortaklığı barış konferansı çağrısı yapıyor vb.
Özetle Küresel Güney ABD ve İsrail’i ateşkese mecbur bırakıyor.
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
3 Haziran 2024
Xi-Putin zirvesinin sonuçları
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 18/05/2024
Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Çin Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Xi Jinping zirvesinden, tarihi önemdeki “Yeni Dönemde Kapsamlı Stratejik İşbirliği Ortaklığının Derinleştirilmesi Ortak Bildirisi” çıktı.
Bugün bu ortak bildiriyi inceleyelim:
Tehdit: ABD
Bildiri, öncelikle bir tehdit değerlendirmesi yapıyor. Sadece iki ülkeyi değil, tün dünyayı tehdit eden kuvvetin ABD olduğunu saptıyor.
İki lider, ABD’nin, “askeri üstünlük için stratejik dengeyi bozmaya çalıştığını” belirtiyor. Özellikle ABD’nin bunu “küresel füze savunma sistemi kurma” çabasıyla yerine getirmeye çalıştığına dikkat çekiyor.
ABD özellikle son dönemde Pasifik bölgesini hedef alan askeri hamleler başlatmıştı. Konuyu 13 Nisan 2024’te bu köşede “ABD Asya-Pasifik’i askeleştiriyor” başlığı altında işlemiştik: ABD’nin çeşitli ülkelerle ikili askeri işbirlikleri, Japonya’yla “ortak komuta yapısı” kurma adımı, Japonya ve Avustralya ile “ortak hava ve füze savunma ağı” kurma çabası, üçlü askeri tatbikatlar, USARPAC Komutanı Charles Flynn’in “bölgeye orta menzilli füze yerleştireceklerini” açıklaması vb.
Özetle ABD Çin’le hesaplaşmaya hazırlık olarak Pasifik’i askerileştiriyor, silahlandırıyor, cephe inşa ediyor.
Küresel Güney’in birliği ve gücü
Ortak bildiri ve liderlerin açıklamaları, bu tehdidin panzehirinin “çok kutupluluk” olduğuna işaret ediyor.
Xi Jinping ortak basın toplantısında, “Dünyanın çok kutupluluğa yönelik genel tarihi eğilimi izlemesi ortak stratejik tercihimiz” diyerek Çin ve Rusya’nın ortak hedefine işaret etti.
Kuşkusuz bunda yeni bir şey yok, iki lider de hem daha önceki ortak bildirilerinde, hem de tek tek açıklamalarında bu hedefi defalarca ilan etmişlerdi. Ancak bu seferki yeni ve çok önemli vurgu şu: Xi Jinping, Çin ve Rusya’nın “Küresel Güney’in birliğini ve gücünü tesis edeceğini” ilan etti.
BRICS’in rolü artacak
Peki zaten inşa olmakta olan “çok kutupluluğa” hangi mekanizmalarla ilerlenecek? Ya da Küresel Güney’in birliği ve gücü hangi mekanizmalarla tesis edilecek?
Putin’in önceki yazımda incelediğim Xinhua söyleşisinde de BRICS’e yeni dönemde özel bir rol verileceğine işaret ediliyordu. Nitekim Xi ve Putin’in ortak bildirisinden de o yönde kararlar çıktı.
– BRICS’in küresel meselelerdeki rolü artırılacak.
– BRICS, küresel gündemin şekillendirilmesine katkıda bulunacak.
– BRICS + platformu geliştirilecek.
– BRICS, küresel ticarette dolar yerine ulusal para birimlerinin kullanımını teşvik edecek.
Ortak bildiriye göre çok kutupluluk hedefine ilerlemede yararlanılacak diğer araçlar ise Avrasya Ekonomik Birliği ile Kuşak ve Yol İnisiyatifi. Ancak daha önemlisi, ortak bildiride bu iki mekanizmanın entegrasyonu hedefleniyor!
IMF’den ABD’ye tavsiye/uyarı
ABD’nin Çin ve Rusya’nın inşa etmekte olduğu Xi’nin ifadesiyle “yüksek karakterli ortaklık”tan ne kadar rahatsız olduğu ortada. Tam bu süreçte ticaret savaşı kapsamında Çin’e yönelik yeni yaptırım ve tarife yükseltme kararı alması buna işaret ediyor.
Ama daha önemlisi ise IMF’nin bu ABD hamlesine karşı yaptığı açıklamaydı. IMF Sözcüsü Julie Kozack, 1) ABD’nin Çin’den ithal edilen ürünlere tarife artırmasının açık kapı politikasına aykırı olduğunu, 2) ABD’nin açık ticaret politikalarını sürdürmesinin ülkeye daha iyi hizmet edeceğini ve 3) ABD ile Çin’in ticari gerilimleri çözmek için birlikte çalışması gerektiğini “tavsiye” etti.
IMF’den ABD’ye tavsiye/uyarı gelmesi bile dünyanın değişmekte olduğu gerçeğine işaret etmeye tek başına yeter aslında…
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
18 Mayıs 2024