Posts Tagged Kemal Kılıçdaroğlu
ALTI OK, CHP’DEN KURTULUYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/07/2012
Kurultaya hazırlanan Yeni CHP’nin “sosyaldemokrasi, liberalizm, sosyalizm ve Atatürkçülük” eğilimlerini birleştirme hamlesi ilgi çekti.
Konu bir partinin iktidar olabilmek için bazı eğilimleri hedeflemesi olsaydı eğer, eminiz bu kadar konuşulmazdı. Ancak CHP Atatürk’ün Altı Ok’unu artık sözde de savunmayı bırakıp, bu dört eğilimden yeni bir program icat etmeye kalkınca, haliyle tartışma yarattı.
Atatürkçülük zaten sosyalizmle aydınlanmanın bir sentezi değil mi, liberalizmle sosyalizm bir arada olur mu, Atatürk’ün halkçılığıyla emperyalizmin sol hançeri olan Avrupa sosyaldemokrasisi örtüşür mü, gibi sorulara ve yanıtlarına hiç girmiyoruz.
Bizim sorumuz başka: Bir partinin genel başkanıyla, yardımcısı en temel konuda birbirinden 180 derece zıt şeyler savunur mu?
LOĞOĞLU’NUN AB’YE MEKTUBU
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu, geçenlerde 16 AB Dışişleri Bakanı’na ortak mektup yazdı. Mektup, 16 AB Bakanı’nın yayımladığı “AB ve Türkiye: Birlikte daha güçlü” başlıklı makaleye yanıttı aslında…
CHP’nin internet sitesinde yer alan ve “Türkiye hakkındaki gerçekler” başlığını taşıyan bu mektup, AKP’nin de tepkisini çekti. AKP’liler, CHP’yi Türkiye’yi yabancılara şikayet etmekle suçladı. Biz ise öncelikle mektubun içindeki ifadelerle ilgileniyoruz.
LAİKLİK TEHLİKEDE Mİ, DEĞİL Mİ?
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu mektubunda 16 AB Dışişleri Bakanı’na diyor ki: “Türkiye’nin ‘komşularına laik ve demokratik bir ülkenin ilham verici bir örneğini sunması…’ yanlış bir adlandırmadır. Laikliğe, hayatın bütün aşamalarında, iktidardaki AKP tarafından sürekli ve sistematik olarak meydan okunmaktadır.”
Yani CHP’nin Genel Başkan Yardımcısı, laikliğin saldırı altında olduğunu belirtiyor.
Haliyle bu saptama bize ilginç geliyor. Çünkü CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, çok tepki toplayan açıklamasında “laikliğin tehlikede olmadığını” savunmuştu.
Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerinin bir gaf olmadığı, başka açıklamalarıyla da kanıtlandı. Nitekim Kılıçdaroğlu AKP’nin 8 yılda yapamadığını bir ayda yaptı ve türbanın üniversitelere girmesinin yolunu açtı. Aslında 2006’da hukuk yoluyla kapanan ve AKP’nin de gündeminde olmayan bu konuyu, 12 Eylül halk oylaması sırasında “türbanı biz çözeriz” diyerek, Kemal Kılıçdaroğlu gündeme taşımıştı zaten…
Yol bir kez açılınca, Atatürk’ün kapattığı tekke ve zaviyeler, cemaat ve tarikatlar o yoldan girip, türbanı ilköğretim okullarına kadar soktular!
AKP’nin 8 yıllık kesintisiz eğitimi iptal edip, İmam Hatiplerin orta bölümünün yeniden açılmasını sağlayan 4+4+4 şeklindeki kesintili eğitim modelini yaratması da, maalesef Kılıçdaroğlu’nun açtığı bu yolun sonucudur!
Ve Yeni CHP, bu köşeye sığmayacak çoklukta açıklamayla, Atatürk’ün altı okundan biri olan laikliği tırpanladı! Öyle ki, Kılıçdaroğlu CHP’sinin laikliği aşındırmakta AKP’yle başa baş yarıştığını bile söyleyebiliriz.
ALTI OK’TA BİRLEŞME ŞANSI
Sonuç olarak, Genel Başkanı’nın başka, yardımcısının başka konuştuğu bir partinin, dört ideolojiden bir bulamaç yapmaya soyunması, hiç de tuhaf değildir.
Tersine, CHP’yi hâlâ Atatürk’ün partisi sanarak peşinden çaresizce koşanlar için, daha doğrusu Türkiye için bir şanstır. Çünkü aslında Y-CHP Altı Ok’dan değil, Altı Ok Y-CHP’den kurtulmaktadır!
Böylece Türk milletinin önüne, şimdi gerçekten Altı Ok’ta birleşme ve iktidar olma fırsatı doğmuştur!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Temmuz 2012
AKP – PKK ARASINA CEMAAT Mİ GİRDİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 19/06/2012
Başbakan Erdoğan’ın “PKK silah bırakırsa, operasyonları durdururuz” demesinin ardından, son 10 güne damga vuran şu gelişmeler yaşandı: CHP genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, içinde Öcalan’ın akil adamlar önerisinin de yer aldığı “çözüm” paketini Başbakan Erdoğan’a sundu. Leyla Zana, “Ben Erdoğan’ın bu işi çözeceğine inanıyorum” dedi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “PKK silah bırakırsa, Öcalan’ın ev hapsi gündeme gelebilir” müjdesi verdi. Erdoğan, Fethullah Gülen’i “gel de gör” dercesine yurda çağırdı. Gülen, “Türkiye emin ve güvenilir değil” diyerek, dönmeyeceğini söyledi.
Son olarak da Kürt Açılımı sürecinin “akil adamlarından” eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, uluslararası bir uyarıda bulundu: “Erdoğan, Kürt sorununu çözemezse Türkiye parçalanır. Ama ülkeden önce parçalanacak olan kendi partisi olacaktır!”
Bu açıklamaların toplamı her şeyden önce şu gerçeği ortaya koyuyor. Mesele, Türkiye’nin değil ABD’nin ihtiyaçları düzleminde ele alınıyor ve yürütülüyor! Taraflar arasındaki ittifakların da, sürtüşmelerin de kaynağı ve nedeni, ABD’nin ihtiyaçlarıdır!
OSLO’YU KİM HANÇERLEDİ?
Radikal yazarı Avni Özgürel’in PKK’nin 2. adamı Murat Karayılan’la yaptığı ancak gazetesinin yayınlamadığı röportaj bu nedenle önem kazandı. Karayılan, 2012 bitmeden meselenin çözülmesi gerektiğini vurguladığı röportajın satır aralarında dikkat çeken suçlamalar ve tespitler yapıyor.
Karayılan açıkça cemaati suçluyor ve AKP ile PKK’nin arasına cemaatin girdiğini belirtiyor: “Bir güç aramıza girdi. Aslında sivil toplum kuruluşudur. Orayı çok açmayayım. Açsam herhalde bazı çevreler rahatsız olabilir. Yani Oslo’dan bahsediyorum.”
Karayılan, Oslo sürecinin 1 değil 3 yıl olduğunu ve karşılıklı saygı temelinde sürdürüldüğünü de özellikle belirtiyor; sürecin “Başbakan Erdoğan’ın kararıyla Milli Güvenlik Kurulu çerçevesinde yapılmış müzakereye dayandığını” vurguluyor.
Karayılan “sürecin başlamasıyla birlikte KCK davasının ortaya atılmış olması ise tam bir hançerlemeydi” diyor.
OSLO KASETLERİNİ KİM ÇALDI?
Oslo kayıtlarının ortaya çıkması, Hakan Fidan’ın “Başbakan’ın özel temsilcisi” sıfatıyla masada bulunduğunu PKK’lilere belirtmesi, dahası Erdoğan ile Öcalan’ın yüzde 95 anlaştıklarını müjdelemesi, haliyle en çok Erdoğan’ı zor durumda bırakmıştı.
O dönemde kasetin PKK tarafından sızdırıldığı da iddia edilmişti. Karayılan kendilerinin sızdırmadığını bir kez daha belirtiyor: “Biz o kuruma (MİT) gerekli bilgileri verdik. Yani bundan kesinkes emin olabilirsiniz ki, burada sızma söz konusu değildir, bizim tarafımızdan ifşa edilmemiştir.”
Hatta Karayılan, MİT’e “gelin soruşturun” da demiş: “İsterseniz gelin soruşturun… Onlar da dediler ki, ‘biz sizin bu sarf ettiğiniz, belirttiğiniz şeyleri, biz samimi gördük’ dediler.” Nitekim Karayılan, Oslo süreci başlarken uyarıldıklarını, bu nedenle süreci sadece 11 kişinin bildiğini belirtiyor.
CIA – CEMAAT OPERASYONU MU?
Peki, o zaman konuşmalar nasıl sızdı? Karayılan, PKK – MİT istişaresinden sonra ortaya çıkan sonucu şöyle özetliyor: “Ama nihayetinde anlaşıldı ki, aslında devletin kendi içinde farklı eğilimdeki grupların işidir. Yani aslında MİT’ten bir biçimde çalınmıştır.”
Karayılan bu operasyonu anlatırken dikkat çekici ayrıntılardan bahsediyor: “O noktada uluslararası bir organizasyon işe karışmış olabilir mi onu bilemem. Benim tahminimi sorsanız bence oradan bir şekilde alındı. Özellikle polisin bizi işaret etmesi… Bu bizdeki kanaati kesinleştirdi ki o zaman bunlar ya MİT’ten almış ya da uluslararası bir kurumdan almış, dedik.”
STRATEJİK PİYONLUĞUN SONUÇLARI
AKP ve PKK’nin CIA koordinatörlüğünde (ABD – İngiltere) müzakere etmesi, CIA’nın kaseti cemaat üzerinden sızdırması, PKK’nin MİT’e “gel bizi soruştur” demesi, PKK ile MİT’in “samimi ilişkileri”, AKP’nin cemaati “devlet içinde devlet” diye nitelemesi…
Tüm bu pespayelik, tarafların ABD’nin stratejik piyonluğunu kabul etmesindendir! Ve ABD de, piyonlarını kimi zaman masaya oturtarak, kimi zaman tokuşturarak, bazen havuç bazen sopa olarak kullanarak, hedefine ilerliyor!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Haziran 2012
FETHULLAH GÜLEN NİYE KORKUYOR?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/06/2012
Başbakan Erdoğan’ın, Türkiye’de aranmadığı halde ABD’den bir türlü dönmeyen Fethullah Gülen’i, hem de cemaatin Türkçe olimpiyatlarında yurda geri çağırması çeşitli kesimlerde büyük coşku yarattı: Başbakan bu mesajıyla AKP – Cemaat kavgasını bitirmişti!
Önce belirtelim, bu kavga bitmedi, bitmez de… Fethullah Gülen Pensilvanya kontrolünde olduğu ve Erdoğan’a bölgede AKP’yi de bitirecek zor görevler verildiği müddetçe, daha da alevlenecek!
ABD, son ana kadar ikiliyi havuç ve sopa olarak kullanacaktır!
ERDOĞAN, GÜLEN’E MEYDAN OKUDU
Peki, madem kavga bitmedi, Erdoğan neden “gurbet” dedi, “hasret” dedi de Fethullah Gülen’i hem de cemaatinin önünde yurda çağırdı?
Başbakan Erdoğan, Fethullah Gülen’e açıkça meydan okudu! Birincisi, “ben senin üstündeyim ve sen buraya ancak benim iznimle gelirsin” mesajı verdi; ikincisi de özetle “gel de göreyim” dedi!
GÜLEN TÜRKİYE’Yİ GÜVENLİ BULMUYOR
Nitekim dün Fethullah Gülen, Erdoğan’ın çağrısına hem de şu gerekçelerle “dönmem” yanıtı verdi: “Türkiye emin, böyle güvenlikli bir yer değil, dolayısıyla başıma gayile açarım, dert açarım başıma.” (Radikal, 16 Haziran 2012)
Memlekette darbe mi oldu? Askerler Silivri’den çıkıp cemaati mi kuşattı? Ya da Kemalistler TBMM’ye mi girdi? Fethullah Gülen neden ve kimden korkuyor?
Cemaatin en çapsız kadrosunun bile devletin mühim köşelerini tutabildiği koşullarda, cemaatin başı ülkeyi nasıl emin ve güvenli bulmaz? Yanıtı, Erdoğan’ın “dön” dediği açıklamasındaki, yukarıda belirttiğimiz iki mesajda!
Bu arada “dönmem” mesajındaki dikkat çeken bir ayrıntı da, Fethullah Gülen’in, kendisine ilk çağırının Başbakan’dan önce Cumhurbaşkanı’ndan geldiğini belirtmesiydi!
AKCHP VE F-CHP
Yalçın Doğan cemaatin önde gelenleriyle konuşmuş, dün yazdı. İçlerinden birinin söyledikleri ibretlik: “Dünyayı Amerika yönetiyor. Cemaat de, Amerika’da etkili. Hocaefendinin Amerika’da kalması cemaat açısından daha hayırlı olur.” (Hürriyet, 16 Haziran 2012)
Doğan, “Türkiye için değil de, cemaat için hayırlı” görülmesine özellikle dikkat çekiyor!
O kişi, daha Fethullah Gülen açıklama yapmadan önce de, Gülen’in dönmeyeceğini belirtiyor Yaçın Doğan’a. Neden? Yanıtı şu: “Cemaat özgür ve demokratik bir ülke ister!”
Gerçek anlamında bir özgürlük ve demokrasiden bahsedilmediği, Erdoğan’ın üzerlerine hâkim kılmaya çalıştığı otoriteden rahatsızlık anlamında söylenildiği ortada… Nitekim Gülen de “Türkiye’yi emin ve güvenli bulmadığını” belirterek, aynı şeye işaret ediyor.
Yalçın Doğan’a konuşan kişinin, bir diğer önemli mesajı ise aslında son dönemdeki pek çok şeyi açıklıyor: “Özgürlükleri ve demokrasiyi CHP vaat etsin, bizi inandırsın, biz CHP’yi de destekleriz.”
Atatürk’ün CHP’si, önce Y-CHP, sonra AKCHP oldu, sırada F-CHP var galiba… Daha doğrusu üçü bir arada!
KILIÇDAROĞLU TAYYİPLEŞTİ!
Üçünün bir arada olduğu şundan belli:
Usta tiyatrocu Levent Kırca, önceki akşam Antalya’daydı… Azınlık isimli oyununu izlemek için biz de koştuk. Ancak Açık Hava Tiyatrosu’nun yarısının boş olması bizi üzdü. Bir ara, “yoksa insanlar Levent Kırca’yı izlemekten korkuyor mu artık” bile diye düşündüm.
Yanıtı oyun başladığında büyük ustadan öğrendik. Meğer CHP, aldığı 750 bileti, oyun başlamadan bir süre önce iade etmiş! Peki neden? Levent Kırca, Kemal Kılıçaroğlu’nu eleştirdiği için!
Kılıçdaroğlu’nun Tayyipleştiğinin bir kanıtı da bu olsa gerek!
Bu arada oyunu mutlaka bir ilde yakalayıp izleyin ve sanatın gücünü, Aydın’la Aydıncık’ın farkını görün! Silivri gerçeğini bir de büyük ustadan dinleyin!
F tipi operasyonlara rağmen, Türkiye’de A tipi Aydınların susturulamayacağını görün!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Haziran 2012
DİYARBAKIR MUTABAKATI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 16/06/2012
Leyla Zana’nın Hürriyet’e “Ben Erdoğan’ın bu işi çözeceğine inanıyorum. Buna dair umudumu da, inancımı da asla yitirmedim.” demesi, Oslo mutabakatının genişletilmesi hamlesidir!
Erdoğan ile Öcalan arasındaki yüzde 95’lik mutabakat, geçen hafta Kemal Kılıçdaroğlu’nun Öcalan’ın önerilerini bir çözüm paketi yapıp AKP’ye sunmasıyla, Ankara mutabakatına dönüşmüştü. Şimdi Diyarbakır’a uzatılmaya çalışılıyor.
Çünkü Oslo mutabakatı, Ankara’da AKP – CHP mutabakatına, Diyarbakır’da da AKP – BDP mutabakatına dönüştüğü oranda hayata geçecektir.
BOP DENKLEMİ
Peki, Leyla Zana nezdinde Başbakan Erdoğan’ı umut yapan nedir? Erdoğan hangi işi çözecektir?
O iş, her iki tarafın da önüne konulan “Diyarbakır’ı merkez yapma” işidir! Başbakan Erdoğan’ın daha 14 Şubat 2004’te Kanal D ekranından ilan ettiği “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde, Diyarbakır’ı bir merkez yapma” görevidir!
Meselenin bu esasını görmeyip, Leyla Zana’nın sözlerine AKP’den destek, BDP’den eleştiri gelmesine dikkat kesilenlere anımsatalım.
Bakın Zana ne diyor Hürriyet’e: “AK Parti’deki Kürt milletvekilleri duyguda Kürt, düşüncede Kürt değildir. BDP’dekiler ise düşüncede Kürt, duyguda değil. İkisi de olaya yarım yarım bakıyor.” Yani Zana, Diyarbakır’ı merkez yapmak için AKP artı BDP formülüne dikkat çekiyor.
Tıpkı 12 Eylül halkoylamasındaki gibi… Anımsayalım: AKP anayasa değişikliğine “evet” diyor, BDP ise “boykot” ediyordu… BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ise AKP’yle sert tartışmalara rağmen, evet ile boykotun toplamının “çözüm” olduğunu belirtiyordu: “Diyarbakır’dan çıkacak olan ağırlıklı boykot ve evettir. Her ikisin toplamının anlamı ise ‘Kürt sorununa çözümü istiyoruz’dur. Başka anlam çıkmaz.” (Milliyet, 7 Eylül 2012)
Yani AKP + PKK/BDP + CHP = BOP içinde Diyarbakır’ı merkez yapmak!
TÜRKİYE HİMAYESİNDE KÜRDİSTAN
Leyla Zana’nın “Başbakan’da bu cesaret var. Mesela Öcalan İmralı’dan alınıp bazı kesimlerle temas edebileceği bir ev hapsine alınabilir” demesi ve “5 yıl daha niye bekleyelim” şeklinde sorması, onu artık Kılıçdaroğlu’nun akil adamı yapmaktadır.
Ama daha önemlisi, bu mesajların Oslo’daki koordinatör ülkeye ait olmasıdı. Nitekim Zana’nın Hürriyet mesajından iki gün önce ABD’li diplomatlarla görüştüğü ve ABD’nin Zana’ya iki mesaj verdiği belirlendi. (Vatan, 15 Haziran 2012)
Bu acelenin, hızla bir araya gelmelerin ve mutabakatların nedeni ise ABD’nin genel bölge planlamasıdır: “Irak’ın kuzeyindeki yapıyı Ankara himaye edecek, bu yapı bir yandan Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılacak, diğer yandan da Diyarbakır’a genişleyecek.”
İran’dan petrol almaması karşılığında önüne Kuzey Irak petrolleri havucu konulan Türkiye’nin 2012 yılında toplam 900 şirketle Kuzey Irak’ta bulunması, ki bu bölgedeki tüm şirketlerin yarısıdır, ve toplam ihracatının yüzde 7’sini buraya yapması, “Irak’ın kuzeyi ile Türkiye’nin güneydoğusu tek bir bölgedir” diye dayatılan projeyle ilgilidir.
Ankara’nın geçen ay Bağdat’a rağmen Erbil’le yaptığı boru hattı anlaşmasıyla ilgili Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın söyledikleri meseleyi özetlemektedir: “Türkiye, Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Batıya açılan kapısı olarak görülmelidir.” (Akşam, 21 Mayıs 2012)
TÜRK’SÜZ HÜRRİYET VE ANAYASA
Leyla Zana’ya bu açıklamaların Hürriyet’ten yaptırılması, bu büyük mutabakata TÜSİAD’ın da dâhil edildiğini göstermektedir.
Zana’nın Enis Berberoğlu’na “Hürriyet kendine yakışan bir şekilde Hürriyetçi bir mantıkla logosunu artık değiştirmeli ve ‘Türkiye Türklerindir’ yerine ‘Türkiye Türkiyelilerindir’ deme büyüklüğü göstermeli” demesi o nedenledir.
Ki bu değişiklik önce Hürriyet’te yapılmalı, ardından da Yeni Anayasa’da!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
16 Haziran 2012
KİM, KİMİN AKİL ADAMI?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 06/06/2012
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, içinde “mutabakat komisyonu” ve “akil adamlar grubu” gibi önerilerin de olduğu 10 maddelik “teröre çözüm” paketini, bugün başbakan Erdoğan’a sunuyor. Böylece Kılıçdaroğlu, din ve darbe meselelerinden sonra, Kürt meselesinde de AKP’nin kozlarını elinden almış olacak!
Anımsarsınız, Kılıçdaroğlu, din konusundaki hamlesiyle turbanın ilköğretim okullarına kadar girmesini sağlamış, darbe konusundaki hamleleriyle de AKP’nin TSK karşıtlığını bile aratır olmuştu! Bakalım, Kılıçdaroğlu’nun Kürt meselesine el atması, neyle sonuçlanacak?
ÖCALAN-ERDOĞAN-KILIÇDAROĞLU MUTABAKATI
Aslında bu “akil adamlar grubu” önerisi, Oslo’da ortaya çıkan mutabakatın genişlediğini gösteriyor. Oslo’da Erdoğan ile Öcalan yüzde 95 anlaşmıştı. Şimdi mutabakata Kılıçdaroğlu’nun da dâhil edildiği anlaşılıyor…
Nereden mi çıkardık? Gelin şu “akil adamlar grubu” meselesinin aslına bakalım:
Öncelikle “akil adamlar” konusunun, Kılıçdaroğlu tarafından daha önce de gündeme getirildiğini anımsatalım. Başbakan Erdoğan’ın özel temsilcisi olan MİT’çilerle PKK yetkililerinin Oslo’da görüştükleri ortaya çıktığında ilginç bir şey olmuştu… Normalde ana muhalefet partisi liderinin, suçüstü yakaladığı Başbakan’ın üzerine gitmesi, onu köşeye sıkıştırması gerekirdi.
Ama Kılıçdaroğlu karşı çıkıyormuş gibi yapıp, Erdoğan’a can simidi uzatmıştı! Kılıçdaroğlu, Fatih Altaylı’ya, PKK’yle MİT’in değil “akil adamların” görüşmesi gerektiğini söylemişti. (HaberTürk TV, 7 Haziran 2011)
AKİL ADAMLAR, ÖCALAN’IN ESERİ
Tabi işin tuhaflığı şuydu: “Akil adamlar” fikrinin asıl sahibi Öcalan’dı. Kılıçdaroğlu da, Öcalan’ın önerdiği akil adamların, Öcalan’la görüşmesini istemiş oluyordu!
Öcalan bu “akil adamlar” fikrini Aralık 2007’de ortaya atmıştı: “Akil adamlar komisyonu kurulmalıdır. Bu akil adamların kimlerden oluşacağı çok önemli… Ben sadece biz seçelim, bizim seçtiğimiz insanlardan oluşsun demiyorum. Devletin de seçeceği kişilerden oluşan bir komisyon olur. Örneğin İlter Türkmen olabilir. Bu komisyona Aahtisari gibi, ki özellikle onu öneriyorum, insanlar bulunmalı. Bunlar gelip benimle de görüşürler.”
KOORDİNATÖR ÜLKE TEMSİLCİLERİ
Öcalan’ın “akil adamlar” için özellikle önerdiği Marti Aahtisari, sonradan Türkiye’ye gelmiş ve Cumhurbaşkanı Gül, Başbakan Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile bu konuyu görüşmüştü!
Peki, “akil adamlar grubu” Aahtisari ile İlter Türkmen dışında kimlerden oluşacaktı? Bu ikisi Öcalan’ın kontenjanıydı… Ya AKP’nin, CHP’nin, Gül’ün akil adamları kimlerdi?
O dönemde, gündeme başka isimler de geldi… Örneğin Cengiz Çandar, Hasan Cemal ve Sezgin Tanrıkulu…
Murat Karayılan’la görüşmelerinin Cumhurbaşkanı temsilcisi sıfatıyla yapıldığı konuşulan Hasan Cemal, kuşkusuz Gül’ün akil adamıydı… Çandar, muhtemelen üçüncü tarafın, yani Oslo’daki adıyla “koordinatör ülkenin” temsilcisi olacaktı.
Ya Sezgin Tanrıkulu? Şimdilerde CHP Genel Başkan Yardımcısı da olan Tanrıkulu’nun elbette CHP’nin akil adamı olduğu düşünülür… Ancak Tanrıkulu’nun, Wikileaks’in yayımladığı belgelere göre “gölge CIA” olan Stratfor’un TR705 nolu kaynağı olması, onun da “koordinatör ülke” temsilcisi olduğunu düşündürüyor.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
6 Haziran 2012
MİLLİ SOL DALGA GELİYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 09/05/2012
Kemal Kılıçdaroğlu bir gecede fikir değiştirip Deniz Baykal’ın koltuğuna aday olduğundan bu yana ismine itiraz ediyorum. Hatta o dönem Odatv’de yazdıklarım nedeniyle kimi CHP’lilerle de sert tartışmalarımız oldu.
Aslında her şey ilk günden ortadaydı: 27 Mayıs’ı eleştirerek ve laiklikten ödün vererek izlenecek yol, elbette Atatürk’e çıkmayacaktı! 2 yılda Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Fırkası’nı Terakkiperver Fırka’ya çevirdiler!
Üstelik izledikleri yöntemlerle onu da arattılar. Gerçek CHP’liler bu yöntemi artık sorgulamalıdır: Kılıçdaroğlu Önder Sav’la birleşip Baykal’ı tasfiye etti; Gürsel Tekin’le birleşip Önder Sav’ı tasfiye etti; şimdi de Erdoğan Topraklarla birleşerek Gürsel Tekin’i tasfiye etmiş oldu!
HER KONU SOL’A BAĞLANIYOR
CHP solculuğu bırakıp liberalleşirken, Türkiye’de Sol tartışılmaya başladı. Fark etmişsinizdir, son birkaç haftadır, konu ne olursa olsun Sol’a bağlanmaktadır. Elbette 1 Mayıs tartışmaları ve Denizlerin 40. yılı da bunda etkendir…
Ama Sol’a bağlanarak tartışılan konular bunların ötesindedir: Köprü, Suriye, 28 Şubat, tiyatro, medya halleri, süt…
Kim bilir, belki de 1 Mayıs 1977’de kontrgerillayı aklayıp suçu Sol’a yıkmaya kalkmak da sistemin bu gelişmeye karşı önleyici müdahalesidir!
1 MAYIS RAKAMLARLA DA BÜYÜDÜ
Aslında anlatmaya çalıştığım şeyin matematiği bu 1 Mayıs’ta yaşandı. Bölünmeye rağmen bu 1 Mayıs, tüm yurtta şimdiye kadarki en büyük katılımlarla kutlandı.
Hadi İstanbul’u, Ankara’yı, İzmir’i geçin ama katılımın katlandığı diğer büyükşehirler? İlk defa 1 Mayıs kortejleri oluşturulan orta Anadolu kentleri? Ege’de ve Akdeniz’de tatil kasabalarında bile yapılan 1 Mayıs gösterileri?
BAYRAKLI VE VATANLI SOL
Sol’un yükselmeye başladığının işaretlerini her yerde görüyoruz…
27 Mayıs’ın açtığı özgürlük ortamında büyüyen ve gelişen ama 12 Eylül’le bastırılan o büyük dalga, göreceksiniz, yakında bir daha oluşacak.
Üstelik bu kez Sol, milli olacak, bayraklı olacak, vatanlı olacak!
MİLLİ SOL DALGANIN İŞARETLERİ
Bunun işaretleri de artmaktadır:
AKP’nin bölünme anayasasına karşı yurt çapında yapılan Milli Anayasa Forumları; Türkiye Gençlik Birliği’nin hızla büyümesi; İşçi Partisi’nin Türkiye’nin iç ve dış meselelerine yaptığı politik önderliğin toplumda gördüğü büyük ilgi; Yandaş ve sistem gazetelerinin toplam tirajı ile sol ve milli olan gazetelerin toplam tirajları arasındaki makasın küçülmesi; İktidar gücünü arkasına alan kitaplar ile iktidara karşı duran kitaplar arasındaki satış miktarı farkı; “Özelleştirme” zihniyetinin kapitalizmin krizine toslaması ve değişik kesimlerde “kamuculuk” fikrinin tartışılmaya başlaması; Batı tarzı tüketim ile Doğu tarzı üretim savaşının sonucu; Dünya ekonomilerinde Batı’nın payının azalması, Doğu’nun payının artması; Türkiye’nin AB’ye döndürülmüş yüzünün zorunlu olarak bölgesine ve Asya’ya dönmeye başlaması ve en önemlisi ABD’nin inişe geçmesi…
DOĞRU PROGRAM VE ÖNDERLİK
Artık mesele bu gelecek dalgaya önderlik edebilmektir. Atılacak ilk adım da Kemalist Devrim’in programında buluşmaktır. “Kılıçdaroğlu’nu düzeltiriz, CHP’yi teslim etmeyiz” diyenler, boşa geçen iki yıldan ders çıkarmalı ve bu gerçekleşmeyecek amaca harcayacakları enerjiyi, doğru adreslerde değerlendirmelidirler.
2007’deki Cumhuriyet mitinglerinde görülen iktidar olmaya sırt çevirme tavrında ısrar etmek, ikinci ve daha büyük bir yenilgi olacaktır. Tarihi fırsatları ıskalamamak için doğru programda ve önderlikte birleşmek gerekir.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
9 Mayıs 2012