Posts Tagged Vladimir Putin
SURİYE’DE ÇÖZÜME DOĞRU
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 12/02/2013
Suriye krizinde yeni bir sürece girildi. Dışarıda Moskova’nın belirlediği ve Washington’un artık direnmekten vazgeçtiği bir müzakere sürecine geçildi. İçeri de ise Ahmet Davutoğlu’nun çizgisinin tasfiye edildiği, yerine “demokratik ve bölge içi çözümün” konduğu bir modele geçildi.
KİLİT MÜNİH’TE AÇILDI
Bu yeni sürece, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Münih Uluslararası Güvenlik Konferansı sırasında Suriye muhalefetinin çatı örgütü olan SUKO’nun başındaki El Hatip’le baş başa görüşmesiyle girildi.
El Hatip’in sonrasında “Şam yönetimi ile diyaloga hazırız” demesi, ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın ikili görüşmeyi dörtlü görüşmeye çevirme ısrarını da açıklıyor. Ancak Moskova Washington’un tüm çabalarına karşı Münih’te barikat kurdu ve ikili görüşme ile silahsız çözüm yolunu açmaya çalıştı. Başarılı olduğu da görülüyor…
Suriye muhalefetinin koordinatörü olan Ahmet Davutoğlu’nun ve ekibindeki kimi AK medya yazarlarının El Hatip’e “Moskova’nın oyununa gelme” nasihati vermesi de durumu değiştirmiyor fakat çaresizliklerini ortaya koyuyor!
‘DEMOKRATİK VE BÖLGE İÇİ ÇÖZÜM’ MODELİ
AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un Yeni Şafak’a yaptığı açıklamalara bakılırsa, Ankara, Moskova’nın adımlarına uyumlu olarak, Davutoğlu’nun çizgisini tasfiye etti ve yerine “demokratik ve bölge içi çözümü” koydu!
Kurtulmuş Suriye krizinin en çok İsrail’e yaradığına dikkat çekiyor. Erdoğan’ın yeni gözdesine göre Suriye krizinin sürmesi iki önemli tehlike içeriyor: Hem Türkiye problemin içine çekiliyor hem de bölgedeki Sünni-Şii çatışma potansiyeli canlılığını koruyor.
Kurtulmuş’un “ABD’nin Irak’a müdahalesi lehineydi ama Suriye’ye müdahalesi lehine değil” sözleri de, AKP’nin kuvvet tahlilinde doğru hesaba geldiğini gösteriyor.
Numan Kurtulmuş, Ahmet Davutoğlu çizgisinin artık geçerli olmadığı anlamına gelen yeni politikalarını da ilan ediyor: “Suriye meselesi bir an önce demokratik bir şekilde sonuçlanmalıdır. Temennimiz, sorunu bölge ülkelerinin kendi aralarında halletmesi yönündedir.”
MOSKOVA’NIN SERİ HAMLELERİ
Rusya’nın bu yeni hamleleri, Şam’la istişare ederek ve Şam’ın önerilerine uygun olarak attığı anlaşılıyor. Nitekim Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Basın Danışmanı Dimitri Peskov, Moskova’nın Suriye krizinin çözümü konusunda Cumhurbaşkanı Esad’ın çözüm önerilerini esas aldığını açıkladı. Moskova böylece “ABD ve Rusya, Washington’un lehine uzlaştı” şeklindeki uluslararası dedikoduya da son vermiş oldu.
Peskov’un bu açıklamasından bir hafta sonra Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Münih’te El Hatip’le görüştü. El Hatip, Şam yönetimi ile diyaloga hazır olduklarını söyledi. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aleksander Lukaşeviç “Suriyeli muhaliflerin yönetimle diyalog yönünde yaptıkları açıklamaları olumlu karşılıyoruz” diyerek tarafları müzakere masasına oturmaya çağırdı.
Nihayet Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Şam yönetimi ile muhaliflerden oluşan birer heyetin çok yakında Moskova’ya geleceğini ilan etti.
DOĞU’NUN ZORU, BATI’YI YENDİ
Tüm bunlar yaşanırken, Atlantik kampından, ABD’nin gidişata boyun eğdiğini gösteren açıklamalar geldi.
ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı John Kerry, “Suriye’de diplomatik çözümden umutlu olduklarını” söyleyerek, iki yıllık Suriye politikalarında köklü bir değişikliğe gittiklerinin işaretini verdi.
Bu değişikliğin somut göstergelerinden biri, örneğin Tlass’ın “ABD söz verdiği silahları teslim etmedi, CIA bize ihanet etti” demesiydi.
İhanet kuşkusuz tarihi zorunluluktu; zira Doğu’nun zoru Batı’yı yendi!
NOT: Cilvegözü Sınır Kapısı’ndaki patlama, BBC’nin 30 Ocak’ta görüntülediği “bomba atölyesinde” hazırlanan patlayıcıların Suriye’ye operasyona giderken “kazara” patlaması değilse eğer, Ankara’ya “Suriye sahnesinden çekilemezsin” mesajıdır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
12 Şubat 2013
YA ŞİÖ, YA NATO
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 27/01/2013
Başbakan Erdoğan, geçen yıl “AB’de ne işiniz var” diyen Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e “Bizi Şangay İşbirliği Örgütü’ne (ŞİÖ) dâhil edin, biz de AB’yi gözden çıkaralım” demişti. Erdoğan, meseleye “latife” katarak bunu söylediğini belirtmiş, haliyle Türkiye’de de bu sözler “latife” olarak algılanmıştı.
Ufuk Ötesi’nde o zaman, bunun Türkiye için bir zorunluluk olduğunu, dünyanın merkezinin Batı’dan Doğu’ya kaydığı bir süreçte, bu gelişmenin Erdoğan için bile kaçınılmaz olduğunu belirtmiştik. Nitekim Türkiye bu süreçte, ŞİÖ’nün “diyalog ortağı” oldu.
ERDOĞAN: ŞİÖ, AB’DEN DAHA GÜÇLÜ
Erdoğan önceki gün kendisine sorulan “Türkiye AB sürecini unuttu mu” sorusunu yanıtlarken, yine bu konuyu gündeme getirdi: “Şimdi tabii bu böyle olumsuz bir şekilde gidince siz de ister istemez 75 milyonun bir başbakanı olarak başka arayışlar içeresine de giriyorsunuz. Onun için geçenlerde Sayın Putin’e onu söyledim, ‘bizi Şangay Beşlisi içine alın’ dedim. Alın bizi Şangay Beşlisi içine, biz de AB’ye ‘allahaısmarladık’ diyelim, ayrılalım oradan. Bu kadar oyalamanın ne anlamı var?”
Üstelik bu kez Erdoğan, “İkisi birbirine alternatif mi” sorusuna da şu çok önemli yanıtı verdi: “Şanghay Beşlisi daha iyi, çok daha güçlü!”
Anlaşılan Erdoğan Putin’e, Aralık başındaki Türkiye ziyareti sırasında da aynı talepte bulunmuş. Şaşırmadık. Çünkü o ziyaretten sonra, 23 Aralık 2012’deki Ufuk Ötesi’nde şunları yazmıştık: “Putin’in 3 Aralık’taki Türkiye ziyareti sırasında ‘Ortak Asya Stratejisi’ belirleme kararı alındı. Putin ve Erdoğan bu hedefle ortak çalışma grubu kurulmasını kararlaştırdı.”
Erdoğan bu görüşmeden bir ay önce de, Endonezya’daki Demokrasi Forumu konuşmasında da önemli bir çıkış yapmış ve “21. Yüzyıl, Asya yüzyılı olacak” demişti.
AB ÇÖZÜLÜYOR, ŞİÖ BÜYÜYOR
Erdoğan’ın belirttiği gibi ŞİÖ, AB’den daha iyi ve çok daha güçlüdür! Üstelik Çin ve Rusya dışında Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri de ŞİÖ üyesidir. İran, Hindistan, Pakistan, Afganistan ve Moğolistan gözlemci üyeleri, Sri Lanka ve Belarus diyalog ortağıdır. Dünya nüfusunun ve ekonomik büyüklüğünün yarısı ŞİÖ’dedir!
Ayrıca AB, ulusal devletlerin egemenliğini devrettiği bir birleşik devletler modeli olmayı hedeflerken ve ABD’nin transatlantik ittifakı içinde yer alırken, ŞİÖ, küreselleşmeye karşı bir bölgeselleşme modeli olarak 1996’da ortaya çıkmış ve 2007’de “tek kutuplu dünya kabul edilemez” diyerek ABD’nin karşısına dikilmişti!
Üstelik AB, 2008’de başlayan ve hâlâ süren küresel kriz nedeniyle, genişleme yerine “çözülme” eğilimindedir. İngiltere’nin, AB üyeliğini halkoyuna sunma kararı alması buna işarettir.
Berlin’in Doğu’ya yöneldiği ve Moskova-Pekin hattıyla yakınlaştığı; Paris’in ise Akdeniz ve Kuzey Afrika’ya yöneldiği bu süreçte Londra, çareyi Washington’la daha da yakınlaşmakta görmektedir.
YÜKSELEN KUVVETLERLE İTTİFAK
Erdoğan’ın bu nedenle AB yerine ŞİÖ demesi, akıllıcadır ve tarihsel zorunluluktur. İnen kuvvetler yerine yükselen kuvvetlerle ittifak yapak, en başta reel-politikanın gereğidir.
Ancak Erdoğan’ın BOP eşbaşkanlığı, Libya’ya müdahalede Batı Koalisyonu içinde yer alması, ABD adına Suriye’yi hedef alması, İsrail’in güvenliğini sağlayacak özellikteki Kürecik Radarını kabul etmesi, ABD’nin stratejik hedefine uygun olarak Barzanistan’ı himayeye soyunması, hele de Türkiye’yi “NATO toprağı” ilan ederek Patriot’lara evet demesi, ŞİÖ üyeliği konusuna kuşkuyla yaklaşılmasına neden olmaktadır.
Üstelik Erdoğan’ın kişiliği, ŞİÖ üyeliğini, Batı’yla pazarlık adına gündeme getirmiş olabileceğini düşündürmektedir.
O nedenle Erdoğan’ın bu konudaki ciddiyetinin test edileceği yer, öncelikle NATO’yla ilişkileridir! Çünkü ŞİÖ üyeliği ile NATO üyeliği bir arada olamaz!
Ancak her şeye rağmen Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın -amacı ne olursa olsun- ŞİÖ üyeliğini bir seçenek olarak gündeme getirmesi ülke adına önemli ve yararlıdır.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Ocak 2013
RUS DIŞ POLİTİKASI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/12/2012
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ortadoğu Özel Temsilcisi Mihail Bogdanov’a ait olduğu söylenen “Muhaliflerin zafer kazanabileceklerini göz ardı etmek doğru değil” sözleri, Batı basınında ve bizdeki batıcı basında “Moskova havlu attı” şeklinde yorumlandı.
Putin’in aybaşında İstanbul’u ziyareti sırasında da benzer yaklaşımlar dile getirilmiş; “Erdoğan’ın Putin’i ikna ettiği” ve “Moskova’nın Esad’sız çözümü kabul ettiği” propaganda edilmişti.
Biz ise Moskova-Ankara arasında bir yakınlaşma olduğunu ancak Putin’in Erdoğan’a değil, Erdoğan’ın Putin’e yaklaştığını belirtmiştik. Erdoğan’ın bir süredir Suriye konusunda İran ve Rusya’yla müzakereye açık olduğunu dile getirmesini de, bu köşede birkaç kez “Türkiye’nin Suriye sahnesinden çekilme arayışı” olarak yorumlamıştık.
IRAK’IN ÖRNEĞİ DERS OLMALI
Öncelikle belirtelim. Moskova Bogdanov’un açıklamasını yalanladı ve “Rusya’nın Suriye politikasında bir değişiklik olmadığını” vurguladı.
Benzer durumun Ağustos ortasında da yaşandığını anımsatalım. O zaman da Bogdanov’a ait olduğu iddia edilen bir yorum nedeniyle, yine Rusya’nın havlu attığı iddia edilmişti. Bu durum öyle yoğun propaganda edilmişti ki, AKP’nin Suriye politikalarına karşıt olan kimi önemli analistler bile kişisel sohbetlerde “Rusya Suriye’yi sattı” değerlendirmesi yapmıştı.
Bu tür psikolojik savaş yöntemlerinin periyodik hale getirilmesini, ancak Atlantik’in çaresizliği şeklinde okuyoruz…
Esad’a 15 gün süre tanıyanların ve uluslararası denklemlerin kolayca değişebileceğini savunanların 2 yılda kaç kez yanıldıkları ortada…
Daha da önemlisi şu gerçektir: Değil Rusya, Esad’ın kendisi bile Atlantik’in bu baskısına direnmekten vazgeçse bile Suriye direnişini sürdürecektir. Tek başına Irak ve Maliki örneği bile bu tarihsel yasanın göstergesidir!
ABD BÜYÜKELÇİSİ: ESAD DÜŞMEZ
Kuşkusuz sinir merkezleri bu gerçeğin farkındadır. Örneğin ABD’nin bir önceki Şam Büyükelçisi Edward Djerejian…
Djerejian, Mehmet Ali Birand’ın da katıldığı Cannes’daki çok özel bir toplantıda, politikacılara ve istihbaratçılara verdiği Suriye brifinginde Esad’ın kolay kolay düşmeyeceğini belirtiyor: “Babasından kalan öylesine kemikleşmiş bir devlet yapısının üstünde oturuyor ki, çıkarlar öylesine birbirine bağlı ki, kolay kolay çökmez…” (Posta, 11 Aralık 2012)
Djerejian’a göre Esad’ın boyun eğmesi bekleniyor ama gelişmeler tersine, Esad’ın işine yarıyor!
RUSYA DIŞ MÜDAHALELERE KARŞI OLMAYI SÜRDÜRECEK
Bu durumda soru şudur: Esad’ın konumunda bir gerileme yokken, Moskova neden havlu atsın?
Yanıtı Rusya Dışişleri Bakanlığı net olarak vermiştir: Rusya’nın dış politikasında bir değişiklik yok!
Nitekim Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı ve onaylaması için Putin’e sunduğu “dış politika raporu” da bu gerçeği teyit ediyor.
Rapora göre Moskova, 2008’le kıyaslanınca dünyayı “daha fazla istikrarsız” ve “daha az öngörülebilir” olarak tanımlıyor. “Batının diğer ülkelerin iç işlerine müdahalesi sonucu derin jeopolitik değişimlerin gözlemlendiği” belirtilen raporda, “uluslararası ilişkilerde yeniden ideolojilerin öne çıkarılma çabası olduğuna” dikkat çekiliyor.
Moskova bu tespitlerden hareketle dış politikadaki perspektifini şöyle belirliyor:
1. Rusya “yumuşak güç” kullanacak.
2. Rusya uluslararası ilişkilerde ve çağdaş dünyanın gelişiminde denge rolü oynayacak.
3. Rusya, ülkelerin içişlerine dışarıdan müdahale anlayışı ile mücadele etmeye devam edecek.
4. Rusya, eski Sovyet bölgesindeki ve Avrasya’daki bölgesel işbirliği modellerini daha da geliştirecek.
5. Rusya, Almanya başta olmak üzere AB’yle ilişkilerini güçlendirecek!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Aralık 2012
ABD SALDIRISININ 4 HEDEFİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 19/07/2012
Suriye Ulusal Güvenlik Binası’na yapılan ve Savunma Bakanı ve yardımcısı ile İçişleri Bakanı’nın ölümüne sebep olan saldırıyı, AKP destekli Özgür Suriye Ordusu üstlendi. Ancak saldırının çapı ve zamanlaması dikkate alınınca, bombalı intihar eyleminin ABD imzalı olduğu anlaşılıyor.
Peki, ABD bu saldırıyla neyi hedefledi?
KRİTİK 2 GÖRÜŞME, 1 OTURUM
1. Saldırı iki kritik görüşmeyle eş zamanlıydı. BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun ile Çin Devlet Başkanı Hu Cintao’nun Pekin’deki görüşmesi ve Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Moskova’daki görüşmesiyle çakışan saldırı, açık ki Suriye’ye dış müdahaleye geçit vermeyen Çin-Rusya ikilisini tehdit ediyordu.
2. Bombalı saldırı, BM’de yapılması planlanan “Suriye’deki görevli gözlemcilerin süresini 90 gün uzatma oylamasından” birkaç saat önce gerçekleşti. Ki oylama öncesi müzakereler tıkandığı için, oturum, bombalı saldırıdan hemen önce ertelenmişti.
Annan Planı’nın uygulanmasını istemeyen ve bir an önce Planı’nın rafa kaldırılmasını talep eden ABD, Şam saldırısıyla uluslararası ilişkileri sabote etmiştir.
ABD, ÇAREYİ TERÖRDE ARIYOR
3. Suriye’deki olaylar, 16 ay önce Cisreşugur’da 180 güvenlik görevlisinin katledilmesiyle başladı. Olay, tipik bir kontrgerilla faaliyetiydi. Çünkü ciddi bir devlet böylesi bir saldırı karşısında doğal olarak harekete geçecek, Batı ise Beşar Esad’ı “halka zulüm yapıyor” diye gösterecekti.
Ancak 16 ay sonunda ABD’nin planı işlemedi. Washignton, önceki gün yeni bir hamle arayışına girdi: Özgür Suriye Ordusu önceki gün ülke genelinde “Şam Volkanı” ve “Suriye Depremleri” adlı iki ayaklanma girişimi başlattı.
ABD’nin her türlü baskısına rağmen gerçekleşmeyen Türkiye saldırısına alternatif olarak devreye soktuğu bu ayaklanma girişimi Şam hükümeti tarafından çok sert bastırıldı. Halk ayaklanmamış, paralı teröristler etkisiz kalmıştı. Resmi olmayan rakamlara göre 400’den fazla terörist öldürüldü, yüzlercesi tutuklandı.
Dünkü Şam saldırısı, bu çaresiz ayaklanma girişiminin bastırılmasına gösterilen “terörist” tepkiydi. ABD, “iç savaş” seçeneğinin de işe yaramaması üzerine, çareyi terörde aramaya başladı. ABD, halk ayaklanmadığı için, teröre yöneldi!
TSK PLANA DİRENİYOR
4. Morton Abramowitz’in de itiraf ettiği gibi, Türkiye bir türlü Suriye’ye askeri müdahalenin liderliğini üstlenmedi. AKP Hükümeti, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni bu haksız saldırıya ikna-mecbur edemedi. Washington, bu nedenle Türk jetini tuzağa düşürdü, NATO yemi yaptı!
ABD eğitimli polis-yazar Emre Uslu’nun saldırıdan hemen sonraki açıklamaları anlamlıydı: “Şam’daki saldırı MİT’in Jet krizine karşı cevabı mı? İstihbarat parmağı vardır bu tip saldırılarda. Tayyip Erdoğan, MİT Müsteşarı’yla sürpriz görüşme yapmıştı. MİT en azından böyle işler ve günler için var, rolleri varsa helal olsun.”
Washington, bir Türkiye-Suriye savaşı için yeni tuzaklar mı kuruyor?
Umarız, Türk Silahlı Kuvvetleri, AKP Hükümeti’nin “jetin intikamı alınacak” emrine ve aklına uymamıştır. Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel’in “Suriye’ye ne yapacağımızı, yapınca görürsünüz” türünden açıklamaları, maalesef bu saldırıyı TSK’nin üstüne atmak isteyenlere kolaylık sağlamaktadır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
19 Temmuz 2012
RUSYA MÜDAHALEYE Mİ HAZIRLANIYOR?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 18/06/2012
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Cinton’un, “Suriye Rusya’dan helikopter aldı” demesi, bildiğiniz gibi koca bir yalan çıktı. Clinton’un “Rus gemileriyle geldi” dediği helikopterler zaten Suriye’nindi ve birkaç ay önce bakım için Rusya’ya gönderilmişti.
ABD’nin rejim muhaliflerini silahlandırdığı, Suudi Arabistan ve Katar’a büyük hacimli silah sattığı bir durumda, Rusya’nın da Suriye’ye silah satabilmesi, kuşkusuz normaldir ve hakkıdır!
Ancak Washington’un olmayan bir helikopter satışı yalanına sarılması ABD Dışişleri Bakanları’nın dünyaya yalan söylemesinin olağanlaşmasının ötesinde, çaresizliğin işaretidir. Çünkü Clinton’un yalanı operasyoneldi, Rusya’nın Suriye ve Ortadoğu hamlelerine yanıt arayışıydı.
DIŞPOLİTİK YALANLAR
Eş zamanlı bir diğer operasyonel gelişme de Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius’un Moskova’nın Esad’dan uzaklaşmaya başladığı ve Rusya’yla artık Esad sonrası dönemi konuştuklarını söylemesiydi. Fabius, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından anında yalanlandı.
Clinton ve Fabius’un yalanlar üzerine dış politika inşa etmeye çalışmaları, dış politikada yeni bir tarz mı acaba? Bu tarzın bir diğer versiyonu da dayanaksız iddialarda bulunmak mı?
Çünkü geçen aylarda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ikide bir Rusya ve Çin’in, Suriye konusunda kendileri gibi düşündüğünü iddia ediyordu!
PUTİN’İN HAZIRLIK EMRİ
ORSAM’ın Avrasya danışmanı Doç. Dr. İlyas Kamalov Moskova’dan sıcak ve önemli bir bilgi veriyor: “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya Silahlı Kuvvetleri’ne Rus askeri birliklerinin Rusya dışında görevlendirilmesi ile ilgili hazırlıkların yapılması emrini verdi. Nezavisimaya Gazeta’da yayımlan bir habere göre, Rus birliklerinin görev yapacağı ülkelerden biri de Suriye olup, planın ayrıntıları hem Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü hem de Şanghay İşbirliği Örgütü ile görüşülmektedir.”
Kamalov, Rusya’nın Pskov şehrinde bulunan 76. Kara Kuvvetleri Saldırı Birlikleri’nin eğitimlerine dikkat çekiyor. Zira bu birlikler, Kosova, Çeçenistan ve Rusya – Gürcistan savaşları sırasında görev almıştı.
Kamalov’a göre üç senaryo var: 1. Bu birlikler Suriye’de istikrarın sağlanması için kullanılacak. 2. Moskova bu birlikleri Batı’nın müdahalesi karşısında devreye sokacak. 3. Rusya, ön müdahalede bulunacak.
Öte yandan Rusya, Fransız Le Figaro’ya göre Suriye’nin kuzeyinde Kesap bölgesinde bir radar üssü kurdu. Gazeteye göre Moskova bu üsten ABD ve NATO üsleri ile Türk sınırları içindeki Suriye karşıtı faaliyetleri izleyecek.
İNİSİYATİF RUSYA’DA
Bu üçü ya da başka senaryolar… Neticede hepsi senaryo ancak ortada tek bir gerçek var. Suriye konusunda inisiyatif Rusya’dadır ve ABD Moskova’nın hamlelerine yanıt aramaktadır!
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ile Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius’un aynı gün ortaya çıkacak dayanaksız yalanlara sarılması, Moskova’nın inisiyatifi karşısında yapılan çaresiz savunma hamleleridir.
Suriye konusunda “bataklığa girme görevi” verilen AKP, Rusya’nın ve bölgenin artan inisiyatifini göz önünde bulundurmalıdır!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Haziran 2012
PASİFİK’E ASKERİ YIĞINAK
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 07/06/2012
ABD’nin Asya – Pasifik merkezli yeni savaş stratejisi Pasifik’i ısındırmaya başladı. ABD Savunma Bakanı Leon Panetta, bu stratejiye uygun askeri konuşlandırmaya başlayacaklarını Singapur’dan ilan etti: “Donanma, 2020 yılına dek yüzde 60 oranında Pasifik’e sevk edilecek. Bu sevkiyata 6 uçak gemisi, kruvazör, destroyer, savaş gemisi ve denizaltılarımızın çoğu dâhil olacak.”
Bu, ABD’nin toplam 285 parçadan oluşan savaş gemilerinin ve denizaltılarının 171’ini doğrudan Çin’e yönlendirmesi demektir!
Pekin’in ilk uçak gemisini, ilk insansız uçağını, ilk insansız helikopterini başarıyla test etmesi, uydu vuracak kapasiteye sahip füzelerini geliştirmesi, 5. nesil savaş uçaklarını başarıyla üretmesi, ABD’yi daha hızlı hareket etmeye zorluyor! Zira zaman Washington’un aleyhine ilerliyor! Çin Washington’un hesaplarından çok önce ABD’yi yakalamış olacak!
ABD’NİN ASKERİ HAMLELERİ
Leon Panetta, geçen yıl bu bölgede 172 tatbikat yapan ABD’nin ikili ve uluslararası askeri tatbikat sayısını daha da artırmaya çalıştığını söyledi.
Avustralya’yla yaptığı askeri anlaşma neticesinde bu ülkeye 2,500 asker gönderecek olan ABD, benzer bir anlaşma için Filipinler’le de görüşüyor. Washington, Bangladeş’e de bir askeri üs açma peşinde…
ABD’NİN HİNDİSTAN’A MECBURİYETİ
ABD’nin bölge ülkeleri Japonya, Güney Kore, Tayland, Filipinler ve Avustralya ile ittifak; Hindistan, Singapur ve Endonezya ile de ortaklık anlaşmaları bulunuyor.
Ancak ABD’nin Çin’le baş edebilmesi, öncelikle Hindistan’la stratejik ittifak kurabilmesine bağlıdır. Çünkü Yeni Delhi’yi yanına çekemeyecek Washington, erken havlu atacaktır.
Panetta’nın Singapur’dan sonra Hindistan’a gitmesi ve Yeni Delhi’yle Çin’e karşı ittifak zemini araması bir yana, ABD’nin en önemli strateji belgeleri de bu gerçeğe işaret ediyor.
Örneğin ABD’nin 2012 tarihli son Savunma Stratejisi belgesinde, Çin’e karşı Hindistan – Güney Kore – Japonya yayının dengeleyici olacağı savunuluyor. ABD, Çin’i güney batısından, güney doğusuna kadar bu yayla kuşatmayı hedefliyor.
Çin’i yakalayan nüfusu ve ekonomik büyüklüğü, Hindistan’ı ABD için stratejik dayanak yapıyor.
Peki, yeterli mi? ABD’nin Çin’i durdurabilmesi için başka ülkelere de ihtiyaçları var.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, “Amerika’nın Pasifik Yüzyılı” başlıklı dış politika yol haritasında bu ülkeleri sıralıyor. Clinton, Japonya, Güney Kore, Avustralya, Filipinler ve Tayland’ın ABD’nin pasifik stratejisi için kaldıraç olduğunu, Washington’un bu ülkelere dayanacağını, bu ülkelerle ortak savunma ve hedefler doğrultusunda işbirliği geliştireceğini belirtiyor.
ABD KONUMUNU KORUMA PEŞİNDE
Çin’in ABD’nin bu askeri hamlelerine yanıtı somut: Örneğin Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Hu Jintao, önceki gün Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile birlikte ABD’ye Suriye’de geçit vermeyeceklerini bir kez daha ilan etti.
Bugün yapılacak Şanghay İşbirliği Örgütü ŞİÖ Zirvesi de ABD’nin hamlelerine yanıt olacak. Zira ABD’nin yanına çekmeye çalıştığı Hindistan, şu anda ŞİÖ’nün özel statülü ortağı!
Ve bitirirken altını çizelim: ABD’nin bu hamleleri aslında savunma hamleleridir, konumunu Çin’e karşı koruma hamleleridir. Ve nafiledir…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Haziran 2012
ALMANYA, SURİYE CEPHESİNDE
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 04/06/2012
“Suriye’ye ha saldırıldı, ha saldırılacak” propagandasıyla dolu bir yılı geride bıraktık. Ancak Suriye dimdik ayakta!
Bu süreçte Atlantikçilerin Suriye’ye saldıramayacağını iki veri nedeniyle saptıyorduk: Saldırı tarafından bulunan ABD zayıflıyor, savunma tarafında bulunan Çin – Rusya – İran bloğu güçleniyordu!
ÇİN’İN AĞIRLIĞI
Ancak Şam karşıtı kesimler ısrarla gücü parmak hesabıyla yapmaya çalışıyorlardı… “Suriye’yi topu topu üç ülke destekliyor” diyorlardı; onlarca ülkenin ise muhaliflerin arkasında olduğunu söylüyorlardı… Her “Suriye’nin dostları” adı altındaki “Suriye’nin düşmanları” toplantısında “şu kadar ülke temsilcisi, bu kadar katılımcı var” diye gürültü yapıyorlardı…
Hollanda, Belçika, Lüksemburg diyorlardı, Katar, Bahreyn, Arap Emirlikleri diyorlardı… Oysa hepsini toplasan Çin’in bir eyaleti etmiyordu!
BATI BÖLÜNDÜ
ABD karşısında geri adım atmayan Çin – Rusya – İran bloğu, işte bir yılın sonunda hem Suriye’ye saldırıyı engelledi, hem de karşı cepheyi böldü!
Almanya’dan söz ediyoruz, AB’nin motor ülkesinden…
Berlin, artık net bir şekilde Suriye cephesinde mevzilenmiştir!
MOSKOVA – BERLİN BİRLİKTELİĞİ
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Almanya ve Fransa ziyaretleri sırasında tutumunu belirleyen Berlin, hem Paris’le ayrı düştü hem de Moskova’ya açık destek verdi. Anımsayalım:
Önce Almanya Dışişleri Bakanı Guido Westerwelle açıkladı ülkesinin tutumunu… Westerwelle, Suriye’ye askeri müdahalede bulunulması yönündeki görüşlere katılmadıklarını ve siyasi bir çözüm bulunmasını istediklerini söyledi.
Ardından Almanya Başbakanı Angela Merkel konuştu… Putin’le görüşmesinden sonra basının karşısına çıkan Merkel, Moskova ve Berlin’in aynı görüşte olduğuna dikkat çekti. Suriye’deki şiddete son verilmesi gerektiğini, bu konuda kendisi gibi Putin’in de bir siyasi çözümden yana olduğunu kaydeden Merkel, “Suriye’de olası bir iç savaşın önlenmesi için her ülke ne yapabileceğine bakmalı” dedi.
HULA KATLİAMI, MUHALİFLERİN ESERİ
Şiddetin esas kaynağının Esad karşıtları olduğu artık Berlin’in de bilgisi dâhilinde!
Bakın Atlantik medyasının günlerdir üstünde tepindiği “Hula katliamı”, kendi eserleri çıktı. “Esad’ın tankları, elleri bağlı çocukları katletti” diye servis edilen haberler, vicdanı olan habercileri utandırdı! Zira elleri bağlı çocuklar vardı ama tank ateşiyle ölmemişlerdi!
Çocukları bağlayan da öldüren de Esad karşıtı teröristlerdi!
ABD KAYBETTİ, SURİYE KAZANDI
Artık İnsan Hakları İzleme Örgütü de gerçekleri dile getirmeye başladı. Örneğin önceki gün, 14 Suriye askerinin katledildiğini açıkladılar. Dera’da teröristler, tam 14 askeri öldürmüştü…
“Demokrasi” diyen, “Türkiye Suriye’deki şiddete sessiz kalamaz” diyen, “zulüm ile abad olunmaz” diyenler, bu gerçeğe de kör oldular, sessiz kaldılar, yazmadılar, konuşmadılar!
Ama Suriye gerçeği artık gizlenememektedir ve gün geçtikçe daha çok kesimin gözünü açmaktadır!
Gerçek en büyük güçtür ve işte Suriye bu gerçek nedeniyle tam bir yıldır Atlantik’e direnmiş, Batı’nın savaş naralarına karşı birliğini koruyabilmiştir.
Çin – Rusya – İran eksenli Suriye’yi savunma hattı, artık Almanya’nın dâhil olmasıyla daha da güçlenmiştir!
Batı’nın Suriye’ye saldıramayacağını artık daha güçlü ilan edebiliyoruz!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Haziran 2012
AKP, MOSKOVA-LEFKOŞA BAĞINI KESTİ
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 10/04/2012
Rusya yönetimi, vatandaşlarına KKTC’den gayrimenkul almamalarını tavsiye etti. Rusya Dışişleri Bakanlığı, tavsiyesine KKTC’nin “meşru devlet” olmadığını gerekçe gösterdi.
Böylece AKP hükümeti, ABD’ye tam bağımlı dış politikası nedeniyle Rusya’yı da Kıbrıs konusunda karşısına almış oldu.
Oysa 7 yıl önce bu konuda çok önemli bir gelişme yaşanmıştı. Anımsatalım:
PERİNÇEK, DUGİN’İ DENKTAŞ’LA BULUŞTURDU
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, bundan 7 yıl önce, KKTC’ye yönelik Atlantik baskısını kırmak ve uluslararası alanda bir destek yaratabilmek için Lefkoşa – Moskova teması sağladı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in dış politika danışmanı olan Uluslararası Avrasya Hareketi Yüksek Konseyi Başkanı Aleksandr Dugin, Perinçek’in isteğiyle KKTC’ye gitti ve Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’la görüştü.
Rus Duma’sına bağlı Jeopolitik İncelemeler Merkezi Başkanı da olan Dugin, Denktaş’la görüşmesinde, ülkesinin geleneksel olarak Rum tarafını desteklediğini ancak koşulların değiştiğini, Moskova’nın artık Kıbrıs konusuna Rum ve Türk penceresinden birlikte bakması gerektiğini savundu.
Denktaş ve Dugin, Kıbrıs Türklerinin uluslararası tecritten kurtulması için neler yapılabileceği konusunda görüş alışverişi yaptılar ve bazı somut projeler üzerinde durdular.
AKP, ÖNCE DENKTAŞ’I ÇİZDİ
Sonrasını hep birlikte yaşadık. ABD- AKP operasyonuyla Rauf Denktaş devre dışı bırakıldı. KKTC’de Batı yanlısı Mehmet Ali Talat başa getirildi. KKTC’ye Annan Planı kabul ettirildi, ancak Rumlar reddetti.
ABD ve AB verdiği sözlerin hiçbirini tutmadı. KKTC’ye yönelik izolasyon olanca ağırlığıyla sürdü. AKP hükümeti, KKTC’nin tanınması için tek bir hamle bile yapmadı. (Hatta Denktaş’ın söylediği gibi KKTC’nin tanınmasını engelledi!)
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ise ABD’nin bölge politikalarına karşı dik durduğu için Türk Ordusu’nun en seçkin subaylarıyla birlikte tutuklandı.
AKP’NİN AMERİKANCI UYGULAMALARI
AKP hükümeti ise bu yıllar içinde stratejik işbirliği kurabileceği Rusya ile adım adım karşı karşıya geldi.
Erdoğan’ın BOP eşbaşkanlığı, Moskova’yı Ankara’ya düşman ettirecek şu hamlelere imza attı: İran ve Rusya’yı hedef alan ABD – NATO füze radarına ev sahipliği yaptı. Suriye konusunda ABD’nin sopası oldu. ABD isteğiyle İran’a karşı yaptırım uyguladı. Irak’taki Maliki yönetimini hedef alan ilişkiler kurdu. Kuzey Irak’ı Bağdat’a karşı himayeye soyundu.
Rusya’yı adım adım Türkiye’yle karşı karşıya getiren AKP hükümeti, diğer yandan değil KKTC’yi kimi “dost” ülkelere tanıtmak, yıllardır yönettiği İslam İşbirliği Teşkilatı’na dahi tam üye yapamadı! Daha doğrusu yapmadı!
ABD, RUSYA’YI KIBRIS’TAN DİNLİYOR
Rusya’nın vatandaşlarına KKTC’den gayrimenkul almamalarını tavsiye ettiğini öğrendiğimde aklıma Rauf Denktaş’ın şu çok önemli saptaması geldi:
Denktaş, Doğu Perinçek gibi Ergenekon’dan tutuklu olan Mehmet Perinçek’e şunları söylemişti: “Amerikalılar Güney Kıbrıs’ta bulunan egemen İngiliz üslerini de kullanmaktadırlar. Kıbrıs’ta Rusya’yı, Çin’i dinleme tesisleri vardır. Rum tarafını bu nedenle kızdırıp gücendirmek istemezler. AB de Kıbrıs’ta stratejik çıkarları olduğunu açıklamıştır. Bunlar nedir sorusuna verilen cevap şudur: Petrol kuyularını kontrol gerekmektedir, bölgede ne yapacağı bilinmeyen kökten dinci hükümetler vardır. En iyi kontrol merkezi Kıbrıs’tır.”
Denktaş için “o adam bitmiştir” diyen Erdoğan ise bugün Güney Kıbrıs’ın İsrail’le Akdeniz’de ortak doğalgaz aramasını ve ABD-İsrail-Yunanistan askeri tatbikatını izlemektedir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
10 Nisan 2012