Mehmet Ali Güller
Posts Tagged Neçirvan Barzani
BORU KARDEŞLİĞİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 24/04/2013
Reuters, Kuzey Irak petrolünü Türkiye’ye getirecek boru hattının bitmek üzere olduğunu müjdeliyor!
Hattın Dohuk’a kadar ulaştığı, yüzde 80’inin Türk müteahhitler tarafından yapıldığı ve Genel Enerji’nin, enerji naklinin 2014’te başlayabilmesi için işleri hızlandırdığı vurgulanıyor.
Irak Kürt Bölgesi Petrol Bakanı Aşti Havrami, boru hattının başlangıçta gaz nakli için tasarlandığını, ancak petrol nakledecek şekilde de dönüştürüleceğini belirtiyor.
Enerji Bakanı Taner Yıldız da Havrami’yi doğrulayan bir açıklama yapmıştı geçen hafta. Yıldız, Kuzey Irak petrolünü Türkiye’ye getirecek yeni boru hattının çözüm sürecinin ölçülebilir ilk sonucu olacağını söylemişti. (Sabah, 20 Nisan 2013)
BİRLEŞTİREN BORULAR
Bölgedeki siyasal gelişmeleri doğru saptamak, kuşkusuz bölgeye borular düzleminden de bakmayı gerektiriyor. O düzlemden bakınca da bölgede iki ayrı boru projesi olduğu görülüyor: Bölgenin boru projeleri ile Atlantik’in boru projeleri.
Bölgenin “birleştiren” boru projeleri:
1. Irak petrollerini Türkiye’ye ulaştıran mevcut Kerkük-Yumurtalık boru hattı. Bu boru hattı Irak ile Türkiye’yi birbirine bağlıyor.
2. İran gaz ve petrollerini, Irak, Suriye ve Lübnan üzerinden Akdeniz’e ulaştırmayı amaçlayan boru hattı. 5 bin 600 kilometrelik hattın anlaşması imzalandı ancak Atlantik’in Suriye’ye terör savaşı açması üzerine proje hayata geçemedi. Bu boru hattı İran, Irak, Suriye ve Lübnan’ı birbirine bağlayacaktı.
BÖLEN BORULAR
Atlantik’in “bölen” boru projeleri:
1. Kuzey Irak petrollerini Bağdat’ın izni dışında Türkiye’ye getirmeyi hedefleyen proje. Anlaşma 17 Mayıs 2012’de Neçirvan Barzani ile Başbakan Erdoğan arasında yapıldı. Bu hat ile Barzanistan’ın Türkiye’ye bağlanması hedefleniyor. Böylece Irak bölünmüş olacak.
Öte yandan Kuzey Irak petrolleri için ABD ve İngiltere’nin Türkiye’ye de pay vererek bir konsorsiyum kurdukları konuşuluyor. Bu konsorsiyumda ABD’nin payının yüzde 45, İngiltere’nin payının yüzde 30 ve Türkiye’nin payının da yüzde 25 olduğu söyleniyor.
2. 13 Temmuz 2009’da imzalanan Nabucco projesi. Proje Türkmenistan, Azerbaycan ve Kuzey Irak gaz-petrollerini Avrupa’ya taşımayı amaçlıyordu. Bu da yine Irak’ın bölünmesi demekti. Ancak Rusya Mavi ve Güney Akım projeleri ile Nabucco’yu geçersiz hale getirtti.
3. İsrail gazını Türkiye üzerinden Batı pazarlarına ulaştırmayı amaçlayan İsrail-Ceyhan boru hattı. İsrail’in Türkiye’den dilediği özür, aynı zamanda bu hattın güvenliğinin rüşvetidir. Bu hattın güvenliği, Suriye’nin bölünmesinden geçiyor!
4. Katar gazının, Suudi Arabistan, Ürdün ve Suriye güzergâhından Türkiye’ye ulaştırılması için düşünülen gaz boru hattı projesi. Bu projenin hayata geçmesi için yine Suriye’nin bölünmesi gerekiyor! ABD bu proje ile Suriye’ye karşı Türkiye-Katar-Suudi Arabistan koalisyonu kurmuş oldu.
AKP VE PKK’YE BORU BEKÇİLİĞİ GÖREVİ
Kuşkusuz boru hattı ABD’nin nihai hedefi değildir. Nihai hedefi, Basra’dan Doğu Akdeniz’e bir Kürt Koridoru ya da Büyük Kürdistan kurmaktır. Böylece Türkler, Araplar ve Farslar arasına ikinci bir İsrail karakol devleti sokmuş ve bölgeyi bölmüş olacaktır.
Boru, ABD’nin, tarafları bu nihai hedefe mecbur etmesinin aracıdır. Boru, Irak’ın kuzeyindeki yapıyı Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmanın ve Türkiye’ye doğru genişletmenin silahıdır.
ABD bu silahın kullanılabilmesi için hem AKP ile PKK’yi masaya oturttu hem de İsrail’in Türkiye’den “özür” dilemesini sağladı.
Böylece ABD, “AKP hükümetini, PKK’yi, Barzanistan’ı ve İsrail’i” bölgede “boru kardeşliği” ile birleştirmiş oldu!
Barzanistan ve İsrail boruya gaz ve petrol verecek, Erdoğan ve Öcalan da borunun güvenliğini sağlayacak!
Sonuç olarak AKP hükümetinin 2009’da ilan ettiği Kürt Açılımı da, 2011’de girdiği Suriye karşıtlığı da ve 2013’te başlattığı “çözüm” süreci de, ABD’nin çıkarları ve İsrail’in güvenliği gereğidir. Medyada estirilen “barış” ve “çözüm” rüzgârları ile “Türkiye’yi Kürtlerle büyütmek” şeklindeki pembe tablolar ise bu emperyalist planın maskesidir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Nisan 2013
Aşti Havrami, Doğal gaz, Enerji, Erdoğan, Neçirvan Barzani, petrol, Taner Yıldız
TÜRKSÜZ BARIŞ OLMAZ!
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 27/03/2013
AKP ile PKK’nin ve Erdoğan ile Öcalan’ın “barış” süreci nasıl hayata geçecek diye merak edenlere haberi verelim: Batman’daki Atatürk heykelin altındaki “Ne mutlu Türküm diyene” yazısı kaldırılıp, yerine “yurtta sulh, cihanda sulh” yazılmış!
Herhalde şöyle düşünmemizi istiyorlar: ‘Türk’ çıkınca, ‘barış’ gelir!
KOMŞULARA PKK KURŞUNU
Ortada dönen “barış” palavrasına rağmen aslında Türk Mehmet ile Kürt Mehmet’in ABD ve İsrail adına cephelere sürülmek istendiğini anlatıyoruz kaç gündür. Üstelik bunu da Erdoğan ile Öcalan arasındaki mutabakata dayandırıyoruz.
Ne diyordu Öcalan örgütüne: “Çekilirsek gerilla biter görüşüne katılmıyorum. Suriye var, İran var. Şu an Suriye’de 50 bin, Kandil’de 10 bin, İran’da 40 bin var.”
Abartılı sayılar bir yana, Öcalan bu mesajıyla “yeni Ortadoğu” için PKK’nin “yeni görevini” ilan ediyordu.
Geri çekilme dedikleri işte budur!
PKK NAMLUYA NASIL SÜRÜLECEK?
Peki, “geri çekilme” nasıl olacak?
Hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın “geri çekilme düzenli olacak” sözlerini ciddiye almıyoruz. Hükümetin basındaki sözcüleri ise şöyle bir takvim açıklıyorlar: “1. Temmuz sonuna kadar sınır dışına çekilme. 2. Temmuz-Eylül arası yasal düzenlemelerin yapılacağı hazırlık süreci. 3. Eylül ortası 31 Aralık tarihleri arası ise silahların bırakılması ve dağdan iniş süreci.” (Yeni Şafak, 25 Mart 2013)
Ancak Hasan Cemal’e konuşan Murat Karayılan, -AKP’nin hamlelerini görebilmek için- şimdiden öteleme yaptı ve “geri çekilme sonbahara sarkabilir” dedi.
Geri çekilmeye ilişkin en somut açıklama ise AKP hükümeti yerine Barzani hükümetinden geldi. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin sözcüsü Sefin Dizai, “her PKK’li kendi ülkesine çekilecek” dedi.
Yani İran vatandaşı olan PKK’li İran’a, Suriye vatandaşı olan PKK’li Suriye’ye ve Irak vatandaşı olan PKK’li Irak’a çekilecek!
Böylece Öcalan’ın, daha doğrusu Washington’un PKK’ye verdiği İran, Irak, Suriye görevleri başlamış olacak!
Yani “geri çekilme” değil, PKK’nin bölge ülkelerine sevk edilmesidir söz konusu olan.
PKK GÜNEYDOĞU’YA YERLEŞECEK!
Ayrıca şu soru da anlamlıdır: Her PKK’li, vatandaşı olduğu ülkeye gidecekse, Türkiye vatandaşı PKK’liler ne olacak?
PKK’nin 3’te 2’sinin Türkiye vatandaşı olduğu düşünülürse, sınır dışına çekilmekten ziyade Kuzey Irak’taki PKK varlığının aynı zamanda Türkiye’ye yerleşmesi mi gündeme gelmiş olacak?
Oslo süreci müzakerelerinde bu sorunun yanıtı vardı aslında. Öcalan avukatları aracılığıyla yaptığı kimi açıklamalarda da değinmişti: PKK, demokratik özerk bölgenin öz savunma gücü olacak!
GÜNEYDOĞU’YA DİNİ RESTORASYON
Başlarken “barış” süreci nasıl hayata geçecek diye sormuş ve Batman’daki “ne mutlu Türk’üm diyene” yazısının yerine “yurtta sulh, dünyada sulh” mesajının konulmasına dikkat çekmiştik.
Bitirirken de şunu soralım: Peki Öcalan’ın Nevruz konuşmasında yer alan İslamcılık, mezhep, tarikat, cemaat mesajları nasıl hayata geçecek?
Onun da yanıtı oluşmaya başladı: Diyarbakır Dicle Üniversitesi kampüsüne 4. Cami yapılmaya başlamış!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Mart 2013
Atatürk Heykeli, Öcalan, Bülent Arınç, Erdoğan, Hasan Cemal, Murat Karayılan, Neçirvan Barzani, Sefin Dızai
TÜRKİYE VE İRAN’IN İTTİFAK ZORUNLULUĞU
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 14/01/2013
Sünni Osmanlı ile Şii Safevi devletinin 16. yüzyıldaki mücadelesi, iki gücün aralarında Kürtleri tampon yapmasıyla sonuçlanmıştı. Öyle ki, Şii yörüngesinde görülen Alevi Türkmenler, Sünni Osmanlı’nın hışmından “Kürtleşerek” kurtuldular!
Bugün Kürt ve Alevi olan kimi aşiretlerden özellikle köklerini Horasan diye belirtenler, işte o Kürtleşmiş Alevi-Türkmen aşiretlerdir.
Kuşkusuz derdimiz kimin Türk, kimin Kürt olduğunu saptamak değildir; Türkiye ve İran’ın, Kürt meselesini, Osmanlı ile Safevi’nin mücadelesinden dersler çıkararak, hem kendilerinin, hem de Kürt ve Arapların yararına çözmesidir…
Çünkü Kürt meselesi, Türkiye’nin, İran’ın, Irak’ın ve Suriye’nin sorunudur, ABD’nin değil! ABD sorunu kendi çıkarına ve bölge ülkelerinin zararına çözmeye çalışmaktadır.
Bu nedenle Kürt meselesi, aynı zamanda Türk, Arap ve Fars meselesidir!
PARİS SUİKASTI KİME YARADI?
Oysa süreç tersine işlemektedir. Bakınız, Paris’te 3 PKK’linin öldürülmesi, Türkiye ile İran’ın gayrı-resmi birbirini suçlamasına neden oldu.
AKP ve PKK kalemleri, “Barış en başta İran’ın işine gelmiyor. Paris’te barışa yapılan sabotaj, İran kaynaklıdır” demeye ilk günden başladı…
Fars Haber Ajansı ise “Türkiye, ABD ve İsrail’in ‘PKK üzerinden İran’daki Kürt nüfusu Tahran hükümetine karşı provoke etme’ planını uygulamaya başladı.” diyerek karşı atağa geçti.
Sırf bu açıklamalardan hareketle bile, Paris’te 3 PKK’linin öldürülmesinin en çok ABD’ye yaradığını söyleyebiliriz!
KÜRT MESELESİ HANGİ MODELLE ÇÖZÜLECEK?
Sorun Paris’teki suikasttan çok daha büyüktür ve “Kürt meselesinin” nasıl ele alınacağıyla ilgilidir. Bölge yararına mı, ABD yararına mı?
Neçirvan Barzani’nin Time’a yaptığı şu açıklama, aslında hangi modelin tedavüle girdiğini gösteriyordu: “Irak anayasasından umudumuzu kestiğimiz zaman gerekli kararı vereceğiz. Bağımsız Kürdistan’ın ilanı için en az bir komşu ülkeyi ikna etmemiz gerekiyor. Çünkü hem bölgesel hem de uluslararası desteğe ihtiyacımız var. Şunu söyleyebilirim ki, Bağımsız Kürdistan’a her zamankinden daha yakınız.”
İşte o komşu ülke AKP’nin yönettiği Türkiye’ydi. Türkiye “sıcak para” sorununu Kuzey Irak petrolleriyle çözme karşılığında, Barzanistan’ın hamiliğini kabul ediyordu. Barzanistan ancak Türkiye’nin hamiliğinde, İran, Irak ve Suriye’ye karşı koyabilirdi ve ancak Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılarak varlığını pekiştirebilirdi.
İşte Erdoğan’ın Öcalan’la başlattığı yeni müzakere sürecinin sırrı buradadır! Sadece Açılım ve müzakereler değil, Suriye meselesi, Kürecik Radarı ve NATO patriotları da, ABD’nin bu temel projesi içindedir.
Ancak Barzanistan’ın bağımsızlığı, sadece Irak’ın parçalanması ve bölünmesi anlamına gelmeyecekti. Tahran, İran’ın da bölünmesine gidebilecek bu gelişmeyi, tıpkı AKP öncesinin Türkiye’si gibi kırmızıçizgi ilan ediyor, savaş sebebi sayıyordu.
Irak Başbakanı Nuri El Maliki ise ülkesinin toprak bütünlüğü ve siyasal birliği için harekete geçmiş, öncelikle Kürdistan’ın kalbi görülen Kerkük düğümünü ülkesi lehine çözmeye çalışıyordu.
Bu gelişmeler, bölgede ilk defa, üstelik Çin ve Rusya’nın desteklediği bir İran-Irak-Suriye hattı da oluşturuyordu!
ABD ADINA İTTİFAK, DÜŞMANLIK GETİRİR
“Kürt meselesinin” ABD modeliyle çözümü kuşkusuz ileride, Türkiye’nin de parçalanması ve Barzanistan’ın Diyarbakır merkezli olarak büyümesi demektir. Ancak daha önemlisi, Türk-Kürt ittifakı(!) ile Fars ve Arap karşıtlığı tuzağına düşülmesidir ki ABD’nin temel hedefi de budur!
Öyle ki, bugün ABD çıkarları üzerine oturtulan Türk-Kürt ittifakı, sadece Türkleri Arap ve Fars milletiyle karşı karşıya getirmeyecek, yarın daha büyük Türk-Kürt ayrılığına dönüşecektir!
Ankara ve Tahran, sadece Kürt meselesi nedeniyle değil, Kafkasya’daki sorunlar ve özellikle Azeri azınlık gibi etkenler nedeniyle de birlikte çözüm üretmek zorundadırlar. Aksi durum, her iki ülkenin de zararına olacaktır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
14 Ocak 2012
Öcalan, Erdoğan, Neçirvan Barzani, Nuri El Maliki, Paris suikastı, PKK, Türkiye-İran ilişkileri
KUZEY IRAK PETROL SAVAŞLARI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 11/11/2012
Önce Bağdat’ın TPAO’yu Basra’da petrol ihalesi kazanan ortaklıktan çıkardığı ajanslara yansıdı, ardından da TPAO’nun Kuzey Irak’ta petrol arama ve sondaj çalışması için hazırlık yaptığı… Hatta TPAO’nun ABD petrol devi Exxon Mobil’le ortak hareket edeceği de belirtildi.
Sanki Bağdat dışlayınca, Ankara da Erbil’le ittifaka yöneliyor gibi anlaşıldı haliyle…
BAĞDAT, TPAO-ERBİL ORTAKLIĞINA KARŞI
Oysa durum tam tersi olarak gelişmiş! Yani Bağdat, Ankara Erbil’le birlikte hareket etmeye soyunduğu için TPAO’yu ihaleden çıkarmış!
Bu gerçeği ortaya koyan haberler çeşitli ajans bültenlerinde var.
Örneğin Reuters’e konuşan bir yetkili TPAO ile Kürdistan Bölge Yönetimi arasında görüşmeler yapıldığını doğruluyor hatta görüşmelerin bu yılın başlarından beri sürdüğünü söylüyor.
Bir başka haberde de TPAO ile Kürdistan Bölgesel Yönetim yetkilileri arasındaki görüşmelere Mayıs ayında başlandığı belirtiliyor.
MALİKİ, IRAK’I BİRLEŞTİRİYOR!
TPAO ile ABD şirketi Exxon Mobil’in ortak hareket etmeye soyunmaları önemli. Zira Irak hükümeti, Exxon Mobil’i geçen aylarda Erbil’le anlaşmalar imzaladığı için sert bir şekilde uyardı. Bağdat, Exxon Mobil’den Erbil’le tek taraflı imzaladığı anlaşmaları iptal etmesini istedi.
Bağdat, Exxon Mobil’in olumsuz tavrı üzerine de yeni anlaşmaları ABD şirketleriyle değil de Rus Gasprom ve Lukoil şirketleriyle yapacağı işaretini verdi.
Hatta bu konunun Maliki’nin Moskova ziyareti sırasında gündeme geldiği ve Gasprom’un Putin’in talebiyle kuzey Irak’taki faaliyetlerini askıya alacağı ve güneye yöneleceği dile getirildi.
Bağdat, Temmuz ayında bir diğer ABD petrol şirketi Chevron’a da rest çekti. Irak Petrol Bakanlığı, Bağdat’ın onayı olmadan imzalan Chevron-Erbil anlaşmasının anayasaya aykırı ve yasal olmadığını açıkladı.
Kuşkusuz Irak Başbakanı Nuri el Maliki’nin bu hamleleri Irak’ın birliğini kurma hamleleri olarak değerlendirilmektedir. Maliki, ayrıca Barzani’nin peşmerge ordusunu Irak Savunma Bakanlığı’na bağlamaya çalışıyor; yetinmiyor, bölgede görev yapacak Dicle Ordusu’nu kuruyor!
AKP ENERJİYE ÇULLANDI
Maliki Irak’ın birliğini kurmaya çabalarken, Ankara tersine kendi birliği anlamına gelen bu birliği bozmaya yönelik adımlar atıyor.
Ankara Bağdat’a rağmen Erbil’le anlaşmalar peşinde. İşte 6 ayda yaptıkları:
1) Erdoğan’a yakın Çalık Holding, Silopi’den Yumurtalık’a uzanan 640 km’lik boru hattı yapmak için Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne başvurdu.
2) Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimin başbakanı Neçirvan Barzani 17 Mayıs’ta Türkiye’de Başbakan Erdoğan’la “Kuzey Irak-Türkiye boru hattı anlaşması” yaptı.
3) Başbakan Erdoğan 20 Haziran’da Brezilya’ya giderken, uçakta, boru hattı kurulana dek uygulanacak yöntemi şu sözlerle tarif etti: “Oradan ham petrol alıp Türkiye’de işleyeceğiz. Ardından Kuzey Irak’a geri göndereceğiz.” Bu yöntem tankerlerle karadan şu anda uygulanıyor.
4) AKP Eylül ayında BOTAŞ’ı üçe bölecek ve iki parçasını özelleştirecek yasal düzenlemeyi yaptı. Ekim’de Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın yeğeni BOTAŞ Genel Müdür Yardımcısı yapıldı.
Meliha Okur’un dün Sabah’ta yazdığına göre BOTAŞ’ın en eski hattı olan Batı Hattı’nın yüzde 70’i özelleşiyor. Aslan pay Akfel’in. BOTAŞ’ın diğer hatları için de Akfel, Fettah Tamince ile ortak bir şirket kurmuş durumda…
5) TPAO, Exxon Mobil’le Kuzey Irak’ta ortaklık kuruyor.
AKP’nin bu adımları Bağdat-Ankara ilişkisini daha da geriyor! Üstelik Maliki, Irak’ı birleştirirken, AKP Hükümeti Irak’ı bölüyor! En büyük zararı da Türkiye görecek!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
11 Kasım 2012
Çalık Holding, Chevron, Exxon Mobil, Fettah Tamince, Kuzey Irak, Maliki, Neçirvan Barzani, petrol, TPAO
KÜRDİSTAN NASIL HİMAYE EDİLİR?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 08/07/2012
Türkiye, Bağdat’ı devre dışı bırakarak, Kuzey Irak’tan doğrudan petrol alımına başladı. (Zaman, 7 Temmuz 2012) Geçen hafta bölgeye giden tankerler, dolum yapıp Türkiye’ye, Mersin rafinerisine döndü…
Bu durum bölge açısından kritik bir sürecin başladığına işaret ediyor: Türkiye himayesinde Kürdistan’a…
Bu süreç nereye gider? Bağdat-Ankara ilişkileri kopar mı? PKK bu sürecin neresinde? Sorulara yanıt vermeden önce bazı olguları anımsayalım:
ANKARA-ERBİL ANLAŞTI
1. Başbakan Erdoğan’a yakın Çalık Holding, Silopi’den Yumurtalık’a uzanan 640 km’lik boru hattı yapmak için Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’nden izin istedi. Talep, Resmi Gazete’de yayımlandı. Peki, Silopi’ye petrol nereden gelecek?
2. Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimin başbakanı Neçirvan Barzani Türkiye’ye geldi ve 17 Mayıs’ta Başbakan Erdoğan’la “Kuzey Irak-Türkiye boru hattı anlaşması” yaptı.
3. Başbakan Erdoğan 20 Haziran’da Brezilya’ya giderken, uçakta bulunan gazete genel yayın yönetmenlerine “Bağdat yönetiminin Kuzey Irak’taki yönetime işlenmiş petrol ürünü vermeyi azalttığını söyleyerek, Türkiye’nin buna seyirci kalamayacağını” belirtti. Erdoğan, boru hattı kurulana dek uygulanacak yöntemi şu sözlerle tarif etti: “Oradan ham petrol alıp Türkiye’de işleyeceğiz. Ardından Kuzey Irak’a geri göndereceğiz.”
DİYARBAKIR MERKEZ
Açık ki, Ankara’nın Bağdat’ı devre dışı bırakarak Erbil’le bu tip bir ilişkiye girmesi Irak’ı bölecektir. AKP, Erbil’i Bağdat’tan koparıp, Diyarbakır’la birleştirmenin peşindedir. Nitekim Mesud Barzani, son üç ay içerisinde birkaç kez, “sonbaharda Kürdistan’a bağımsızlık” işareti verdi.
Peki, bağımsızlığını ilan edecek Kürdistan’ı Bağdat’a ve bölgeye karşı kim koruyacak, kim himaye edecek? AKP hükümetinin yönettiği Türkiye!
Böylece ABD’nin 1965’te ilk kez Türkiye’ye getirdiği plan, Erdoğan’la bir üst aşamaya çıkarılacak. 1991 ve 2003’te bu temel hedefi için Irak’a saldıran ABD, Irak’tan koparılacak Kürdistan’ın büyütülmesini, Türkiye’nin himayesinde Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılmasını istemektedir. Bu yapının Türkiye’den toprak koparıp “Büyük Kürdistan” haline gelmesi, bir diğer aşamadır.
Erdoğan’ın daha 2004 yılı başında “Diyarbakır’ı ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde bir merkez yapacağız” demesi, işte bu görevinin gereğidir.
ERDOĞAN-ÖCALAN-BARZANİ İTTİFAKI
ABD AKP’den 2. Açılım’ı istiyor. AKP PKK’yle yeniden müzakere süreci başlatıyor, Ankara Bağdat’ı devre dışı bırakarak Erbil’le anlaşıyor, Erbil “sonbaharda bağımsızlık” işareti veriyor. PKK lideri Murat Karayılan, “Kuzey Irak’la birleşiriz” diyor.
Yani Erdoğan, Öcalan ve Barzani Kürdistan ittifakında buluşuyor! Yani Türkiye’nin başbakanı bölgedeki bölme görevlileriyle birlikte hareket ediyor!
Oysa Türkiye’nin Başbakanı, ABD’nin Öcalan ve Barzani piyonlarına karşı, Maliki, Esad ve Ahmedinejad’la birlikte hareket etmeliydi. Çünkü Irak, Suriye, Türkiye ve İran’ın toprak bütünlüğünün ve siyasal birliğinin garantisi dört ülkenin ittifakıdır.
ORTADOĞU’DA AMERİKAN VARLIĞI ÇÖKTÜ
Ankara’nın, Tahran-Bağdat-Şam’la ittifak yerine Erbil-Kamışlı-Diyarbakır ekseni kurması, Washington’un 50 yıllık planıdır.
Peki, ABD’nin bu planı gerçekleştirecek gücü kaldı mı? Bölgedeki tüm kuvvetler için sorulması gereken soru budur ve her kuvvet bu sorunun yanıtına göre konumlanmalıdır.
Yanıtı bu kez Zbigniew Brzezinski’den verelim. Amerikan devlet aygıtının politika yapıcılarından Brzezinski, Mısır’ın El Ahram gazetesine “Amerikan nüfuzunun çöktüğüne şüphe yoktur ancak kimse Ortadoğu’da Amerikan varlığının çöküşüne sevinmesin” diyor…
Biz Türk, Kürt, Arap ve Fars halkları adına seviniyoruz ve Amerikan varlığının ardından, taşeronlarının da birer birer çökeceğini biliyoruz.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Temmuz 2012
Ahmedinejad, Öcalan, Erdoğan, Esad, Kürdistan, Maliki, Mesud Barzani, Murat Karayılan, Neçirvan Barzani, Türkiye Himayesinde Kürdistan, Zbigniew Brzezinski
DAĞLICA BASKINININ ASIL HEDEFİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 22/06/2012
PKK’nin Dağlıca baskınlarıyla AKP’nin Açılım’ları arasında doğrudan bir bağ var: ABD. Türkiye bu bağı saptamadıkça, bu sarmal devam edecek ve Genelkurmay Başkanı’ndan sonra sırasıyla tüm komutanlar ağlayacak!
2007’deki Dağlıca baskını ile başlayan süreci anımsamakta bu nedenle büyük yarar var:
AKP: AÇILIM DAĞLICA’YLA BAŞLADI
PKK, 21 Ekim 2007’de Dağlıca’ya yedi koldan saldırdı ve 13 askeri şehit etti. Saldırı “özel kuvvetler” işi kadar profesyoneldi. Fatih Çekirge’ye konuşan üst düzey bir yetkili şöyle diyordu: “Bunlar düzenli orduya karşı gayrı nizami harp taktikleri uygulayan ve gerilla yöntemlerini iyi bilen teröristler. Bunlara gerilla diyemiyoruz. Çünkü siyasi bir kimlik alıyorlar. Uyguladıkları bütün taktikler gerilla taktiğidir. Siste kaldırma, köprüde kıstırma, hedef çevirip yok olma. Kamuflaj ve karanlıktan yararlanma… Dağda yaşamak kolay değildir. Bunlar özel eğitim almışlar. Belki de içlerinde başka uluslara ait özel unsurlar var.” (Hürriyet, 22 Ekim 2007)
İki yıl sonra yapılan açıklamalar, zaten saldırının hedefini ortaya koyuyordu. Örneğin Başbakan Yardımcısı Ali Babacan 24 Ekim 2009’da katıldığı bir TV programında şöyle diyordu: “Açılımın altyapısı, 2007 yılındaki Dağlıca baskınında sonra yapılan diplomatik çalışmalarla başladı.” (Taraf, 2 Kasım 2009)
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da, Kuzey Irak’ta Barzani heyetiyle yaptığı görüşmede aynı vurguyu yapıyordu: “Dağlıca baskınından sonra Türkiye bir yol ayrımına gelmişti. Ya savaşa yönelecekti ya da ortak akılla harekât edip barışa. Biz bu yolu seçtik, akılla hareket edip temaslarımızı yoğunlaştırdık.” (Taraf, 2 Kasım 2009)
TSK’NİN SINIRLI SINIRÖTESİ OPERASYONU
Dağlıca baskınıyla asıl tehdidi gören Türk Ordusu, Kuzey Irak’a müdahale kararı aldı. Washington, AKP üzerinden bu kararın alınmasını engellemeye çalıştı. Ancak günler süren mücadelenin ardından TSK kararlılık gösterip AKP’ye rağmen 16 Aralık 2007 gecesi Kuzey Irak’a girdi. Türk Ordusu’nu engelleyemeyen ABD, bu kez de TSK’den “işini çabucak bitirip” çıkmasını istedi. Türk Ordusu, bazı yorumlara göre ABD baskısıyla erken çıktı, bazı yorumlara göre ise kendi belirlediği takvim çerçevesinde harekâtı sürdürdü ve tamamladı.
Ancak harekât yarım kalmış olmalı ki, TSK iki ay sonra yine Kuzey Irak’a girdi. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ise ABD’nin tepkisine ortak olurcasına şu açıklamayı yaptı ve TSK’yi zora soktu: “Mümkün olan en kısa sürede geri dönülecek.”
Erdoğan’ın bu açıklamasından iki gün sonra, 28 Şubat 2008’de, dönemin ABD Savunma Bakanı Robert Gates Ankara’ya geldi ve “TSK’nin operasyonunun kısa sürmesini istedi.” TSK, 1 Mart 2008’de operasyonu tamamladı!
BARZANİSTAN’I HİMAYE AÇILIMI
AKP’nin kendi ordusunun elini nasıl bağladığını sonrasında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu şöyle açıklıyordu: “İki sene önce Dağlıca terör saldırısı olduğunda, Ekim 2007’de, ne kadar karanlık senaryolar vardı. Bizim Irak topraklarına gireceğimiz, Kürtlerle çatışma çıkacağı söyleniyordu. Belki bunu isteyenler vardı. Dağlıca saldırısında sonra ilk defa 2007 Kasım ayında Bağdat’a gittim; Neçirvan Barzani ile görüştüm. Bütün bu senaryolar iki yılda iflas etti. Aksine çatışmadan güçlü işbirliği zeminine gelindi. Bu politikaların güçlü şekilde uygulanması gerekir.” (Radikal, 31 Ekim 2009)
2. AÇILIM PAKETİ OPERASYONU
5 yıl sonra Dağlıca yine basıldı. 300 PKK’li, Barzanistan’dan girip 8 askerimizi şehit etti. Yine kamuoyu çalışması yapılacak, yine “Türkiye yol ayrımında” denilerek rota ABD planına tam yol kırılacak, yine “akan kan dursun” sözleri üzerinden PKK ile müzakerelere oturulacak…
Kısacası, AKP’ye verilen 2. Açılım paketi, artık resmi olarak açılmayı bekliyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Haziran 2012
2. Açılım, Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan, Dağlıca, Neçirvan Barzani, Robert Gates
ADIM ADIM FEDERASYON – 2
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 26/05/2012
Dün başladığımız “adım adım federasyon” sürecini anımsatmayı, bugün de sürdürüyoruz. Dün eyalet sistemi tartışmalarını, AKP’nin hukuki alt yapı hazırlıklarını anımsatmış ve ABD’nin Irak’a her iki saldırısının da gerçek hedefini saptamıştık. Devam ediyoruz:
TANIMA AŞAMASI ve KÜRT AÇILIMI
Artık yeni bir aşamaya geçilecekti. Türkiye Kürdistan’ı resmi olarak tanıyacaktı. Ahmet Davutoğlu bu dönemin işaretini iki yıl önceden vermiş ve “Kürt yönetimini tanımaya hazır olduklarını” söylemişti. (Ruşen Çakır, Vatan, 10 Şubat 2007)
Bu adımı Cumhurbaşkanı Gül atıyor ve öncelikle 8 Mart 2009 günü Tahran yolunda Kürt Açılımı’nı başlatıyordu.
Gül ardından 23 Mat 2009’da ama şimdilik Bağdat’ta, Irak Kürdistanı Başbakanı Neçirvan Barzani ile resmi görüşme yapıyordu. Gül’ün uçakta Irak’ın kuzeyini “Kürdistan” diye tanımlaması bir ilkti. Öyle ki, Neçirvan Barzani “Gül, Kürdistan’ı tanıdı” diyerek meselenin esasını ortaya koyuyordu. (NTV, 26 Mart 2009)
ERBİL AÇILIMI
Yeni adım, Türk hükümetinin Irak Kürdistanı başkenti Erbil’i ziyareti olacaktı. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Erbil’de “Ortadoğu’yu yeniden inşa etmeliyiz. Dağlar bizi ayırmayacak, birleştirecek” diyordu. (Fikret Bila, Milliyet, 31 Ekim 2009) Ki Davutoğlu zaten 2001 tarihli “stratejik derinlik” kitabında, Kuzey Irak’ın Türkiye ile bütünleşmesini istediğini belirtiyordu.
Ardından Türk devleti Erbil’de konsolosluk açtı.
Davutoğlu, bir yandan Türk büyük sermayesine, TÜSİAD’a da mesaj veriyor ve “Sınırlar aşılmalı, Türkiye Kuzey Irak’la bütünleşmeli” diyordu. (Görüş, sayı 63, Ağustos 2010)
Bu arada Gül’ün sözleriyle Kürdistan’ı tanıyan Türk devleti, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun 14 Temmuz 2010 tarihli bir yazışmasıyla da, Kürdistan’ı resmi bir belgeye geçirmiş, yani Kürdistan’ı resmileştirmiş oluyordu.
OSLO MUTABAKATI
Bu arada AKP’nin 2005’te Emre Taner üzerinden başlattığı PKK’yle görüşmeler, 2009’da Öcalan protokolleriyle ve Oslo mutabakatıyla zirve yaptı.
Başbakan’ın özel temsilcisi Hakan Fidan, PKK yöneticilerine Erdoğan ile Öcalan’ın yüzde 95 anlaştıklarını söylüyordu.
Artık geriye, mutabakatı uygulamak kalıyordu.
FEDERAL MECLİS, FEDERAL KONSEY
Yüzde 95’lik mutabakatın gereği uygulanacak, kalan yüzde 5’in kavgasıyla da kamuoyu oyalanacaktı.
Başbakan Erdoğan, 12 Eylül 2010 halk oylamasının akşamı partisinin balkonundan “biz ne istiyoruz” diye soruyor ve şu yanıtı veriyordu: “Batı ülkelerini şöyle bir gözden geçirin, orada hep bunları göreceksiniz, federal meclisi göreceksiniz, federal konseyi göreceksiniz.”
12 Haziran 2011 seçimleriyle de artık yeni bir aşamaya geçiliyordu. “Yeni Anayasa” hazırlanacak, yeni yönetim modeline yani “başkanlık sistemine” geçilecek ve yeni Türkiye yani “Federal Türkiye” kurulacaktı!
İlk iş olarak da daha önce TBMM’den geçirdikleri kalkınma ajansları yasasını ilerletmeleri ve bir Kalkınma Bakanlığı kurmaları oldu. Bu bakanlığa bağlı 25 kalkınma ajansı, aslında 25 eyaletli yeni Türkiye’ydi!
Erdoğan, daha 2004 yılında eyalet sistemi ile başkanlık sistemi arasındaki doğal bağı kuruyordu zaten: “Başkanlık sistemi, eyalet sistemi olmadan üstü kaval, altı şişhane olur.” (Kanal D, Teke Tek, 16 Şubat 2004)
TEK YOL
İşte Cumhuriyet’i böyle yıkmış ve Türkiye’yi adım adım federasyona bu yollardan getirmişlerdir ve şimdi ilana hazırlanmaktadırlar.
Devrim, tarihsel olarak bu yüzden zorunludur ve tek yoldur.
NOT: İki günde özetlediğimiz bu tarihi sürecin tüm ayrıntıları için Kaynak Yayınları’ndan çıkan “Büyük Kürdistan” ve “Hükümet – PKK görüşmeleri” isimli kitaplarımızı inceleyebilirsiniz.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Mayıs 2012
Ahmet Davutoğlu, Büyük Kürdistan, Emre Taner, Federal Konsey, Federal Meclis, Federasyon, Gül, Hakan Fidan, Hükümet - PKK Görüşmeleri, Kürt Açılımı, Neçirvan Barzani, Oslo Mutabkatı
BARZANİ Mİ, MALİKİ Mİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 22/05/2012
Sonunda bu da oldu. Basra Konsolosluğumuz önünde toplanan Iraklılar Türkiye’yi daha doğrusu Erdoğan yönetimini protesto ettiler; bayrağımız bile yakıldı! Eylemde dağıtılan el ilanlarında, Erdoğan’ın kanatları altındaki Haşimi’nin 15 gün içinde Irak’a teslim edilmesi istendi.
Bağdat’ın bu protestoya açık destek verdiği sır değil. Zira Radio Free’ye konuşan bir Irak Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Basra ve Musul konsoloslarımızın “Irak hükümetine karşı olduğu bilinen gruplarla ilişki içinde olduklarını” söyledi.
Suriye’nin de aynı saatlerde Türk TIR’larına sınırı tek taraflı kapatması anlamlıydı. (Geçen aylarda da Azerbaycan, teknik arıza gerekçesiyle Türkiye’ye gaz akışını kesmişti.)
KATAR KURTULDU, TÜRKİYE KURTULAMADI!
AKP’nin Haşimi sevdası, daha doğrusu görevi, Ankara – Bağdat ilişkilerini gittikçe kopma noktasına zorluyor. Irak Kürt Özerk Bölgesi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin geçen hafta Türkiye’ye gelerek Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile ayrı ayrı görüşmesi, Haşimi konusu nedeniyle de önemliydi.
Dışişleri Bakanlığı’nın Haşimi’den kurtulmak istediği, bu nedenle de Kuzey Irak, Katar rotasını izleyerek Türkiye’ye sığınan Haşimi’nin yeniden Kuzey Irak’a iade edilmesinin gündemde olduğu bilgisi kulislerdeydi…
Hem Kuzey Irak hem de Katar yönetiminin Haşimi’yi Türkiye’nin kucağına bırakması, elbette kendi başarılarından ziyade, AKP’nin başarısızlığıydı.
ANKARA’NIN DOĞAL MÜTTEFİKİ
Türkiye artık bir yol ayrımında… AKP’nin Barzani – Haşimi – Allavi ittifakı kurarak Maliki’ye bayrak açması, Türkiye’yi bölgede yalnızlaştırmanın ötesinde, düşman kategorisine sokmaya başladı!
Türkiye, Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin Mesud Barzani’yi hedef alan sözlerinden doğru sonuçlar çıkarmalıdır. Anımsayalım:
“Sanki Kürdistan Irak’a değil, Irak Kürdistan’a bağlı” diyerek Barzani’yi yerden yere vuran Maliki, “Kuzey Irak’taki Kürt bölgesini koruyan peşmergeler için ayrılan bütçenin bölgeye ayrılan yüzde 17’lik dilimin içinde olduğunu, bunlar için ayrı para istenmesinin anayasaya aykırı olduğunu” belirtti. (Neçirvan Barzani ziyaretinde kararlaştırılan ‘Kuzey Irak’tan Türkiye’ye yeni boru hattı anlaşması’ da aslında hukuk dışıdır!)
Maliki Türkiye’yi yakından ilgilendiren Kerkük konusunda da Barzani’yi sert şekilde uyardı ve “Kerkük’ün Irak’ın bir parçası olduğunu” ve “hiç kimsenin ‘Kerkük; Kürtler’in, Araplar’ın veya Türkmenlerindir’ diyemeyeceğini” vurguladı.
Barzani’yi açık bir şekilde hedef alan Irak Başbakanı Maliki, üstüne üstlük, “Kuzey Irak bölgesinin terör olaylarına karışan kişilerin yuvası haline geldiğini” belirtti.
Bağdat, Maliki’nin geçen haftaki bu sözlerinden önce, Erbil’den elindeki tank ve uçakları da istemişti!
Kuşkusuz bu sözlerin toplamı, aslında tam da Türkiye’nin gerçek çıkarlarıyla örtüşüyor. Çünkü PKK Kuzey Irak’tan Türkiye’ye saldırıyor. Çünkü PKK Barzanistan’da konuşlu. Çünkü Kerkük’ü Barzani işgal etti. Çünkü Kerkük’ü Barzanistan topraklarına katmak istiyorlar.
Yani özetle Kuzey Irak bölgesinin Bağdat merkezi otoritesinden uzaklaşması, hatta kopması en başta Türkiye’yi tehdit etmektedir.
SIFIR KOMŞU
Bu kalın gerçeğe rağmen Türkiye’nin Barzani’yle dost, Maliki’yle düşman olması ancak AKP’nin rolüyle mümkündür ve Washington’la ilişkisi üzerinden açıklanabilir.
Bu öyle bir ilişki ki; Türkiye’yi hem Rusya – İran – Irak – Suriye cephesine düşman yapıyor ama bir yandan da karşısında ABD – İsrail – Yunanistan – Rum Kesimi cephesini buluyor.
BOP Eşbaşkanlığı, “komşularla sıfır sorun” değil, Türkiye’ye “sıfır komşu” sağlamıştır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
22 Mayıs 2012
Ahmet Davutoğlu, Allavi, Barzani, Erdoğan, Haşimi, Maliki, Neçirvan Barzani
SINIR ÖTESİ YALANLARIN HEDEFİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 27/10/2011
Biri Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyaretiyle ilgili, diğeri de TSK’nin sınır ötesi operasyon yapıp yapmadığıyla ilgili iki önemli gelişme yaşandı, yaşanıyor…
BARZANİ’DEN AKP’YE: ÖCALAN’I TANI
Önce Neçirvan Barzani geldi Türkiye’ye. Irak’ta hiçbir resmi görevi olmayan Barzani, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştü. Hükümetten basına servis edildiğine göre, Barzani’ye “artık kınama değil, somut eyleme geçme vakti” denilmişti.
Nitekim ziyaretin hemen ardından, gazeteler TSK’nin 22 taburla sınır ötesi operasyona başladığını yazdılar. Üstelik Barzani’ye bastıran hükümet, peşmergelerin de operasyona destek vermesini sağlamıştı.
Genelkurmay bu haberleri yalanladı. Operasyonların ağırlıklı olarak yurt içinde sürdüğü, sınırın ötesinde yalnızca birkaç noktada operasyon olduğu açıklandı.
Bu arada Neçirvan Barzani’nin Türkiye ziyaretinin de servis edildiği gibi olmadığı ortaya çıktı. Barzani’nin ziyaretini izleyen Erbil Gazetesi’nden Sami Ergoşi, Barzani’nin AKP Hükümeti’ne tek adres olarak PKK’yi gösterdiğini yazdı. Yalanlanmayan habere göre Barzani, Erdoğan ve Davutoğlu’na şöyle söylemişti:
“Sorun, siyasi ve ulusal bir sorundur ve PKK olsun veya olmasın bu sorun mevcudiyetini koruyacaktır ki bu da mecburi bir soruna işaret ediyor. Çözüm için PKK görmezden gelinemez. Türkiye PKK ve Öcalan realitesini kabul etmeli ve tanımalı. Çözümün tek yolu siyasi diyalog ve PKK ile görüşmekle mümkündür. Savaş ve çatışmalarla geçen yıllar bunun bir çözüm yolu olmadığını ispatlamıştır. Çözüm için seçilecek tüm siyasi ve barışçıl yöntemler için bizler her türlü desteğe hazırız.”
TSK: TANKLAR SINIRI GEÇMEDİ
Öte yandan Genelkurmay’ın bir kere yalanlamasına rağmen, Türk Ordusu’nun terörle mücadele operasyonları yine farklı noktalara çekildi. Tankların Haftanin’e girdiği, şiddetli çatışmaların olduğu, 1400 teröristin öldürüldüğü duyuruldu.
Genelkurmay bu haberleri de yalanladı ve sınır ötesine tank geçmediğini belirtti. 1400 PKK’linin öldürüldüğü bilgisinin doğru olmadığı açıklandı.
1400 PKK’linin öldürüldüğünü yazan gazeteler ise bu kez, Haftani’e 1400 özel kuvvetler komutanlığına mensup bordo berelinin girdiğini yazdılar.
Nihayet gerçeğe yaklaşılmıştı…
ABD HEYETİ GELİYOR
Peki, hem tankların sınırı geçtiği hem de peşmergenin TSK’de operasyonel destek vereceği yalanları neden üretildi, neden servis edildi? Asıl yanıtı önemli olan soru budur. Çünkü üretilen her yalan haberin mutlaka bir hedefi vardır.
Ve esas mesele ABD sonrası Irak’ın kuzeyinin geleceğiyle ilgilidir. Çünkü iki ay sonra Irak’ta ABD askeri kalmayacak! ABD Savunma Bakanlığı Uluslararası Güvenlik İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Büyükelçi Alexander Vershbow başkanlığındaki ABD heyeti de Türkiye’ye bunun için geliyor…
Ve bu ziyaretten hemen önce, New York Times’tan, “Kürtler dışlanırsa AKP dış politikası yürümez” mesajı verilmesi, oldukça anlamlı.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Ekim 2011
Ahmet Davutoğlu, Alexander Vershbow, Öcalan, Neçirvan Barzani, Sami Ergoşi, Tayyip Erdoğan
ANKARA NEÇİRVAN’I NEDEN MUHATAP ALDI?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 23/10/2011
Aydınlık’ta okudunuz: Neçirvan Barzani, PKK’nin Çukurca saldırısının ardından Ankara’ya geldi, hem Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la, hem de Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştü. Dışişleri Bakanlığı’ndaki iki saat süren görüşmeden sonra bir açıklama yapan Neçirvan Barzani, “Açılımı” desteklediklerini belirtti.
PEŞMERGE DESTEĞİ VAR MI?
AKP Hükümeti, yandaş basına, Barzani’ye şu mesajı verdiği bilgisini servis etti: “Artık kınama değil somut eyleme geçme vakti.”
Ve Başbakan Erdoğan’ın “ayar” toplantısına katılan basın kuruluşları, aynı kaynaktan çıkmışçasına, peşmergelerin, TSK’nin başlattığı sınır ötesi operasyona katılacağını duyurdular. Gerçi bu haber ekranlarda tartışılırken ve TSK’nin sınırı nereden, hangi kuvvetle, hangi teçhizatla ve silahlarla geçtiği harita üzerinden gösterilirken, Genelkurmay Başkanlığı sesini duyurmaya çalışıyordu, “Sınır ötesi açıklamamız yanlış anlaşılmış” diye.
Basının içine düştüğü bu “iliştirilmiş” durum, yazımızın konusu değil elbette. Biz Neçirvan Barzani’nin statüsüne takıldık.
NEÇİRVAN BARZANİ KİMLİĞİ
Kimdi Neçirvan Barzani? Molla Mustafa Barzani’nin torunuydu, İdris’in oğluydu ve Mesud’un yeğeniydi. Hatta bir dönem Kürt Bölgesi’nin Başbakanı’ydı… Peki, şimdiki görevi neydi Neçirvan Barzani’nin? Sadece KDP’nin Genel Başkan Yardımcısı!
Peki, bir partinin genel başkan yardımcı, nasıl oluyor da, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı ve Dışişleri Bakanı ile baş başa görüşebiliyordu? Nasıl resmi muhatap muamelesi görebiliyordu?
Neçirvan Barzani ile ille de görüşülmesi gerekiyorsa, neden Tayyip Erdoğan yerine AKP’nin herhangi bir genel başkan yardımcı görüşmemişti?
ERDOĞAN’IN GELENEK DIŞI GÖRÜŞME ANLAYIŞI
Anımsarsınız: Erdoğan, asla görüşmem dediği Ahmet Türk’le görüştükten sonra şöyle savunmuştu ilkeli tutumunu: “Başbakan olarak değil, AKP Genel Başkanı olarak görüştüm.”
Yine anımsarsınız: PKK ile görüştükleri ortaya çıktığında, “hükümet değil, devlet görüşüyor” demişti Başbakan Erdoğan. Oysa Başbakanlık müsteşarı Hakan Fidan bizzat Başbakan’ın temsilcisi olarak masada oturduğunu ve Erdoğan adına müzakere yürüttüğünü söylüyordu PKK’li muhataplarına…
Erdoğan’ın “devlet geleneklerini” bozması çok daha önceye dayanır: Erdoğan, 3 Kasım 2002 seçimlerinden hemen sonra dönemin ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz’e mektup yazıyordu, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’le “mahrem” bir görüşme ayarlasın diye… Ki o zaman Erdoğan, sadece AKP Genel Başkanıydı ve Özkök’ün muhatabı değildi. Ama Pentagon’un iki numarası ta o zamandan bozabilmişti Türk devletinin geleneğini… Erdoğan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’le de görüşebilmişti, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’le de…
Şimdi de benzer bir durum yaşanıyor… AKP’den önce Ankara’da Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı’ndan daha üst seviyede resmi muhatap bulamayan Mesud Barzani, Türk devletine, Irak’ta resmi görevi bulunmayan yeğeni Neçirvan’ı bile gönderip, Başbakanlık katında kabul gördürebiliyor!
ERDOĞAN’IN KİMLİĞİ
Bitirirken bir anımsatma daha yapalım: Neçirvan Barzani, Barzani aşiretinin ve ekonomisinin de veliahtıdır.
Kuzey Irak’ta en büyük hacimli iş yapan Türk şirketlerinin başında ise Çalık Holding geliyor. Başbakan Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın genel müdür olduğu Çalık Holding, Açılım’la birlikte bölgede ihale üstüne ihale kazandı.
Çalık holding, Kuzey Irak’ın en büyük elektrik santralinin ihalesini, bazı petrol ve enerji ihalelerini ve hatta Celal Talabani’nin karargâhının inşaatını bile aldı!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Ekim 2011
- Diğer 1.458 aboneye katılın
Kategoriler
- ABC Yazıları (23)
- Aydınlık Gazetesi Yazıları (1.402)
- CGTN Türk (256)
- Cumhuriyet Gazetesi (976)
- Film Yazıları (1)
- Kitap-Film Yazıları (14)
- Mesleki Yazılar (5)
- Odatv Yazıları (216)
- Politika Yazıları (2.996)
- Radikal Kitap Yazıları (1)
- Teori Dergisi Yazıları (6)
- Uncategorized (10)
Arşivler
İstatistikler
- 1.145.865 hits