Posts Tagged Tayyip Erdoğan
ESED YİNE ESAD OLDU
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 02/09/2012
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın isminin Beşşar Esed yapılması, AKP Hükümeti’nin Esad karşıtı tutumunun sembolik bir ifadesiydi; Esad kardeşti, Esed ise zalim!
Kimi AKP yandaşı kalemşorlar bu saçmalığın teorisini bile yaptılar. Öyle ki devletin kimi resmi kurumlarını da bu saçmalığa alet ettiler. Esad’ın Esed yapılma sürecinde, Türkçeyi anımsadılar!
Şöyle ki, AKP Hükümeti, Esed denilmesini zorunlu hale getirebilmek için şu yola bile başvurdu. Anadolu Ajansı AA, aboneleri olan çeşitli basın-yayın kuruluşlarının Esed demesi için konuyu bir bilene, Türk Dil Kurumu’na götürdü.
KEMAL’İ DE KEMEL YAPAR BUNLAR
TDK uzmanları(!) basın yayın organlarında “Esat, Esad, Eset, Esed” gibi farklı biçimlerde yazılan ve adının yazımı üzerinde mutabakata varılamayan Suriye Devlet Başkanı’nın adının “Beşşar Esed” olarak kullanılması gerektiğine karar verdi! Üstelik bunu kılıfına da uydurmuşlardı. Nasıl mı?
TDK uzmanları, “Arap ve Fars kökenli bazı kişi adları, hem Türkler hem de Araplar ve Farslar tarafından kullanılmaktadır. Bu tür adlar Türkler tarafından kullanıldığı zaman Türkçe söylenişlerine göre yazılırlar” diye görüş belirtti!
Yani Esad, Türkçe ses uyumuna uysun diye Esed olmalıydı! Bu mantıkla yakında Cemal’e Cemel, Mustafa Kemal’e de Mustafa Kemel demeye başlarlar!
ERDOĞAN ESED DEĞİL, ESAD DEDİ
Sonuç itibariyle o günden beri AKP ve yandaşları Esad’a Esed demektedirler ve Esad şeklinde yazmayı ve telaffuz etmeyi sürdürenleri “zalim” destekçisi saymaktadırlar.
Bu saçmalıkları neden mi yazıyorum? Şundan…
Başbakan Erdoğan önceki gün Kanaltürk televizyonunda kendi seçtiği beş genel yayın yönetmeninin sorularını yanıtladı. 1.5 saatlik programın son bölümünde Suriye konuşuldu.
Erdoğan ise hiç Esed demedi ve Beşar Esad’dan Beşar Esad olarak bahsetti. Yani aslında Başbakan Erdoğan doğrusunu yaptı!
Hatta “Erdoğan Esad dediğine göre yarından tezi yok tüm Esed’çiler Esad demeye başlarlar” diye de düşündüm. Dün gazetelerin internet sayfalarını bu gözle inceledim.
YENİ ŞAFAK VE ZAMAN, ERDOĞAN’I DÜZELTTİ!
Örneğin Sabah ve Star gazeteleri, Başbakan’ın cümlelerini sayfasına aynen geçirmiş; Esad, Esad olarak kalmış yani…
Ama Yeni Şafak, Başbakan Erdoğan’ın yanlışını düzeltmiş! Gazete Erdoğan’ın tüm Esad’larını kâğıda Esed diye geçirmiş!
Cemaatin yayın organı Zaman da Başbakan Erdoğan’ı düzeltenlerden! Zaman, Erdoğan sanki Esad yerine Esed demiş gibi yazmış ve okurlarına sunmuş!
Bugün gazetesinin durumu ise daha trajik… Zira programı bölüm bölüm hem görüntülü hem de yazılı vermişler internet sitelerinde. Yani her konuda önce görüntüyü izliyorsunuz, sonra da yazıyı okuyorsunuz. Sonuç? Görüntüde Esad, yazıda Esed!
Acaba Başbakan Erdoğan’ın sözleri, AKP’nin resmi internet sitesinde nasıl yer alıyor diye bakınca, partisinin de Erdoğan’ı düzelttiğini gördüm! Başbakan Erdoğan’ın Kanaltürk’teki konuşmasının tamamını veren Akparti.org.tr’de tüm Esad’lar, Esed’di!
ZABITA GİREBİLİR, MİLLETVEKİLİ GİREMEZ!
Erdoğan’ın 1,5 saatlik programını özetleyen bir cümlesiyle bitirelim yazımızı… Erdoğan, Hatay’daki Apaydın mülteci kampına girmek isteyen ama giremeyen CHP milletvekiline bakın nasıl sesleniyor?
“Sayın Kılıçdaroğlu eğer böyle bir şey arzu ediyorsa, bunun iznini talep eder. Ondan sonra biz de gerekli değerlendirmeleri yaparız. ‘Şu kamp uygundur’ deriz; oraya göndeririz. Öyle, ‘ben şuraya girmek istiyorum, buraya girmek istiyorum…’ yok öyle şey. Zabıta mısın sen, öyle her istediğin yere gireceksin. Böyle şey yok.”
Demek Hurşit Güneş zabıta olmalıydı!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
2 Eylül 2012
EL KAİDE KİMİN ÖRGÜTÜ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 20/08/2012
Ertuğrul Özkök’le Cengiz Çandar, 19 Şubat 2005 akşamı Atina’da bir restoranda buluşur. Çandar, bazı gazete kupürlerini alt alta koyarak Özkök’e gösterir.
Kupürlerden birinde, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Felluce’de ölenler için “şehit” ifadesi kullandığı yazmaktadır.Çandar, Ertuğrul Özkök’e “Başbakan bu ifadeyi kullandıktan bir süre sonra bir başkası daha aynı kişiler için şehit ifadesini kullandı. Kimdi bu kişi, biliyor musun?” diye sorar.
ERDOĞAN İLE EL KAİDE’NİN ORTAK İFADESİ
Özkök bilmiyordur, Çandar sorusunu kendi yanıtlar. İstanbul’da iki sinagog ile İngiliz Konsolosluğu ve HSBC binasını bombalayanların duruşmasında, sanıklardan biri kullanmıştır o ifadeyi: “İki arkadaşımız Felluce’de şehit düştü.”
Ertuğrul Özkök 22 Şubat 2005 tarihli yazısında, Soli Özel’in bir saptamasını anımsatır.
Özel, Radikal gazetesindeki röportajında, Kerbela’da öldürülen 145 kişi için Ankara’dan bir ses çıkmamasına dikkat çekmiştir.
Soli Özel’in sorusu şöyledir: “Kerbela’da patlayan bombaya tepki vermeyen Türkiye, konu Felluce olunca neden tepkili hale geliyor?”
Ertuğrul Özkök soruya soruyla yanıt verir: “Acaba birinin Şii, ötekinin Sünni oluşundan dolayı mı?”
EL KAİDECİLER NASIL TAHLİYE OLDU?
7 yıl önceki bu olayı neden anımsattığımızı anlamışsınızdır. Geçen hafta Halep’te Suriye’ye karşı savaşanlar içinde 3 Türk El Kaide üyesi olduğu ortaya çıkmıştı.
Ölen El Kaide militanlarından Baki Yiğit, 15 ve 20 Kasım 2003’te İstanbul’u kana bulayan Sinagog, İngiliz Konsolosluğu ve HSBC saldırısındaki isimlerden biriydi.
Diğer El Kaide üyesi Metin Ekinci, İstanbul bombacılarından Azad Ekinci’nin kardeşiydi, aynı zamanda bombalamalarda kullanılan araçlardan birinin sahibiydi.
Halep’te ölen üçüncü El Kaide üyesi Osman Karahan ise İstanbul bombacılarının avukatıydı.
Biz de haklı olarak sormuştuk: 2003’te 63 kişiyi katleden El Kaide hücresi, 2012 yılında Halep’e nasıl geçmişti? El Kaide’ciler AKP’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu saflarında neden savaşıyordu?
Arşivleri tarayınca, 71 sanıklı bu davada birkaç kez tahliye yaşandığını gördük. Son olarak 2010 yılında SavcıSavaş Kırbaş, Baki Yiğit için tahliye istemişti! Bu tahliyeyle birlikte, davanın tek tutuklusu Suriye uyruklu Louai Sakka kalmıştı!
Arşivlerde ilginç bir bilgi daha vardı. Kırbaş’tan önceki savcı olan Zekeriya Öz de, 2005 tarihli mütalaasında 71 sanıktan 33’ü için beraat istemişti. Çünkü bu 33 kişiden 31’i, Öz’e göre El Kaide üyesi değil, Ensar El İslam örgütü üyesiydi!
EL KAİDECİLERİ ERGENEKON’A MONTE ETME SORUSU
Gelin bir başka arşiv bilgisine daha başvuralım. Balyoz soruşturmasını yürüten Özel Yetkili Savcı Bilal Bayraktar, 2010 yılında soruşturma nedeniyle karşısında oturan eski 1. Ordu Komutanı emekli Org. Çetin Doğan’a “15 ve 20 Kasım 2003 tarihlerindeki İstanbul bombalamalarıyla bir ilgisinin olup olmadığını” sorar!
Doğan bu tuhaf soruya anlamlı bir yanıt verir: “Sorunuzun muhatabı ben değilim.”
Bu tuhaf sorunun izleri başka ilginç bağlantılara yol açıyor, devam edelim.
ERGENEKON DEĞİL AKP BAĞI ORTAYA ÇIKTI!
Savcı Zekeriya Öz, 20 Haziran 2008 tarihinde Başbakanlık Müsteşarlığı’na “gizli ve çok acele” ibareli bir yazı yazar. 2010 yılında Akşam gazetesinde yayımlanan bu belgede, MİT’in 19 Kasım 2003 günü Başbakan Erdoğan’a Ergenekon yapılanması ile ilgili bir çalışma sunduğu belirtilmektedir.
15 Kasım 2003’teki sinagog saldırılarından 4 gün sonra ve 20 Kasım 2003’teki İngiliz Konsolosluğu ve HSBC binası saldırılarından bir gün önce MİT, Başbakan Erdoğan’a Ergenekon şeması sunmaktadır!
Balyoz soruşturması üzerinden Ergenekon’a bağlanmaya çalışılan Türk El Kaidecilerin AKP’nin desteklediği Özgür Suriye Ordusu saflarında ortaya çıkması, sizce de başka bağlara işaret etmiyor mu?
Devam edeceğiz…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Ağustos 2012
ERDOĞAN’IN ONURU DA SOL’A KALDI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 13/08/2012
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton İstanbul’daydı… Clinton, Suriye planlarını gözden geçirmek için sırasıyla Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le görüştü.
Bu ikili ve çoklu temaslardan bir süre önce, Başbakan Erdoğan ABD Başkanı Obama ile telefonda görüşmüştü. Beyaz Saray, o telefon görüşmesi sırasında Obama’nın ne yaptığının fotoğrafını basına servis ederek, açık bir mesaj verdi Türkiye’ye. Obama, Erdoğan’la konuşurken bir beyzbol sopası tutuyordu elinde!
Diplomaside anlamı açıktı: Obama, Erdoğan’a sopa gösteriyordu; yani talepleri için “zor” kullanacağını belirtiyordu. Devletlerarası ilişkilerde böyledir; kimi zaman havuç uzatılarak tuzağa çekilir; kimi zaman sopa gösterilir!
OBAMA’YA SOPAYI ANCAK SOL GÖSTERİR!
Bu onursuz mesajın üzerine ülkemize gelen ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, büyük bir tepkiyi hak etmişti. Türkiye’yi yöneten parti bunu diplomatik yöntemlerle, o partiyi destekleyen kitleler de alanlarda açık mesajlarla onuruna sahip çıkmalıydı. Normali budur!
Peki, sahip çıkıldı mı? Hayır!
Clinton İstanbul’da görüşmeler yaparken, ABD’yi protesto etmek yine Sol’daki çeşitli parti ve gruplara kaldı. İşçi Partisi, TKP, ÖDP, Halkevleri, Halkın Kurtuluş Partisi, Öğrenci Kolektifleri, hatta CHP!
Hepsinin ortak bir mesajı vardı: Beyzbol sopası gösteren ABD’ye, kimi kızılcık sopasıyla, kimi odunla, kimi kazma sapıyla yanıt veriyordu!
Ancak alanlarda tek bir sağcı örgüt yoktu!
‘KURAN ABD’YE KARŞI DEĞİLDİR’
Anlaşılan dün Irak’ta, Afganistan’da Müslüman katleden, bugünse Müslüman İran ve Suriye’yi hedef alan ABD’ye sağ cenahta hiç öfke duyulmuyordu…
Kuşkusuz bu tepkisizlikte “ABD askerlerinin sağlığına duacı olan” Başbakan Erdoğan’ın ve daha birkaç gün önce “Kuran ABD’ye karşı değildir” diyen danışmanı Yalçın Akdoğan’ın payı büyüktür.
Pay büyüktür ama onur ayaklar altındadır…
Ve o onuru korumak yine Sol’a kalmıştır! “Deliğe süpürülmeyi” kabul eden Tayyip Erdoğan’ı sevdiklerinden değil elbette, Türkiye’yi sevdiklerinden!
SOPAYLA BOZULAN DOSTLUK
Onur demişken…
Komşudaki Müslümanları katleden ABD’ye destek veren Başbakan Erdoğan’ın, halkla ilişkiler çalışması için uzaktaki Müslümanlara destek vermeye gönderdiği eşi Emine Erdoğan bakın neler söylüyor:
“Suriye olayı beni çok yıktı. Bizler amatör insanlarız. Dost olarak insanları kalbimizin içine sokuyoruz, gerçekten dost oluyoruz. Ona da (Esma Esad) kalbimi açtım. Benim için büyük hayal kırıklığıdır. İnanamadım çünkü biz çok samimiydik, dosttuk, protokol yoktu aramızda. Düşünün bu işler başlamadan evvel Esma, annesi, babası, çocukları, kardeşi, gelini hep birlikte bize geldiler. Biz onları tatilde ağırladık, basının haberi bile olmadı.”
Basının haberi olmayan başka bir olayı da Başbakan Erdoğan’ın kızı Sümeyye açıklıyor aynı sohbette: “Senede en az 3 defa ailece görüşürdük. Hatta ben arkadaşlarımla Şam’a gittim, bizi Esma Hanım ağırladı.”
Ne oldu peki sonra Emine Hanım? ABD eşinize “sopayla” bir görev verdi!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
13 Ağustos 2012
OLİMPİYATLARDA SIFIR SORUN!
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 05/08/2012
Olimpiyatlarda neden başarısız olduk, neden madalya alamıyoruz? Bu soruya yanıt aranıyor şimdi… Hürriyet’in internet sitesinde yer alan “Başbakan önerdi, tersi oldu” başlıklı habere bakılırsa, sporcular Erdoğan’ın taktiklerini dinlemedi.
ERDOĞAN’IN TAKTİKLERİ
Örneğin Erdoğan gece 3’te kadın voleybolcuları aramış ve “Çin maçında bloklara dikkat edin” demiş. Belli ki yataklarından kaldırılan uyku sersemi sporcular taktiği iyi dinleyememiş, çünkü ertesi gün yenildiler!
Örneğin Erdoğan, boks maçı öncesi olimpiyat köyünü arayıp, “gardınızı alın, kontra yumruklara dikkat edin” demiş. Başbakanı dinleyen kim, 2’si hariç hepsi elendi!
Örneğin Erdoğan, güreş başantrenörü Yakup Topuz’a, “Yakup hoca, bunlara künde atmayı öğret” demiş. Hoca da güreşçilere “Başbakanımızı kırmayın. Şampiyon olurken mutlaka birkaç tane künde atın” demiş.
Güreşçilerin müsabakaları bugün başlıyor. Umarız “usta” taktikleri dinlemeyen voleybolcu ve boksör kervanına güreşçiler de katılmaz!
ZAYIF EKONOMİDE, KUVVETLİ SPORCU OLMAZ!
Spordaki başarı, ülkenin toplam başarısıyla üç aşağı beş yukarı paraleldir. Ekonomik, siyasi, askeri başarılarla, eğitim, bilim, spor alanlarındaki başarı arasında doğrudan bir ilgi vardır.
Çin ve ABD’nin olimpiyatlarda açık ara en üstte yer almaları bundandır. Hatta bugüne kadar hep en üstte yer alan ABD’nin Londra Olimpiyatı’nda Çin’in gerisine düşmesi 2007’de başlayan ekonomik kriz ve 2008’da başlayan askeri ve siyasi gerileme nedeniyledir.
Tüm bu gerçekler ortadayken, rekor düzeyde sporcuyla katıldığımız Londra Olimpiyatı’ndan başarıyla dönmemiz hayaldir.
Çünkü ekonomimiz “büyümüş” ama ülke kalkınamamıştır. Toplam milli gelir büyümüş ama halk fakirleşmiştir. En zenginler son 10 yılda daha da zenginleşmiş ama orta direk bile fakirleşmiştir. Rahmi Koç’la fabrikasında çalışan işçinin aylık gelirini toplayıp ikiye bölmek ekonomiyi “büyütür” ama ekonomi bilimini ve ülkeyi küçültür!
Sporda da durum böyledir… Örneğin son dönemde atletizmde büyük başarılar kazandık! Neredeyse tüm Türkiye rekorları kırıldı, geliştirildi. Ama rekorların sahipleri bizimkiler değil, para karşılığında Türk vatandaşlığına geçen ama yarışmalar dışındaki zamanını ülkesinde ailesiyle geçiren devşirme sporculardır.
17 Türkiye rekoruna sahip bu yabancıların başarısını Türkiye başarısı zannetmekle, Koç ile işçisinin aylık gelirinin ortalamasından hareketle ekonominin büyüdüğünü sanmak aynı şeydir.
Ekonomisi zayıf ülkelerin, kuvvetli ve başarılı sporculara sahip olması genelde mümkün değildir ve istisnadır. Her şeye rağmen kimi branşlarda kısmi başarı elde edebilmenin de tarihsel nedenleri vardır; o branşın halk içinde bir geleneğe oturup oturmadığıyla ilgilidir. Güreşin ata sporumuz olması gibi…
ERDOĞAN’IN MUSKASI VE USTALIĞI
Bir toplumun dincileşmesi (dindarlaşma değil) ile fal ve büyünün hayatımıza girme sıklığı arasındaki ilgi, muhafazakâr yöneticilerin artması ile sporcularımızın metafizik düzleme çıkması arasındaki ilgi paraleldir.
Somutlaştıralım: 4×400’ün demir leydileri, filenin sultanları, potanın perileri… Bizde hiç mi normal sporcu yok? Başarı ille insanüstü bir durumun sonucu mudur?
Bu felsefeye sahip olunan bir toplumda, haliyle Çinli sporcuların başarısı “işkenceyle eğitilmeleri” iddiasına dayandırılır!
Çünkü dincileştikçe, normalin başaramayacağı kanaati hâkim hale gelir. Nitekim Başbakan Erdoğan’ın “ustalığının” sırrı da boynunda taşıdığı muskadadır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
5 Ağustos 2012
ESAD KALIYOR, DAVUTOĞLU GİDİYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 01/08/2012
Gazetelerin Ankara temsilcilerine iftar veren Ahmet Davutoğlu’nun açıklamalarını okumuşsunuzdur. İftarı kendini savunmaya vesile yaptığı anlaşılıyor. Normal, zira CHP’li Gürsel Tekin’in de dikkat çektiği gibi Ankara’da “Davutoğlu’nun gidici olduğu” konuşuluyor… (Milliyet, 31 Temmuz 2012)
Bu durum Davutoğlu’nun ruh halini oldukça bozmuş. Yoksa Davutoğlu, “nasılsınız?” diyen Abdülkadir Selvi’ye “Halep gibiyim”, “her taraftan bombardıman altındayım” der mi? (Yeni Şafak, 31 Temmuz 2012)
Davutoğlu bombardımandan kurtulabilmek için, o çok övündüğü dış politikayı bile kendi eseri saymamaya başladı: “Davutoğlu, bugün yürütülen dış politikanın, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bakanların, AK Parti’nin emeği olan, sadece kendisiyle özdeşleştirilmemesi gereken bir politika olduğunu söyledi.” (Hürriyet, 29 Temmuz 2012)
Davutoğlu geniş bir yelpaze çizmiş, biz netleştirelim. Mevcut dış politika her ne kadar Orman Bakanlığı imalatı gibi duruyorsa da aslında sahibi Washington’dur! Bu gerçek, Davutoğlu’nu parlatmaya soyunan İsmail Küçükkaya’nın satırlarına bile mecburen giriyor: “Davutoğlu tek başına bir Türkiye politikası tesis etmiyor. ABD ile çok yakın bir müttefiklik ilişkisi içinde bölge stratejileri uyguluyor.” (Akşam, 23 Temmuz 2012)
AKP’NİN YERİ, ABD’NİN KUCAĞIDIR
Orman Bakanlığı benzetmemizden kimse alınmasın, biz sadece “zorba” görüntüler nedeniyle böyle bir benzetme yaptık. Yoksa uygulanan dış politikanın bu ülkenin her hangi bir kurumuna ait olmadığı ortada…
O kadar ortada ki, Ahmet Davutoğlu bile mevcut dış politikayı savunmaya çalışırken, Türkiye’nin çıkarını son sıraya atıyor!
“Bizim için önemli olan şu; öncelikle insanlığın vicdanından kopmayacaksınız. İkincisi bölgedeki dinamikler itibariyle tarihin akışına uygun, doğru tarafta yer alıyor muyuz? Üçüncüsü de Türkiye’nin çıkarları.” (Fikret Bila, Milliyet, 31 Temmuz 2012)
Davutoğlu’nun sözlerindeki “vicdan”, “tarihin akışı”, “doğru taraf” gibi yaldızları kazırsanız, geriye şu gerçek kalır: AKP’nin yeri, ABD’nin kucağıdır!
DAVUTOĞLU’NDAN ÖZERKLİĞE EVET
Bu öyle bir ilişkidir ki, Davutoğlu, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerin bir özerklikle sonuçlanmasına bile itiraz etmeyeceklerini söylüyor: “İdari yapıya gelince, aylardır süren müzakereler bunun için. Ama de facto bir emri vaki yapılırsa bizim tarafımızdan da Suriye’nin diğer unsurları tarafından da kabul edilemez. Otururlar kendi geleceklerini tayin ederler. Biz de ona çıkıp ‘bu bizim kırmızı çizgimizdir’ demeyiz.” (Fikret Bila, Milliyet, 31 Temmuz 2012)
DAVUTOĞLU ARTIK TARİH VEREMİYOR!
Davutoğlu gerçekten de “Halep” gibi… Bu bombardıman hali, Esad’a gidiş tarihi biçmeye meraklı Davutoğlu’nu hizaya getirmiş.
Olaylar başladığında Esad’a 15 gün süre tanıyan, olmayınca “gelecek ay mutlaka düşer” diyen, ardından “2011’in sonunu bulmaz” diyen, peşinden” 2012’in ilk çeyreğinde rejim yıkılır” diyen Davutoğlu son olarak Şamil Tayyar’ın “Esad, 2013’ü görür mü?” sorusuna “bu yıl içinde yıkılır” yanıtı veriyor. (Star, 30 Temmuz 2012)
Ancak Tayyar’la konuşmasından sonra bir şeyler değişmiş olmalı ki, Davutoğlu iftarda “Esad rejiminin ömrünü” soran gazetecilere şu yanıtı veriyor: “Hiçbir zaman karmaşık süreçlerle ilgili tarih vermem.” (Milliyet, 31 Temmuz 2012)
O zaman bir soru da bizden: “Esad mı, yoksa BOP Eşbaşkanlığı mı yıkılır?”
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
1 Ağustos 2012
ERDOĞAN TEMİZ GÖMLEK ARIYOR
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 24/07/2012
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile HSP Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un görüşmesi ve iki partinin birleşeceği haberlerinin amacı neydi? Yüzde 50 oy alan Erdoğan, neden yüzde 1’i bulamayan Numan Kurtulmuş’la birleşiyor?
AKP yandaşı basın iki nedene bağladı:
1. Erdoğan, 2014 yılında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimini garantiye almak için bu hamleyi yaptı.
2. Erdoğan, Çankaya’ya çıktığında partiyi ve başbakanlığı Numan Kurtulmuş’a teslim edecek. Erdoğan, AKP’yi Numan Kurtulmuş’la kurumsallaştıracak.
İki nedenin de gerçekçi olmadığını belirtelim ve bizi yanıta götürecek başka bir olguyu inceleyelim:
AKP, SURİYE’DE YENİLDİ
Erdoğan ve AKP, 10 yıllık iktidarının en zor dönemecine girdi. Yüzde 54 mertebesindeki oy oranının, kendi anketlerinde bile yüzde 46’ya düşmüş olması anlamlıdır ve oranın aslında daha da düşük olduğunun göstergesidir.
Erdoğan’ı bu zor sürece sokan ise Suriye’dir, daha doğrusu Suriye’de geniş ve büyük bir cephe kuran Asya kayasıdır! Çin, Rusya, İran, Irak, Suriye hattıdır!
16 aydır süren Suriye krizi AKP açısından iki gerçeği belirginleştirdi:
1. AKP, Suriye’ye müdahale etse de yıkılacağını, etmese de yıkılacağını gördü. Ancak iki seçenek arasında kalıp, zamana oynamak da AKP’yi kurtarmıyor.
2. AKP, 16 aydır Türk Ordusu’nu Suriye’ye müdahaleye ikna ve mecbur edemedi. ABD bu süreci hızlandırmak için TSK’ye tuzaklar kurdu. Ancak Uludere tuzağı ve F4’ün NATO yemi yapılması olayları, TSK’den çok AKP’ye zarar verdi ve Erdoğan hükümetini bölgede küçük düşürdü! Davutoğlu’nu ise “sıfır”ladı!
3. AKP artık kendi tabanında da “ABD’nin bölge politikalarının” aracı olarak nitelendirilmeye başladı.
‘MİLLİ’ YAMALI GÖMLEK ARAYIŞI
İşte AKP, bu gidişatı durdurabilmek için Numan Kurtulmuş hamlesi yaptı. Erdoğan’a yakın kalemlerin son birkaç gündür dillendirdiği “Fatih Erbakan’la birleşme hamlesi” de aynı hesabın gereğidir.
AKP’nin “ABD planına uygun olarak Suriye’ye düşmanlık yapma” görevi, partiyi hızla eritiyor. Erdoğan, “ABD taşeronu”, “Atlantikçi”, “Batıcı” şeklindeki kimliklerinin olumsuz etkisinden kurtulmak için, şimdi “milli görüş” gömleğine ihtiyaç duyuyor.
Erdoğan böylece, Numan Kurtulmuş’la ve olursa Fatih Erbakan’la, kimliğini temizlemeye soyunacak! ABD taşeronu değil, milli olacak!
Peki, mümkün mü?
Mümkün görünmüyor çünkü Erdoğan’ın Washington’la anlaşmaları, başka etiketlerle düzeltilemeyecek cinsten.
Ayrıca Fatih Erbakan hamlesinin gerçekleşme olasılığı zayıf görünüyor. Numan Kurtulmuş üzerinden giyilecek gömleğin ise ne kadar milli ve temiz olduğu ise o cenahta zaten tartışma konusu!
IRAK’LA GELDİ, SURİYE’YLE GİDİYOR
Son ABD askeri de Irak’tan çekildiğinde belirtmiştik: AKP, ABD’nin Irak saldırısıyla iktidara geldi ve AKP’nin iktidar dayanağı, bölgedeki ABD askeri varlığıydı. Artık Irak’ta ABD askeri yok ve bölgedeki ABD askeri varlığı da çok azaldı. Erdoğan bu temel gerçek nedeniyle gidicidir!
Şimdi Türkiye o noktaya geliyor. ABD’nin Irak saldırısıyla iktidar olan AKP, ABD’nin Suriye yenilgisiyle iktidardan düşüyor!
Washington’un kurtaramayacağı Erdoğan’ı, Numan Kurtulmuş hiç kurtaramayacak!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Temmuz 2012
ABD SALDIRISININ 4 HEDEFİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 19/07/2012
Suriye Ulusal Güvenlik Binası’na yapılan ve Savunma Bakanı ve yardımcısı ile İçişleri Bakanı’nın ölümüne sebep olan saldırıyı, AKP destekli Özgür Suriye Ordusu üstlendi. Ancak saldırının çapı ve zamanlaması dikkate alınınca, bombalı intihar eyleminin ABD imzalı olduğu anlaşılıyor.
Peki, ABD bu saldırıyla neyi hedefledi?
KRİTİK 2 GÖRÜŞME, 1 OTURUM
1. Saldırı iki kritik görüşmeyle eş zamanlıydı. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun ile Çin Devlet Başkanı Hu Cintao’nun Pekin’deki görüşmesi ve Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moskova’daki görüşmesiyle çakışan saldırı, açık ki Suriye’ye dış müdahaleye geçit vermeyen Çin-Rusya ikilisini tehdit ediyordu.
2. Bombalı saldırı, BM’de yapılması planlanan “Suriye’deki görevli gözlemcilerin süresini 90 gün uzatma oylamasından” birkaç saat önce gerçekleşti. Ki oylama öncesi müzakereler tıkandığı için, oturum, bombalı saldırıdan hemen önce ertelenmişti.
Annan Planı’nın uygulanmasını istemeyen ve bir an önce Planı’nın rafa kaldırılmasını talep eden ABD, Şam saldırısıyla uluslararası ilişkileri sabote etmiştir.
ABD, ÇAREYİ TERÖRDE ARIYOR
3. Suriye’deki olaylar, 16 ay önce Cisreşugur’da 180 güvenlik görevlisinin katledilmesiyle başladı. Olay, tipik bir kontrgerilla faaliyetiydi. Çünkü ciddi bir devlet böylesi bir saldırı karşısında doğal olarak harekete geçecek, Batı ise Beşar Esad’ı “halka zulüm yapıyor” diye gösterecekti.
Ancak 16 ay sonunda ABD’nin planı işlemedi. Washignton, önceki gün yeni bir hamle arayışına girdi: Özgür Suriye Ordusu önceki gün ülke genelinde “Şam Volkanı” ve “Suriye Depremleri” adlı iki ayaklanma girişimi başlattı.
ABD’nin her türlü baskısına rağmen gerçekleşmeyen Türkiye saldırısına alternatif olarak devreye soktuğu bu ayaklanma girişimi Şam hükümeti tarafından çok sert bastırıldı. Halk ayaklanmamış, paralı teröristler etkisiz kalmıştı. Resmi olmayan rakamlara göre 400’den fazla terörist öldürüldü, yüzlercesi tutuklandı.
Dünkü Şam saldırısı, bu çaresiz ayaklanma girişiminin bastırılmasına gösterilen “terörist” tepkiydi. ABD, “iç savaş” seçeneğinin de işe yaramaması üzerine, çareyi terörde aramaya başladı. ABD, halk ayaklanmadığı için, teröre yöneldi!
TSK PLANA DİRENİYOR
4. Morton Abramowitz’in de itiraf ettiği gibi, Türkiye bir türlü Suriye’ye askeri müdahalenin liderliğini üstlenmedi. AKP Hükümeti, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu haksız saldırıya ikna-mecbur edemedi. Washington, bu nedenle Türk jetini tuzağa düşürdü, NATO yemi yaptı!
ABD eğitimli polis-yazar Emre Uslu’nun saldırıdan hemen sonraki açıklamaları anlamlıydı: “Şam’daki saldırı MİT’in Jet krizine karşı cevabı mı? İstihbarat parmağı vardır bu tip saldırılarda. Tayyip Erdoğan, MİT Müsteşarı’yla sürpriz görüşme yapmıştı. MİT en azından böyle işler ve günler için var, rolleri varsa helal olsun.”
Washington, bir Türkiye-Suriye savaşı için yeni tuzaklar mı kuruyor?
Umarız, Türk Silahlı Kuvvetleri, AKP Hükümeti’nin “jetin intikamı alınacak” emrine ve aklına uymamıştır. Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in “Suriye’ye ne yapacağımızı, yapınca görürsünüz” türünden açıklamaları, maalesef bu saldırıyı TSK’nin üstüne atmak isteyenlere kolaylık sağlamaktadır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Temmuz 2012