Posts Tagged Francis Ricciardone
5 ÜLKELİ ÇÖZÜM PLATFORMU
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 18/10/2012
Son üç günde üç önemli ABD yetkilisi, Suriye’de “Türkiye ile birlikte çalıştıklarını” vurguladı!
Önce ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden konuştu ve “Suriye’de Türkiye’yle el ele çalıştıklarını” söyledi.
Ardından ABD’nin Adana Konsolosluğu’na iki ay önce atanan John Espinoza konuştu. Ekspres gazetesine röportaj veren Espinoza, “Probleme en iyi çözümü bulmak için Türkiye Hükümeti ile yakın çalışıyoruz” dedi.
Son olarak da ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, “ABD ile Türkiye’nin gizli çalışmalar yürüttüğünü” açıkladı. Ricciardone, “bu gizli çalışmanın ne kadarının açıklanacağını da AKP Hükümeti’nin bileceğini” söyleyerek topu Erdoğan’ın kucağına bıraktı.
GİZLİ ÇALIŞMA FELAKETLERİ
Uludere’de 34 yurttaşımızın yanlışlıkla bombalanması, F4 keşif uçağımızın Suriye’de NATO yemi yapılması, Akçakale kışkırtması ve Moskova’dan kalkan Suriye uçağının CIA’nın “roket taşıyor” istihbaratıyla Ankara’ya indirilmesi, bu “yakın ve gizli” çalışmanın örneklerindendir…
Ancak üç günde üç ABD’linin “Türkiye’yle birlikte çalıştıklarını” özellikle vurgulaması bize dikkat çekici geldi. Uluslararası ilişkilerde bunun bir anlamı da, “yakın çalışma” durumunun sekteye uğradığının dolaylı işaretidir. Böyle midir, göreceğiz…
ÜÇLÜ MÜZAKERE SİSTEMİ
Bir süredir yazılarımızda Türkiye ile İran’ı aynı platformda buluşturan Dörtlü Komisyon’un, Ankara’nın Suriye sahnesinden çekilebilmesine fırsat yaratacağını savunduk. Nitekim ABD’nin çok rahatsız olduğu bu platform, Suudi Arabistan üzerinden sabote edildi ve üçüncü toplantısı yapılamadı.
Ancak Bakü’de bir araya gelen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın 40 dakikalık Suriye görüşmesi, yeni bir fırsata işaret ediyor.
Nitekim Erdoğan, görüşmede “üçlü müzakere sistemi”nin ele alındığını açıkladı:
1) Birinci sistem; Türkiye-Mısır-İran. Bu sistem, Suudi Arabistan’ın olmadığı Dörtlü Komisyon platformu zaten.
2) İkinci sistem; Türkiye-Rusya-İran.
3) Üçüncü Sistem; Türkiye-Mısır-Suudi Arabistan.
Üçlü müzakere sisteminden anlaşılan, Türkiye’nin Mısır-Suudi Arabistan ikilisi ile Rusya-İran ikilisi arasında arabuluculuğa soyunduğudur. Çünkü üç sistemde de Türkiye var ancak İran, Mısır’la aynı platformda yer almasına rağmen, hem İran hem de Rusya, Suudi Arabistan’la hiç bir araya gelmiyor…
Ancak beş ülkeden oluşan üç sistemin tamamen bölge ülkelerinden oluşması çok önemlidir.
AKP-ÖSO İLİŞKİLERİ
Erdoğan bu “üçlü müzakere sistemi”ni açıkladığı basın toplantısında, Ankara ile Tahran’ın bir başka konuda da mutabık olduğunu müjdeliyordu. BM ve Arap Birliği Özel Temsilcisi Lakhdar Brahimi’nin “kurban bayramında ateşkes önerisi” yapması, her iki ülke tarafından memnuniyetle karşılanmıştı.
Ancak aynı saatlerde Özgür Suriye Ordusu’nun Brahimi’nin çağrısına olumsuz yanıt vermesi, Ankara-ÖSO ilişkilerinin geldiği yer açısından not edilmelidir.
AKP-ÖSO ilişkisinin durumunu anlamak için, son iki haftada gerçekleşen şu olgulara da bakmalıyız:
ÖSO karargâhını sınır dışına taşımak zorunda kaldı.
Türk polisi özel evlerde kalan Suriyeli muhaliflere “ya kamplara geçin ya da Suriye’ye dönün” baskısı yaptı.
Daha önce “tampon bölge”nin barajı ilan edilen mülteci sayısı 100 bini geçti ama AKP medyasında nedense pek ilgi görmedi.
RUSYA VE İRAN’IN JESTLERİ
Hepsinden önemlisi ise Ahmedinejad’ın Bakü’de Erdoğan’a “Akçakale’de haklıydınız” demesi ve Rusya’nın indirilen uçak konusunu fazla büyütmemesidir.
AKP medyasında “jest” olarak selamlanan bu iki gelişme, anlaşılan o ki, Türkiye’nin “beşli çözüm platformu”na evet demesine, Rusya ve İran’ın verdiği olumlu karşılıktır.
Bakalım ABD’nin karşı hamlesi ne olacak?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Ekim 2012
CLINTON SUK’LA NEDEN GÖRÜŞMEDİ?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 16/08/2012
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un programında Suriyeli muhaliflerle görüşmek de vardı. Ancak Clinton Suriyeli muhaliflerin çatı örgütü olan Suriye Ulusal Konseyi SUK’la değil, “bağımsız aktivistlerle” görüştü. Peki, bu ne anlama geliyor?
TAMPON BÖLGE GÜNDEMDE DEĞİL
Sorumuza yanıtı iki konudaki gelişmeyi inceleyerek arayalım:
Clinton-Davutoğlu görüşmesinden önce, ABD ve Türkiye’nin “tampon bölge” ya da “uçuşa yasak bölge” konusunu karara bağlayacağı ileri sürüldü. Hatta ikilinin basın toplantısındaki sözlerinden bu anlamı çıkarabilenler bile vardı. Ama gerçekte bu konuda bir adım atılmamıştı.
Örneğin ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone bu görüşmelerden üç gün sonra Türk gazetecilere özellikle vurguluyordu: “Tampon bölge zor!” Üstelik Ricciardone, ülkesinin askeri çözümden yana olmadığını yineliyordu.
ABD Savunma Bakanı Leon Panetta da, “uçuşa yasak bölge” konusunun gündemlerinde olmadığını belirtiyordu.
Kaldı ki, AKP Hükümeti de Clinton-Davutoğlu görüşmesinden iki gün sonra gerçeği açıklıyordu. 4 saatlik Bakanlar Kurulu toplantısının ardından basının karşısına çıkan Hükümet Sözcüsü ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, “Tampon bölgenin söz konusu olmadığını” belirtiyordu.
SUK KİMİN ÖRGÜTÜ?
Hillary Clinton’un SUK’la görüşmemesinin anlamını, bu kez SUK’un yapısını inceleyerek araştıralım:
SUK’un merkezi İstanbul’dadır ve kurucusu da AKP Hükümeti’dir.
SUK, ilk olarak Antalya’da ve İstanbul’da yapılan iki toplantıda inşa edildi. O zamanki adı Kurtuluş Kongresi’ydi. SUK’un bu ilk hali, yüzde 80’i Müslüman Kardeşler olan bir örgüttü.
AKP’nin oluşturduğu bu yapı, ardından bazı müdahalelerle farklı çevrelere açılmaya çalışıldı. Ancak 20 Ağustos 2011’deki toplantıda, bu kez Müslüman Kardeşler yoktu! Hatta en büyük muhalif grup olan “Şam Deklerasyonu” ile Solcular da yoktu!
Süren pazarlıklar, yapılan görüşmeler, Esad’ı devirmeyi amaçlayan Batı ülkeleriyle süren müzakerelerin ardından 2 Ekim 2011’de Suriye Ulusal Konseyi SUK ilan edildi.
SUK, İKTİDAR ODAĞI OLAMADI
Ancak bu tarihten sonra da SUK içinde sıkıntılar oluştu. Son olarak SUK’a Kürtleri de dâhil etmek için Kürt Başkan bile seçtiler.
Şu anda SUK’un 314 üyesi var. 20 kişilik kontenjanı bulunan Kürtler, Seküler gruplar ve Müslüman Kardeşler, SUK’un en büyük kesimini oluşturuyorlar.
Ancak başa kimin geçeceği ve hangi ülkenin etkin olacağı gibi çıkar çatışmaları nedeniyle bir türlü “birlik” oluşturulamıyor. Bu durum, ABD Kongresi’nde “silahların farklı ellere gidebileceği” tartışmalarına bile dönüşmüş durumda.
Suriye cephesi direndikçe ve Rusya-Çin ikilisi ABD’ye karşı inisiyatif geliştirdikçe, bu birlik çalışması daha da zorlaşıyor!
TARAFLAR BİRBİRİNİ SUÇLUYOR
Aslında SUK sözcüsü Muhammed Sarmini’nin sözleri Clinton’un neden kendileriyle görüşmediğini açıklıyor: “SUK’u bir kenara atıyorlar. Bence bu, Konsey’e, artık Amerikalılar tarafından desteklenmediklerini söylemektir.”
ABD ise durumu daha diplomatik şekilde ifade ediyor. Örneğin Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü’nden Andrew Tabler, “SUK, öngörülen işlevi edinemedi” diyor.
Esad’ı devirmeyi başaramayan Atlantik ülkeleri topu birlik oluşturamayan muhaliflere, muhalifler ise topu, kendilerini yeterince desteklemeyen ve silah vermeyen Atlantik ülkelerine atıyor!
Özgür Suriye Ordusu’nun son açıklaması bu bakımdan anlamlı: “Libya’dan bize gönderilen, parasını Katar’ın verdiği silahlar hâlâ Türkiye’de ve elimize ulaşmadı!”
Bu arada Müslüman Kardeşler’in SUK’tan tamamen ayrıldığı iddia ediliyor. Bu iddia, El Kaide tipi bombalı saldırıların artması ve kontrgerilla faaliyetlerinin öne çıkmasıyla birleşince anlam kazanıyor. Bunu da bir başka yazıda inceleyeceğiz.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
16 Ağustos 2012
RICCIARDONE’NİN ULUDERE ŞİFRELERİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 28/01/2012
Gazetelerin Ankara Temsilcileriyle buluşan ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone, Uludere konusunda bazı açıklamalar yaptı. Gazetelerin “Uludere’ye dâhil olmadık”, “Uludere istihbaratını biz vermedik” diye başlık attığı görüşmelerin bütününden aslında başka anlamlar çıkıyor.
Ricciardone’nin şifrelerini çözeceğiz ancak önce bu konudaki iki farklı görüşü anımsatalım:
Resmi açıklamaya göre istihbaratın kaynağı belli değil. Genelkurmay Heron görüntülerini inceliyor. Hükümet tüm imkânlarını seferber ederek olayı çözmeye çalışıyor.
Aydınlık ise Uludere istihbaratın kaynağının ABD olduğunu ve ilk bombayı F-16’lardan 18 dakika önce predatörün attığını yazdı.
Şimdi gelelim şifrelere…
‘HEDEF BELİRLENMESİNE DÂHİL DEĞİLİZ’
1. Ricciardone’ye önce “34 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği Uludere’de bir istihbarat zaafı oldu mu?” diye soruyorlar.
Ricciardone’nin yanıtı şöyle: “Bizim bu olayla bir ilgimiz olmamıştır. Hedef belirlenmesinde bizim bir dâhilimiz olmaz. İstihbarat toplanması konusunda ise bu tür ortamlarda kimsenin mükemmel istihbaratı yoktur.”
Yani aslında Ricciardone, “istihbaratı biz verdik ama siz bombaladınız” demiş oluyor.
Nitekim Ricciardone’nin şu sözleri bunu teyit ediyor: “Biz PKK’ya karşı istihbarat desteği sağlıyoruz. Fakat hedef belirleme tamamıyla Türkiye’ye bağlı bir konudur. Türkiye, hedef belirlerken kendi yeteneklerini kullanıyor.”
HERON DEĞİL PREDATÖR!
2. Ricciardone’nin “Uludere’de predatör görüntüleri var mı?” sorusuna verdiği yanıt da ilk şifreyi doğruluyor:
“Biz operasyonel istihbarat detaylarıyla ilgili yorum yapmayız. Amerika’nın spesifik katılımları var. İstihbarat diye bakmayın. Biz predatörlerle ilgili istihbarat veriyoruz. Ama bu askeri sırdır. Bunu sizin askerlerinizin güvenliği için yapıyoruz. O nedenle söyleyemem.”
Bu arada Ricciardone’nin ikinci şifresi, Heron’un değil, Predatör’ün istihbarat sağladığını doğrulamış oluyor.
Bu bilgi de, Heron görüntülerinin incelenmesinin neden bir türlü bitirilemediğini de ortaya koyuyor.
ORG. ÖZEL’İN ŞİFRESİ
3. “PKK’ye karşı istihbarat desteği sağlıyoruz” diyen ABD’nin Ankara Büyükelçisi Ricciardone, söyleşinin başka bir yerinde ise “Türkiye’nin sınır ötesi operasyonlarıyla hiçbir ilgimiz yok.” diyor.
Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in, 5 Ocak günü Milliyet’ten Fikret Bila’ya yazılı söyledikleri, Ricciardone’yi yalanlıyor.
Org. Özel, İncirlik’te konuşlu 4 predatörün 23 Kasım 2011’den beri faaliyette olduğunu ama sadece Irak’ın kuzeyinden istihbarat sağladığını belirtmişti. Org. Özel, Bila’ya, ayrıca Uludere olayının sınır ötesinde, yani Irak’ın kuzeyinde gerçekleştiğini vurgulamıştı!
SEFERBER EDİLEN İMKANLAR YETERSİZ Mİ?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, hafta içi grup konuşmasında Uludure’ye değinmiş ve şöyle söylemişti: “Aradan geçen bir ay içinde Uludere’ye samimiyetsizlikle yaklaşanlar meseleyi unutup kenara çekilirken, biz meseleyi takip ediyoruz. Biz Uludere’de yaşananların aydınlatılması için imkânlarımızı seferber ediyoruz.”
İnsan merak ediyor elbette, seferber edilen bunca imkâna rağmen, 34 köylünün bombalanmasına neden olan istihbaratı kimin verdiği neden bulunamıyor?
ABD-AKP AYNI NOKTADA DURUYOR
4. Aslında yanıt yine Ricciardone’nin şifresinde gizli. Ricciardone, Uludere’de 34 yurttaşımızın bombalanmasından sonra, 3 Ocak’ta AKP Genel Başkan Yarımcısı Ömer Çelik’le bir araya geliyor ve çıkışta basına Uludere’yle ilgili şu açıklamayı yapıyor:
“Bu konuda Türk hükümetinin durduğu noktada duruyoruz. Şu anda paylaşımlarla ilgili bilgi vermek doğru olmaz. Terörle mücadele sürecektir.”
Kişiler ya da kurumlar, yorumlanabilecek bir konuda ya da bir politikada aynı noktada durabilirler elbette. Ancak, bir olgu konusunda aynı noktada nasıl durulabilir?
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
28 Ocak 2011
ABD’DEKİ RICCIARDONE KAVGASININ PERDE ARKASI
Posted by Mehmet Ali Güller in Odatv Yazıları, Politika Yazıları on 13/08/2010
ABD içindeki bölünme (Bakınız: http://www.odatv.com/n.php?n=iste-obamanin-o-dugunde-olmamasinin-nedeni–0208101200 ) Ankara’ya büyükelçi atanmasına da yansıdı.
Foreign Policy dergisine konuşan Cumhuriyetçi Senatör Sam Brownback’in sözcüsü, geçen ay Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde Ankara’ya Büyükelçi olarak atanmasına olumlu karar verilen Francis Ricciardone’nin atamasının durdurulduğunu belirtti. (http://thecable.foreignpolicy.com/posts/2010/08/12/republicans_reject_obama_s_turkey_envoy)
Foreign Policy’e göre, sadece Senatör Brownback değil Cumhuriyetçilerin tamamı Riciardone’ye karşı. Dergiye konuşan bir Cumhuriyetçi Parti danışmanı şöyle söylüyor: “Böyle bir zamanda böyle hassas bir pozisyon için Ricciardone yanlış isim. Obama yönetiminin bunu görüp atamayı teyit etmemesini ve daha iyi birilerini aday göstermesini umuyoruz”.
Dergi, teknik olarak Obama’nın, Kongre’nin tatile girdiği dönemde Ricciardone’yi atayabileceğini ve Senato’daki teyit oylamasını baypas edebileceğini belirtiyor. Ancak bu durum hem daha büyük bir krize neden olacak, hem de Ricciardone sadece Ocak ayına kadar kısa süreliğine görev yapabilmiş olacak.
Dergi ayrıca ABD’nin, Türkiye’ye yaklaşımını yeniden değerlendirme çalışmaları yaptığına dikkat çekti.
ABD DIŞİŞLERİ’NDE GİZEMLİ TÜRKİYE TOPLANTISI
Öte yandan Foreign Policy’nin dikkat çektiği bu çalışmalarla ilgili çok önemli bir toplantı gerçekleşti ABD Dışişleri Bakanlığı’nda…
Hillary Clinton’ın başkanlık ettiği toplantıya, ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Jack Lew, bakanlığın siyaset planlama direktörü Anne-Marie Slaughter, Avrupa ve Avrsya işlerinden sorumlu müsteşar yardımcısı Philip Gordon ile diğer yetkililer katıldı. (gazetevatan.com, 13 Ağustos 2010)
Bakanlık Sözcüsü Mark Toner, günlük basın brifinginde, ABD’nin dış politikası açısından büyük önem taşıyan belirli konularda bakanlık içinde her zaman toplantılar yapıldığını, Türkiye hakkındaki toplantının da bunlardan biri olduğunu söyledi.
Toplantının bakanlığın siyaset planlama dairesi tarafından gündeme konulduğunu belirten bir yetkili ise “Toplantının nihai amacı, ‘Doğru yönde mi ilerliyoruz? Ele alabileceğimiz başka alanlar var mı?’ gibi soruların değerlendirilmesi. Bunlar, ‘neredeyiz, nereye gitmeye ihtiyacımız var?’ sorularının analizinin yapılmasına çalışılan, politikamızın ne olduğuna bakılan olumlu toplantılar” diye konuştu. Aynı yetkili, “toplantı, bir tür politika değişikliğinin işareti mi” sorusuna ise “hayır” yanıtı verdi! (gazetevatan.com, 13 Ağustos 2010)
CEZALANDIRICILARLA ÖDÜL TAKTİKÇİLERİNİN MÜCADELESİ
Peki, ABD Yönetimi’nin Türkiye konusunda özel toplantılar yaptığı böylesi bir dönemde, Ricciardone üzerinden nasıl bir saflaşma yaşanıyor?
Bu soruya yanıtın ip uçlarını, Ricciardone’nin atamasıyla ilgili geçen ay Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde yapılan oylama sırasında yine Foreign Policy Dergisi’nde çıkan ilginç bir yorumda bulabiliriz.
Dergi, o zaman da var olan Ricciardone tartışmasının, Türkiye’yle ilişkilerin, bu hassas dönemde nasıl sürdürülmesi gerektiği tartışmasından kaynaklandığını belirtmişti. Foreign Policy’e göre Ankara’yı “cezalandırmak” isteyenler için Ricciardone yanlış, “ödül taktiğini” kullanmak isteyenler için doğru seçimdi!
ABD’NİN MISIR YENİLGİSİNİN SORUMLUSU RICCIARDONE Mİ?
Cumhuriyetçilerin Francis Ricciardone’ye ilişkin itirazlarının temelini Kahire Büyükelçiliği görevi (2005-2008) sırasında yaşananlar oluşturuyor. Büyük Ortadoğu Projesi BOP çerçevesinde “Arap Baharı” olarak tanımlanan dönemde, Mısır dahil pek çok ülkede rejim değişikliği yaşanacağı beklentisi oluşmuştu. Hatta dönemin Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, Kahire Amerikan Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’ten reform yapmasını istemişti!
Ancak ABD’nin tüm bu uğraşları, birkaç ay sonra Mısır seçimlerinde yaşanan yolsuzluklar nedeniyle boşa çıktı. BOP çerçevesindeki bu ağır yenilgi dolayısıyla kabak Kahire Büyükelçisi Ricciardone’ye patladı. Dönemin Ulusal Güvenlik Konseyi üst düzey danışmanı Eliot Abrams, “Büyükelçi’den Mısır’daki çabalarımız konusunda heves ya da enerji göremedik” şikâyetinde bulundu!
BOP BAŞARISIZLIĞI ABD’Yİ BÖLÜYOR
Sonuç olarak ilerleyemeyen Büyük Ortadoğu Projesi BOP, ABD içinde gittikçe daha keskin saflaşmalara neden oluyor.
Bu saflaşmalar belli başlı olarak son dönemde, Obama’nın Clinton’un kızının düğününe davet edilmemesi, Afganistan Komutanının görevden alınması, 92 bin belgenin internete sızması, Washington Post’ta “ABD istihbaratı kontrolden çıktı” anafikirli yazı dizisi yayımlanması, Mali Piyasalarla ilgili yasa tartışması, Sağlık Reformu paketi kavgası, Beyaz Saray istifaları olarak kamuoyuna yansıdı…
Saflaşma daha da derinleşecek…
MEHMET ALİ GÜLLER