Posts Tagged Barzani

ERDOĞAN’IN KAFASI NEDEN KARIŞIK?

Başbakan Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri dönüşü sırasında gazetecilerle yaptığı sohbette söyledikleri kafasının karışık olduğunu resmediyor.

Bugün bu karışıklığın nedenini inceleyeceğiz ama gelin önce Erdoğan’ın o sözlerini anımsayalım:

‘KUZEY SURİYE’YE MÜSAADE ETMEYİZ’

1. “Irak’ta yaşanan sıkıntının da biz yaşanmasını istemiyoruz. Biz, Kuzey Suriye gibi bir oluşuma Türkiye olarak müsaade edemeyiz. O bize farklı yetkiler, farklı haklar verir.” (DHA, 25 Şubat 2013)

Erdoğan öncelikle Irak’ta Erbil merkezli ayrı bir yapının olmasını Irak açısından sıkıntı olarak saptıyor. Bu sıkıntının Türkiye’yi de olumsuz etkilediğini düşünüyor olmalı ki, Irak’takine benzer bir durumu Suriye için kabul edemeyeceklerini, hatta müsaade etmeyeceklerini vurguluyor. Daha da ötesi böylesi bir gelişmenin olması halinde “bize farklı haklar verir” diyerek Türkiye’nin buna müdahale edeceğini de belirtiyor.

2. Erdoğan konuşmasının hemen birkaç dakika sonrasında yeniden bu konuya dönüyor ve farklı vurgularla aynı şeyleri söyleyerek konunun altını çiziyor: “Suriye’nin kuzeyde, ne otonom, ne legal, ne illegal bir oluşum bütünlüğü bozar. Biz bütünlüğü bozan herhangi bir oluşuma müsaade edemeyiz. O olduğu zaman farklı bir sıkıntı meydana gelir.”

ERBİL’E SÜLEYMANİYE UYARISI

3. Erdoğan ardından Irak’taki duruma dair değerlendirmeler yapıyor: “Irak’takini ‘bölünme’ olarak kabul etmiyorlar, ‘eyalet sistemine geçiştir’ diyorlar. Eyalet sistemine geçişse Süleymaniye için Kerkük veya Musul için aynı sistemi niçin düşünmüyorsun? Biz, Kerkük için diyoruz ki ’oraya özel statü tanıyalım, aynı şeyi Musul’da, Süleymaniye’de yapalım’. Ama bunların hiçbirine yanaşmıyorlar. Er ya da geç o da olacak, oradaki yapı oraya gidecek. Kuzey Irak’ta olduktan sonra orada da olmasına mani bir hal yok.”

Bu sözler basında genel olarak “Kuzey Irak’ta oluyorsa Musul’da da olur” diye algılanarak Barzani lehineymiş gibi yorumlandı. Ancak konuşmanın bütününe bakılırsa aslında Erdoğan’ın tersine, “Erbil’i Irak’tan koparırsanız, Musul’un da buna hakkı olur” diyerek Barzani’yi uyardığı görülüyor.

Üstelik Erdoğan’ın “bölünme yok ve eyalet modeli varsa o zaman Kerkük’ü, Musul’u, Süleymaniye’yi de özel statülü yapalım” demesi dikkat çekicidir çünkü Süleymaniye zaten Erbil merkezli Irak Kürdistanı içindedir!

Erdoğan Süleymaniye’yi yanlışlıkla telaffuz etmediyse, -birkaç kez tekrarladığına göre etmemiştir- bu aynı zamanda Barzani’ye ciddi bir uyarıdır. Çünkü Süleymaniye Kuzey Irak yapısı içindedir ve Talabani’nin denetimi altındadır!

Ankara ile Erbil’in Bağdat’a rağmen yakınlaştığı son süreçte Talabani’nin Irak’ın birliğinden yana tutum aldığını anımsatalım. Hatta Talabani bir iddiaya göre Barzani’yi, bağımsızlık ilan etmesi halinde Süleymaniye’yi Kürdistan’dan çıkarmakla tehdit etmişti!

POLİTİKAYI WASHINGTON BELİRLİYOR

Peki, ne oldu da Erdoğan uygulamalarının tersine sözler söyledi? Daha düne kadar Bağdat’a rağmen Erbil’le anlaşmalar imzalayan, Kuzey Irak petrollerini Akdeniz’e taşımaya soyunan ve Suriye’nin kuzeyinin Şam’ın denetiminde çıkmasına yönelik faaliyetlere imza atan Erdoğan, ne oldu da “Irak’ın ve Suriye’nin birliği” vurguları yaptı?

Yoksa Erdoğan taktik mi yapıyor, sol gösterip sağ mı vuracak? Elbette tam olarak bilemiyoruz…

Ancak tüm bu dış politikaların uygulayıcısı olan Ahmet Davutoğlu’nun şu sözleri sanki bu durumu açıklıyor: “Bize 4 yıl önce Kuzey Irak’la ilişkinizi geliştirin diyenler, şimdi Kuzey Irak’la geliştirdiğimiz ilişkilerden rahatsız oluyorlar. Neden?” (Yeni Şafak, 27 Şubat 2013)

Neden diye asıl bizim sormamız gerekmiyor mu Dışişleri Bakanı’na? ABD ne oldu da Ankara’nın Bağdat’a rağmen Erbil’le yakınlaşmasına “dur” dedi?

Bu sorunun yanıtını geçen günlerde bu köşede işlemiştik, anımsıyorsunuzdur. Çok kısaca belirtelim: Irak’a ve Suriye’ye aktif müdahale edemeyecek ABD’nin, seçeneği olmayan Maliki’yle ilişki sürdürmesi bir mecburiyettir ve “reel politik” denilen şeydir! ABD’li yetkililer bu nedenle Ankara’yı “Maliki’yi İran’a yakınlaştıran politikalardan uzak durun” diye uyarmıştır!

Erdoğan’ın “kafa karışıklığı” da buradan gelmektedir. Çünkü Ankara’nın siyaseti Washington’dan tayin edilmektedir.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
28 Şubat 2013

, , , , ,

Yorum bırakın

AKP VE PKK’NİN BÖLGESEL ORTAKLIĞI

17 Şubat günü görüşen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un “Suriye’de bütün tarafların şiddeti durdurmaları ve hükümet ile muhalifler arasında diyalog başlatılması üzerinde fikir birliğine vardıkları” açıklandı. Yani Rusya’nın zoru ABD’nin zorunu yendi ve ortaya Lavrov-Kerry mutabakatı çıktı.

Kerry bir mutabakata razı olduklarının işareti geçen zaten hafta vermiş ve “diplomatik çözümden umutlu” olduğunu açıklamıştı.

Lavrov-Kerry mutabakatı ilk sonuçlarını da hemen vermeye başladı:

1. BM, Suriye’yle ilgili hazırladığı raporunda iki tarafı da suçladı!

2. Suriye Ulusal Koalisyonu SUKO Başkanı Muaz El Hatip’in önümüzdeki günlerde hem Washington’a hem de Moskova’ya gideceği açıklandı.

AKP’NİN KÜRDİSTAN BEKÇİLİĞİ

Tam bu süreçte PKK’nin Suriye kolu olan PYD ile Ahmet Davutoğlu’nun koordine ettiği Özgür Suriye Ordusu ÖSO arasında 11 maddelik bir anlaşmaya varılması ise dikkat çekici…

Zira AKP Hükümeti PYD’yi Esad’ın kartı olmakla suçluyor ve Esad-PKK bağı üzerinden Türk kamuoyu nezdinde Suriye politikası için meşruiyet arıyordu. Üstelik PYD ile ÖSO bir süredir başta Resulayn olmak üzere birkaç yerleşim merkezinde şiddetli çatışma da yaşadı. PYD bu süreçte ÖSO içindeki kimi grupların AKP yönlendirmesiyle kendisine saldırdığını açıkladı.

PYD ile ÖSO’nun tüm bunları bırakarak anlaşması ve iki yapının birlikte Kürt bölgesini savunmaya karar vermesi önemli. Anlaşma sonrası Aslı Aydıntaşbaş’a konuşan PYD lideri Salih Müslim iki kritik mesaj veriyor: 1. Kürt bölgesini artık ortak savunacağız. 2. Türkiye ile diyaloga hazırız. (Milliyet, 19 Şubat 2013)

PYD-ÖSO ANLAŞMASININ MİMARI ÖCALAN

Kuşkusuz bu sürecin esas mimarı Abdullah Öcalan’dır. Öcalan bu köşede daha önce de dikkat çektiğimiz şu mesajlarıyla, Suriye’de Erdoğan’a işbirliği önermişti:

Abdülkadir Selvi’nin belirttiğine göre Öcalan, PYD’ye şu mesajı gönderdi: “Diğer oluşumları tasfiye edin. Diğer grupları tasfiye etmek için gerekirse şiddet kullanın. Bunlara vereceğiniz (Esad) enerjiyi, Araplara verin.” (Yeni Şafak, 9 Ocak 2013)

Zaten Öcalan, kardeşi Mehmet Öcalan’a teslim ettiği “açlık grevlerini bitirin” talimatını içeren mektupta da PYD’ye mesaj göndermişti. Öcalan, “6 ili ele geçirmekle sorun çözülmez, hedefiniz demokratik özerklik olsun” demişti! (Hürriyet, 18 Kasım 2012)

PKK’NİN YAKIN KORUMASI: AKP

ABD’nin bir dış müdahaleyi olanaklı bulmadığı, Moskova’nın çözümüne mecbur kaldığı ve bu nedenle “diplomatik çözüm” konusunun fiiliyata geçtiği bir aşamada PKK ile ÖSO’nun “Kürt bölgelerini birlikte koruma” anlaşmasına varması, kuşkusuz bölge karşıtı bir gelişmedir.

Abdullah Öcalan’ın önceki gün görüştüğü kardeşi Mehmet Öcalan’la ilettiği yeni mesajı bu nedenle önemlidir: “Kürtlere, tüm Suriye’de yaşayan halklara söylüyorum, Kürtlerin yaşadığı yerlerde, ekmekten, sudan, yemekten önce, önümüzdeki günlerde olacak büyük şeyler için bunun önüne büyük bentler oluştursunlar. Bunun için büyük güçlerini bu bentlerde kursunlar, uyanık olsunlar. Suriye Kürtlerinin büyük bir zahmetle yaptığı serhıldanı, hürmet ve saygı ile selamlıyorum.” (ANF, 19 Şubat 2013)

Bu mesajdan ne anlamalıyız? Öcalan PYD’ye şu talimatı vermektedir aslında: “Şartlar Şam yönetiminin lehine gelişiyor. Esad yakında kuzeye doğru harekete geçecektir. 2 yıllık boşluktan yararlanarak hâkim hale geldiğiniz yerleşim merkezlerini ve kuzey Suriye’yi savunmaya hazır olun. Bu bölgeyi savunmak için Esad karşıtı tüm güçlerle birlikte hareket edin.”

Yani içeride “Diyarbakır’ı merkez yapma” ortaklığına soyunan AKP ile PKK, Suriye’nin kuzeyinde de artık açık işbirliğine geçmiştir.

Toplamda ilişkilerini şu şekilde tarif edebiliriz: Öcalan ve Barzani, kuzey Irak petrollerinin karşılığında AKP’yi “koruma” olarak tutmuştur!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
20 Şubat 2013

, , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

TAHRAN’DAN KÜRT KORİDORU’NA GEÇİT YOK

ABD’nin nihai hedefinin Basra’dan Doğu Akdeniz’e bir Kürt Koridoru açmak olduğunu, bunun yolunun da kuzey Irak’taki yapıyı, Suriye’nin kuzeyinden İskenderun’a taşımak olduğunu biliyoruz.

Nitekim AKP hükümeti de ABD’nin bu stratejisi gereği Şam yönetimini hedef almakta ve Bağdat’a karşı Erbil’le yakınlaşmaktadır. Erdoğan hükümetinin içeride Kürt Açılımı başlatması ve Öcalan’la müzakereye oturması da, bu bölgesel planın gereğidir.

ABD’NİN IRAK AÇIKLAMALARI

Peki, son haftalarda bu ana planda bir değişiklik mi oldu? Zira Washington’dan gelen açıklamalar, hem Ankara’yı Irak konusunda uyarır hem de AKP’nin hedef tahtasına oturttuğu Nuri El Maliki’yi destekler niteliktedir.

Örneğin Milliyet’ten Pınar Ersoy’un sorularını yanıtlayan ABD Başkanı Barrack Obama, Irak konusundaki soruyu es geçti. Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Victoria Nuland, Bağdat’ın onayı olmadan Kuzey Irak’tan petrol ihraç edilmesini desteklemediklerini ilan etti. Örneğin Akşam gazetesine konuşan ABD’li yetkili, iki tarafın kazandığı bir model yerine dört tarafın da (Ankara, Erbil, Bağdat ve Washington) kazandığı bir modeli desteklediklerini belirtti. Örneğin ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone, Türkiye’nin sadece Irak’ın kuzeyiyle değil, tümüyle ekonomik ilişkiye geçmesi gerektiğini savundu.  Örneğin Erbil’e gidecek Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın uçağının ABD’nin bilgisi dâhilinde Bağdat tarafından engellendiği ortaya çıktı.

ABD’NİN İRAN ENDİŞESİ

Bu açıklamalar ne anlama geliyor? ABD kendi stratejisinde bir değişikliğe mi gitti? Washington’un Ankara’ya uyarıları ne anlama geliyor?

Bizi yanıtlara götürecek “mesaj” Başbakan Erdoğan’ın yapacağı ABD ziyaretinin ön hazırlığı için geçen ay Washington’a giden Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’nun temaslarında var. Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’den dinleyelim: “Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu’na ABD temasları sırasında, ‘Enerji konusunda yaptıklarınızla (Kuzey Irak’la yapılan anlaşmalar) siz Maliki’yi İran’a itiyorsunuz’ diyorlar.” (Yeni Şafak, 22 Ocak 2013)

Bir başka ipucu da Mensur Akgün’den… TESEV’in “Ortadoğu’da Türkiye Algısı” raporunu sunmak için Washington’a giden Akgün’e ABD’li yetkililer, Türkiye’nin Kuzey Irak’la boru hattı inşasının hayata geçmesinden rahatsız olduklarını, Irak’ın parçalanmasını istemediklerini, çünkü İran’ın bölgedeki nüfuzunun daha da artmasından endişe ettiklerini belirtiyorlar. (Star, 16 Şubat 2013)

Mensur Akgün’ün temasları neticesinde vardığı değerlendirme şu: “ABD, Maliki’nin ancak Kürtlerin içinde yer aldığı bir siyasi yapıda dengelenebileceğine inanıyor.

TAHRAN: IRAK BÖLÜNEMEZ

ABD’nin haklı endişesini doğrulayan Tahran merkezli çok kritik birkaç gelişmeyi anımsayalım:

1. İran, Tahran-Bağdat-Şam hattını inşa etti. Öyle ki bu hat ABD’nin Kürt Koridoru’na karşı bölgenin koridoru oldu ve Türkiye’yi de güneyi boyunca kuşattı.

2. Tahran, Şam’a yapılacak müdahaleyi kendisine yapılmış sayacağını başta Ankara olmak üzere bölgedeki tüm aktörlere ilan etti.

3. İran, Irak’ın parçalanması ve kuzeyde bir Kürt devletinin kurulmasına izin vermeyeceğini ilan etti. Tahran’ın bu kararlı tavrı, Kuzey Irak’ın ikinci önemli aktörü olan Celal Talabani ve partisi KYB’de etkisini buldu. Irak Cumhurbaşkanı Talabani, Davutoğlu-Barzani yakınlaşması sürecinde Irak’ın birliğinden yana tutum aldı.

4. KYB Genel Sekreteri Kusret Resul ve yardımcısı Behram Salih geçen hafta Tahran’daydı. İran KYB yetkililerine bölgede istikrar istedikleri ve Erbil’in Bağdat’la ilişkisini sürdürmesi gerektiği mesajını verdi.

5. KYB Siyasi Bürosu yetkilisi Behram Mecidhan, Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin Kuzey Irak’a harekâtını İran’ın durdurduğunu açıkladı! Bu Tahran’ın Barzani’ye en sert ve somut mesajıydı!

BÖLGENİN ZAAFI: ANKARA’DAKİ BOP EŞBAŞKANLIĞI

Sonuç olarak Tahran, ABD’nin Kürt Koridoru planına karşı kararlılık sergiledi ve ABD’ye geri adımlar attırdı. Ekonomik krizle boğuşan, içe yönelen ve dışarıda Asya-Pasifik’i esas alacağını ilan eden Washington, bu süreçte Maliki’nin karşısında kazanacak bir seçenek olmadığı ve Suriye’ye de aktif müdahalede bulunamayacağı için Irak konusunda söylem değişikliğine geçti.

Ancak bu nihai hedefinden vazgeçtiği anlamına gelmiyor kuşkusuz. ABD’nin Türkiye üzerinden bölgede varlık göstermeyi sürdüreceği ve mümkün olduğu kadar Ankara ile Tahran’ı karşı karşıya getirerek mevzi arayacağı görülüyor.

Bölgenin bu olumlu konjonktürdeki en önemli dezavantajı ise Ankara’daki BOP Eşbaşkanlığı’dır maalesef!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Şubat 2013

, , , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

KÜRT KORİDORU ÇATIŞMASI

Batı’nın Basra Körfezi’nden Akdeniz’e uzanacak Kürt Koridoru hedefi, aynı zamanda Ortadoğu haritasının yeniden şekillenmesi demek! İşte bu eksende, Doğu ile Batı arasında kıran kırana bir mücadele yaşanıyor. Doğu’nun üstünlüğü ele geçirmesi ise Batı’nın içinde yarılmalara, ABD’de iç çarpışmaya ve ABD’nin bölgedeki kartlarının iç kuvvet mücadelesine dönüşüyor: New York-Tel Aviv cephesi, Obama-Biden-Kerry-Hagel dörtlüsünün Clinton-Petraeus ikilisini tasfiye etmesi üzerine harekete geçti:

9 Ocak 2013: PKK’li 3 kadına Paris’te Kürt Enformasyon Bürosu’nda suikast düzenlendi. PKK çevresine 2 yıl önce giren Ömer Güney, suikastın tetikçisi olduğu iddiasıyla tutuklandı.

MİT elemanı Murat Şahin, Ömer Güney’i tanıdığını açıkladı. Şahin, MİT’te amiri olan Teyze’nin kendisine daha önce Güney’in fotoğrafını gösterdiğini söyledi. Şahin, Devrimci Karargâh operasyonu sırasında tutuklanmış, MİT elemanı olduğu anlaşılınca serbest bırakılmıştı.

Bir iddiaya göre öldürülen kadınlardan PKK kurucusu da olan Sakine Cansız, bir süre önce Milano’da önemli bir dosyaya erişmişti. Dosya, PKK’ye yardım edenlerin listesiydi ve paravan örgütlerin hangi ülke istihbaratına ait olduğu da o dünya tarafından biliniyordu. Brüksel oldukça rahatsızdı. İddiaya göre Cansız Köln’de MİT’le iki kez görüştü ve bu dosyanın pazarlığını yaptı. Ancak MİT dosyayı alabildi mi, bilinmiyor.

16 Ocak 2013: Ded Hasan isimli Kürt asıllı Rus mafya lideri, Moskova’da bir restoran çıkışında suikasta uğradı. Olayın arkasında, halen İspanya’da cezaevinde tutuklu olan Şakro lakaplı Rus mafyası Zahariy Kalaşov’un olduğu açıklandı. Rusya İçişleri Bakanlığı yetkilileri, Ded Hasan’ın PKK’ye silah temin eden isimlerin başında geldiğini duyurdu.

26 Ocak 2013: MİT, CIA’nın verdiği istihbaratla, Ankara’da bir otelde Süleyman M.’ye operasyon yaptı. CIA’nın istihbaratına göre Süleyman M. El Kaide’nin Pakistan’da öldürülen lideri Usame Bin Ladin’in damadıydı ve 11 Eylül 2001 olaylarından sonra İran’da bir kampta saklanmıştı. Tahran yönetimi çıkmaya zorlayınca, sahte Suudi Arabistan pasaportuyla Ankara’ya giriş yapmıştı.

Haber, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne canlı bombayla saldırı düzenlendiği gün Milliyet’in sürmanşetindeydi. Büyükelçilik önünden CNNTürk’ün canlı yayınına katılan Fikret Bila, Bin Ladin’in damadına operasyonun aslında beş gün önce yapıldığını açıklıyordu.

28 Ocak 2013: Suriye’den gelebilecek füzelere karşı olduğu iddia edilen NATO Patriot bataryaları, İncirlik Üssü’nü ve Kürecik Radarını koruyacak şekilde yerleştirilmeye başlandı ve ilk batarya faaliyete hazır hale geldi.

31 Ocak 2013: İsrail, Şam’ı vurdu. Bir iddiaya göre İsrail’in vurduğu hedef İran’ın Devrim Muhafızlarının karargâhıydı, diğer iddiaya göre ise Rus üssüydü.

Şam yönetiminin üstünlüğü tamamen ele geçirdiği, Suriye Ordusu’nun kuzeye doğru taarruza başladığı, Beşşar Esad’ın hemen her gün kamuoyunun önüne çıkarak Suriye halkına büyük moral verdiği ve Suriye muhalefetinin çatı örgütü olan SUKO’nun Başkanı El Hatip’in Şam yönetimiyle diyaloga hazır olduklarını açıkladığı bir sırada İsrail’in Şam’ı vurması ve ülkenin güneyi için tehdit oluşturması, en çok Gül-Davutoğlu cephesine yaradı. Nitekim Erdoğan, İran’ı İsrail’i kışkırtmakla suçladı!

1 Şubat 2013: ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’ne canlı bomba saldırısı oldu. Eylemi DHKP-C üstlendi! Saldırgan DHKP-C’nin Ahmet Necdet Sezer affıyla salıverilen Ecevit Şanlı isimli bir militanıydı! Ulusalcı isimli saldırgan, laik cumhurbaşkanı tarafından affedilmiş ve bir sol örgüt adına eylem yapmıştı!

Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatlar, 18 Ocak 2013’te, DHKP-C’yle ilişkili oldukları iddiasıyla gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. Yani Ecevit Şanlı’nın saldırısı, istihbarat dünyasını için değil ama genel kamuoyu açısından olağandı!

2 Şubat 2013: Münih Güvenlik Konferansı sırasında Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile SUKO Başkanı El Hatip’le baş başa ve ilk defa görüştü! ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, görüşmenin baş başa olması yerine, kendisiyle birlikte BM Özel Temsilcisi Lahdar Brahimi’nin de katılacağı bir dörtlü zirveye çevrilmesi için uğraştı ama Moskova’nın engelini aşamadı.

Öte yandan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Minih’te, İran’la doğrudan görüşmelere açık olduklarını da ilan ediyordu.

3 Şubat 2013: Kerkük Emniyet Müdürlüğü’ne intihar eylemi düzenlendi. 33 kişi öldü, 70 kişi yaralandı. Irak’ın düğümü olan Kerkük, Barzani’ye göre Kürdistan’ın kalbiydi; çünkü petrol yatağının tam üzerinde… Barzani’nin nüfus yığdığı Kerkük’ün statüsü için gereken referandum yıllardır yapılamıyor. Ahmet Davutoğlu geçen yıl Kerkük’ü Bağdat’tan izinsiz ziyaret etmiş ve tepki görmüştü. Türkmenler ise, Kerkük’ün Ankara-Erbil ittifakı için Barzani’ye peşkeş çekilmesine itiraz ediyor ve Irak Başbakanı Nuri El Maliki’yi destekliyor.

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
4 Şubat 2013

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ORTADOĞU AKP’YE BÜYÜK GELDİ!

Merkezinde “Kürt Koridoru” olan Irak ve Suriye konuları AKP hükümeti ile 2. Obama yönetimi arasındaki en önemli konu olarak ağırlık kazanıyor.

Bu nedenle önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ardından da Başbakan Erdoğan Washington’a gitmeye hazırlanıyor. Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu da bu ziyaretlerin ön hazırlığı olarak ABD’deydi…

Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, “ABD ile Türkiye, Maliki’nin nasıl gönderileceği üzerinde çalışıyor” diyerek, Sinirlioğlu’nun ziyaretinde konuşulanları dün okurlarıyla paylaştı. Önemli…

ABD’NİN AKP’YE IRAK MESAJI

Selvi’nin belirttiğine göre Türkiye’nin önerisi şu: Maliki’nin Meclis’te gensoru ile düşürülmesi ve seçimler. Ancak Sinirlioğlu’nun temaslarında, ABD’nin bu formüle yeşil ışık yaktığına dair bir sinyal oluşmamış!

Peki, ABD Sinirlioğlu’na ne mesaj vermiş?

1. Türkiye’nin önerisi Maliki sorununu çözmüyor.

2. Biz de bir öneri geliştiremedik.

3. Enerji konusunda yaptıklarınızla (Kuzey Irak’la yapılan anlaşmalar) siz Maliki’yi İran’a itiyorsunuz.

ABD’nin bu üç mesajına bakılırsa ABD, Irak’ta da AKP’nin istediği boyutta “aktif” olamayacak. Tıpkı Suriye’de olamadığı gibi…

Yalnız bunu Washington’un tercihi olarak değil, zorunluluğu olarak okuduğumuzu özellikle belirtmeliyim. Ve pragmatist Washington, Maliki dışında gerçekleşebilir bir seçenek görmediği müddetçe, bu politikasını değiştiremeyecek!

DAVUTOĞLU’NUN DÖRT YENİLGİSİ

AKP Hükümeti önce Maliki’nin başbakan olmasını engellemeye çalıştı, İyad Allavi’yi destekledi. Öyle ki, Cengiz Çandar’dan öğrendiğimize göre Allavi’nin El Irakiye listesi bizzat Davutoğlu’nun evinde hazırlandı! (Bunun uluslararası hukuktaki yeri ayrıca incelenmelidir!)

Ancak AKP Hükümeti amacına ulaşamadı. Davutoğlu daha sonra Allavi-Haşimi-Nuceyfi üçlüsüne dayanarak Maliki’ye darbeye soyundu. Yine kazanamadı!

AKP Hükümeti üçüncü olarak Erbil’le ittifak ederek hedefe yöneldi. Ancak bu kez de Cumhurbaşkanı Talabani’nin engeliyle karşılaştı. Talabani Barzani’yi değil, Maliki’yi, yani Irak’ın birliğini savununca, Davutoğlu’nun hevesi üçüncü defa kursağında kalmış oldu!

Şimdi dördüncü sefere ve bu kez ABD’yle birlikte açık operasyona hazırlanıyor!

Ancak ABD hem Irak’ta hem de Suriye’de aynı mesajı veriyor ve Türkiye’ye sadece “destek” verebileceğini, bizzat müdahaleye girişemeyeceğini söylüyor.

Aaron David Miller’in AKP Hükümeti’ne Suriye için verdiği şu iki mesajı, önemi nedeniyle yeniden anımsatalım:

1. Suriye için önce kendi kamuoyunu ikna et!

2. Madem çok isteklisin, sınıra neden asker yığmıyorsun?

AKP YALNIZ KALDI

AKP Hükümeti’nin, bir ABD projesi olarak, Kürtlere (Barzani, Talabani, Öcalan) dayanması ve “yeni Ortadoğu” haritası çizmeye soyunması hem Suriye’de, hem de Irak’ta kayaya çarptı.

Sadece Irak Türkmenlerinin karşı çıkması ya da KYB ve Talabani’nin Irak’ın birliğinden yana tutum alması nedeniyle değil elbette… Asıl olarak ABD’nin süren güç kaybı nedeniyle!

Irak’ın KDP’li Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin Esad karşıtı Arap liderleri uyarması ve “Irak’ın Suriye’deki olaylar, Suriye yönetimi ve gücü hakkındaki beklentileri doğru çıktı” demesi, ABD’nin güç kaybını göstermesi ve bölgedeki yeni güç dağılımını resmetmesi bakımından önemli.

Öyle ki, “Kürt Koridoru” planının sahibi olan ABD, kendi planının hayata geçebilmesi için Erdoğan’ın söylemiyle “aktif” tutum alamıyor!

Planı sıcak para ihtiyacına ve iktidarının sürmesine dayanak görerek hararetle sahiplenen AKP ise tek başına ortada kalıyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
23 Ocak 2013

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

IRAK’IN GELECEĞİ

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, “Suriye’den bile daha önemli” dediği Irak’taki gelişmeler, hem Türkiye’nin hem de bölgenin geleceğini yakından ilgilendiriyor. Sorun Irak’ın parçalanacağı mı, yoksa birliğini daha da pekiştirerek sürdüreceği mi? Yanıt Ortadoğu haritasına yansıyacak!

Irak bu temelde, birbiriyle ilintili şu dört önemli sorunu aşmaya çalışıyor:

1. AKP Hükümeti’nin Bağdat’a rağmen Erbil’le yaptığı petrol sevkiyatı anlaşması ile Ankara-Erbil ilişkileri bir üst seviyeye çıkarak, Irak’ın toprak bütünlüğünü ve siyasal birliğini tehdit eder hale geldi.

2. Irak Ordusu ile Kürt Bölge Yönetimi’ne bağlı Peşmergeler arasındaki “görev sahası” sorunu sürüyor.

3. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin sağlık durumu…

4. Irak Başbakanı Nuri El Maliki’ye karşı düzenlenen darbe girişimleri…

Peki, bu dört sorunla ilgili son durum nedir? İnceleyelim:

ABD, MALİKŞ’Yİ KARŞISINA ALAMIYOR

1. Türkiye ile Barzanistan arasındaki ilişkinin nereye evrileceği, hem iki ülkenin iç dinamiklerine hem de İran başta olmak üzere bölge ülkeleriyle ABD’ye bağlı.

Ekonomik krizle boğuşan ve Ortadoğu’daki “ilgi alanlarını” müttefiklerine bırakarak Asya-Pasifik merkezli bir stratejiye yönelen ABD, Irak Başbakanı Nuri El Maliki’yi karşısına alamıyor. Çünkü bölge ülkelerinin de desteğiyle Irak’ın birliği için önemli adımlar atan Maliki, şu anda alternatifsiz. Washington bu nedenle mevcutla ilişkiyi, benimsemese de sürdürmek durumunda…

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın “Bağdat’ın onayı olmadan Irak’ın herhangi bir kesiminden petrol ihracatını desteklemiyoruz” demesi, işte bu zorunluluk nedeniyleydi.

2. Maliki’nin Irak’ın kuzeyi için kurduğu Dicle Ordusu ile Kürt Bölge Yönetimi Peşmergeleri arasında yaşanan sorunların çözümü ve “görev sahasının” belirlenmesi amacıyla yapılan toplantıların sonuncusundan da bir çözüm çıkmadı. Taraflar önümüzdeki Pazar günü yeniden toplanacaklar.

Bağdat ile Erbil’i silahlı olarak da karşı karşıya getiren konuların başında kuşkusuz Kerkük geliyor. 2005’ten beri Kerkük’ün nüfus yapısını göç yoluyla lehine çeviren Barzani için durum tersine dönmeye başladı. Hem Dicle Ordusu’nun varlığı hem de AKP’ye rağmen Şii Türkmenlerin Araplarla Kerkük için ittifak kurması, Barzani’nin “Kerkük Kürdistan’ın kalbidir” hedefini zora sokuyor.

Son olarak Kerkük’teki Arapların oluşturduğu Siyasi Konsey, “Türkiye Kerkük’ün Kürdistan bölgesine bağlanmasına olur verdiği” için, Arap Birliği’nden konuya müdahale etmesini istedi.

KDP’YE KARŞI KÜRT İTTİFAKI

3.  Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin sağlık durumu, hem Irak’taki dengeler açısından, hem de Kürt Bölge Yönetimi’nin geleceği açısından oldukça önemli. Barzani’nin AKP’ye dayanarak bağımsızlık sinyalleri verdiği son süreçte, Talabani’nin Irak’ın bütünlüğünden yana tutum alması ülkenin geleceği bakımından kritik değerde.

Bu nedenle Talabani’den sonra Irak Cumhurbaşkanı’nın hem kim olacağı, hem de hangi kesimden olacağı, büyük önem kazandı.

Tabi bir de Kürt Bölge Başkanlığı sorunu var. Hafta sonu Goran Hareketi ile Kürt-İslam partileri bir araya geldi ve bazı KYB parlamenterlerinin de desteğini alarak,  Kürt Bölge Başkanlığı seçiminin parlamento yoluyla yapılması için 52 milletvekili imzalı bir taslak hazırladı.

15 maddeli taslağın en dikkat çeken maddesine göre, adaylar, Kürtlere ve Kürt Bölgesine karşı terörist faaliyetlerde bulunmamış olmalı!

4. Irak Başbakanı Nuri El Maliki, bugüne kadar kendisine düzenlenen darbe girişimlerini atlattı ve parlamento içinden imza toplanarak düşürülme çalışmalarını boşa çıkardı. Şimdi birleşen karşıtları, Maliki’yi Cuma eylemleriyle yıpratmaya çalışıyorlar ancak bir aydır sürdürülen eylemler, etkili olacak kadar kitleselleşemedi. Tersine Maliki, karşıtlarının bir bölümünü tarafsızlaştırmayı başardı.

Sonuç olarak şartlar bölgenin lehine gelişiyor; zaman Maliki ile Irak’ın birliği için akıyor…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
15 Ocak 2013

, , , , , , ,

Yorum bırakın

DAVUTOĞLU KİMİN BAKANI?

Kerküklü Arapların oluşturduğu Siyasi Konsey, “Türkiye Kerkük’ün Kürdistan bölgesine bağlanmasına olur verdiği” için, Arap Birliği’nden konuya müdahale etmesini istedi.

Bu durum 40 yıllık devlet politikasının AKP yönetimince nasıl ters yüz edildiğinin göstergesidir. AKP dönemine kadar Türk devleti, kimi zaman Barzani’yi Bağdat’ın otoritesinden çıkmaması için zorlayarak, kimi zaman doğrudan Bağdat’la ittifak temelinde Barzani’yi sıkıştırarak “Irak’ın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini” savunuyordu. Ankara biliyordu ki, Irak’ın bölünmesi, Türkiye’nin de bölünmesidir.

Kerkük ise tüm bu denklemlerin düğüm noktasıydı.

AKP Hükümeti’nin Maliki karşıtlığı da işte bu strateji değişikliği nedeniyleydi. Çünkü Maliki, Irak’ın birliğini savunuyordu!

MALİKİ KARŞITI LİSTE ANKARA’DA HAZIRLANMIŞ

Cengiz Çandar’ın “Mezopotamya Ekspresi” isimli son kitabında, AKP hükümetinin bu yeni strateji nedeniyle Irak’ın içişlerine nasıl da müdahale ettiğinin belgeleri var. Aktaralım:

Ahmet Davutoğlu, 1 Mayıs 2010’da bakanlığının birinci yıldönümü münasebetiyle Oxford’a bir konferans vermeye gider. Özel uçağına, yolda “beyin fırtınası” yapmak üzere bazı gazeteci, yazar ve düşünce adamlarını da davet eder. Çandar da ekiptedir.

Konu Irak’ta 1,5 ay önce sonuçlanan seçimlere ve bir türlü kurulamayan hükümete gelir. Davutoğlu, uluslararası skandal anlamına gelen şu açıklamayı yapar: “El-Irakiyye listesi benim evimde kuruldu. İranlılar bize verdikleri sözü tutmamıştı. Bunun üzerine, İyad Allavi’yi çağırdım. O gece, Amman’daki Sünni direnişçilerle de telefon teması kurdum. Bir araya gelmesi mümkün olmayan kişileri bizden başka kimse bir araya getiremezdi. Allavi’den Usame el-Nuceyfi’ye, Tarık el-Haşimi’ye kadar herkesi el-Irakiyye listesinde ben bir araya getirdim.

Davutoğlu, bu anlattıklarına bir parça meşruiyet katmak amacıyla olsa gerek, şunları da ekler: “El-Irakiyye’nin Amerika’nın listesi olduğu doğru değildir. Liste, benim evimde kuruldu. Amerikalılar sonradan, arkadan geldiler.”

Davutoğlu, sonra Cengiz Çandar’a döner ve bugün Talabani’nin Irak’ın birliği cephesinde neden yer aldığının da izlerini taşıyan şu cümleyi kurar: “Talabani, Iraklılarla fazla oynaşıyor. Gerçi kendisiyle görüşeceğiz ama bunu siz de kendisine söyleyin. Cumhurbaşkanlığına bir Sünni Arap’ın gelmesini destekleyeceğiz.

BAĞDAT-TAHRAN İTTİFAKI KAZANDI

Gerçekten de o dönem Ankara Irak’ta cumhurbaşkanlığı için Tarık el-Haşimi’yi, başbakanlık için de İyad Allavi’yi açıkça desteklemişti. Davutoğlu bu isteğini gerçekleştiremeyince B planını devreye soktu ve Allavi’nin cumhurbaşkanlığı ve Adil Abdülmehdi’nin başbakanlığı için bastırdı. Davutoğlu, Talabani’nin Cumhurbaşkanlığı’nı da Barzani üzerinden engelleyebileceğini hesaplıyordu.

Ancak Ankara’nın (ve de Washington’un) istediği değil, Bağdat ile Tahran’ın istediği oldu. Talabani Cumhurbaşkanı, Maliki Başbakan, Nuceyfi de Meclis başkanı oldu. Bu sonuçla Atlantik cephesi Irak seçimlerinde 2-1 yenilmiş oluyordu.

TÜRKİYE’NİN DEĞİL ABD’NİN POLİTİKASI

Ahmet Davutoğlu’nun Washington adına yürüttüğü bu faaliyetleri sanki kendisininkiymiş gibi sunması, kuşkusuz kişiliğiyle de ilgilidir ancak esas olarak anti-Amerikancı dalgayı aşabilmek adına olduğu anlaşılıyor..

Nitekim Çandar şöyle diyor: “Ahmet Davutoğlu’nun bana ‘Türkiye’nin dış politikası’ olarak anlatmış olduklarının, aynı zamanda ABD politikası olduğunu, 22 Eylül 2012’de New York Times gazetesinde yayımlanan bir haber sayesinde öğrenmiş oldum.

Çandar, Michael Gordon imzalı o haberi de özetlemiş. İnsan ne diyeceğini şaşırıyor! Pes demekle yetinelim!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
6 Ocak 2012

, , , , , , , , ,

Yorum bırakın

‘KÜRT KORİDORU’ AÇILIMI

AKP’nin Yeni Kürt Açılımı’nın yine Kürt yurttaşlarımızla doğrudan bir ilgisi yok. Erdoğan bir yandan Washington’un verdiği esas görev için, bir yandan da Türk tipi Başkanlık sistemi öncesi ayağına dolanacak en önemli konu olduğu için yeniden Kürt Açılımı başlattı.

2009’daki Kürt Açılımı da aslında Kuzey Irak açılımıydı ve ABD Başkanı Barrack Obama’nın TBMM’deki konuşmasında “Kürt sorununu çözün” talimatı vermesi üzerine başlatılmıştı. Irak’tan çekilmeye hazırlanan ABD’nin alt işleri öyle gerektiriyordu. Türkiye kendi Kürt sorunu varken Kuzey Irak’ı himaye etmekte zorlanabilirdi.

Ya bugün?

Yeni Kürt Açılımı, bugün de Kürt Koridoru Açılımı’dır!

Kürt Koridoru ise Irak’ın kuzeyindeki yapıyı, Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açma işidir.

PARÇA PARÇA KÜRDİSTAN

Bakın ABD’nin Kürt planlarında kilit rol alan isimlerden Henri Barkey, The American Interest’de yayımlanan ve “Suriye krizi ve Irak’ın geleceği” başlığı taşıyan uzun makalesinde ne diyor:

Suriyeli Kürtler Esad sonrasında Irak Bölgesel Kürt Yönetimine benzer şekilde kayda değer bir özerklik kazandıkları takdirde iki Kürt bölgesi bir miktar öz yönetime sahip olacaklar ve şüphe yok ki bir yere kadar eşgüdüm halinde hareket edeceklerdir. Türkiye ve İran üzerindeki özendirici etkisini kuşatıp sınırlandırmak güç olacak. Türkiyeli Kürtler, merkezi yönetim gücünün Türkiye’deki tüm bölgelere dağıtılmasını çoktan talep ettiler. Uzun zamandır uykuda olan İranlı Kürt oluşumlar da uykudan kalkma işaretleri veriyorlar.

Barkey ABD’nin nihai hedefini açıkça sergilemiş. Ancak Batı Asya, artık ABD’nin planlarını kolayca gerçekleştireceği bir zemin değil!

Öyle ki, hem ABD’nin stratejik ve taktik araçları içinde kırılmalar ortaya çıkıyor hem de kimi aktörüler bölge kuvvetlerine doğru meylediyor.

KYB’DEN ‘ERDOĞAN TUZAĞI’ UYARISI

Yeni Kürt Açılımı’nın kodları biraz da bu değişimde gizli…

Son günlerde iyice belirginleşen bu değişiklikler, iki önemli açıklamaya yansıdı:

1. Celal Talabani’nin partisi KYB’nin Merkez Komitesi Genel Sekreteri Adil Murad, “Türk tuzağına düşmemek için Maliki’yle diyalog şart” uyarısı yapıyor. Murad, hamlelerinde ötürü Tayyip Erdoğan’ı eskinin İran şahına benzetiyor ve uyarıyor: “Yine ihanete uğramamak için uyanık olmalıyız.”

Adil Murad’ın açıklamaları, Irak’ın bütünlüğünden yana konumlanma işaretleri veren Talabani’nin pozisyonunu daha da netleştiriyor.

‘MALİKİ-BARZANİ DİYALOGU ŞART’

2. Irak parlamentosunun Kürt milletvekillerinden Mahmud Osman’ın şu dört mesajı, Kürt eksenli gelişmelerle ilgili tarafların pozisyonunu anlamamızı sağlıyor:

Mahmud Osman öncelikle Suriye sınırını kapatan Barzani’yi uyarıyor: “Saddam zulmünden kaçarken ne Türkiye, ne İran ve ne de Suriye kapılarını kapatmamıştı. Bu devletler sınırlarını Kürtlere kapatmazken, Kürdün Kürde sınırını kapatması doğru değil.”

Osman, ABD’yi de eleştiriyor: “ABD güçleri daha Irak’tayken yapıcı bir tavır sergilemediler, bu yüzden onlardan bir şey beklemek saflık olur. Irak’ın iç sorunları pek umurlarında değil.”

Mahmud Osman, “Başbakan Erdoğan’ın Kürt sorunu çözme gibi bir niyeti de yok. Söyledikleri kandırmacadır.” diyor.

Osman, Bağdat ile Erbil arasındaki sorun için de “her iki taraf da bu tablodan sorumludur” diyor ve ekliyor: “Umarım 2013 yılında bu durum değişir, her iki yönetim de diyalog yoluyla anlaşmazlıklarını giderir. Kriz askeri değil, siyasidir, bu yüzden de siyasilerin konuyu ciddi ele alması gerekir.”

YENİ SÜREÇ

Dolayısıyla ABD’nin “Büyük Kürdistan” planları içinde rol alan kuvvetlerin, bölgesel güçlerin inisiyatif kazanmasıyla birlikte “kararsız” davranabileceği, bölge kuvvetlerine meyledebileceği ve hatta bölünmeler yaşayabileceği bir sürece girmiş bulunuyoruz.

Yani şartlar AKP için 2009’dan daha da zordur!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
3 Ocak 2013

, , , , , , , , , ,

1 Yorum

ÇİNLİ PROFESÖRÜN TÜRK AMİRALE 2 SORUSU

Emekli Oramiral Salim Dervişoğlu başkanlığındaki 7 kişilik BİLGESAM heyeti, Çin ziyaretiyle ilgili raporunu yayımladı. Oldukça önemli verilerin yer aldığı bu raporu Aydınlık okurları için inceleyeceğiz.

Raporda yer aldığına göre BİLGESAM heyetinin programının ilk gününde Prof. Dr. Pan Guang başkanlığındaki Çinli akademisyenlerle toplantı vardı.

Prof. Pan Türkiye’yi iyi bilen bir isim. Şanghay Sosyal Bilimler Akademisi öğretim üyesi olan Prof. Pan, aynı zamanda Çin’in Medeniyetler İttifakı nezdindeki temsilcisi. İttifakın Türkiye’deki toplantılarına katılan Prof. Pan, önemli isimlerle temaslarda bulunmuş.

Prof. Pan Guang, hem Çin’in genel Ortadoğu politikası hakkında, hem de tek tek Ortadoğu ülkeleriyle ilişkileri hakkında BİLGESAM heyetine kapsamlı bilgiler vermiş. Çin’in Ortadoğu politikasını anlamamızı sağlayacak bu verileri, sizlerle yarın paylaşacağız. Bugün Prof. Dr. Pan Guang’ın ülkemizi ilgilendiren çok kritik 2 sorusuna mercek tutacağız.

ABD, TÜRKİYE’NİN SURİYE’YE MÜDAHALESİNİ İSTİYOR

Prof. Pan’ın dikkat çeken ilk sorusu Türkiye’nin Suriye’ye müdahale olasılığıyla ilgili.

Prof. Pan, yakın zaman önce ABD’de bulunduğunu, temas ettiği bazı kişilerin ABD’nin Suriye’ye askeri müdahalede bulunmayacağını, bunu Türkiye’nin yapması gerektiğini düşündüklerini nakletmiş ve böyle bir şeyin olup olmayacağını sormuş.

Prof. Pan’ın sorusuna yanıt veren emekli Oramiral Salim Dervişoğlu, Türkiye’nin komşusundaki bu krizden şüphesiz çok rahatsız olduğunu ancak gerek halkın çoğunluğunun gerekse hükümetin böyle bir hareket tarzını uygun görmediğini belirtmiş.

ABD’nin Suriye’ye bizzat saldırmayacağı ve bunu Türkiye’den beklediği bilgisi, Aydınlık okurları açısından yeni olmasa da, Çin-ABD temaslarında bile gündeme gelmiş olması anlamlı.

ÇİN’İN BÖLGEDE KÜRT İTTİFAKI UYARISI

Prof. Pan’ın ikinci sorusu çok daha önemli. Pan Guang ileride Suriye muhalefeti içindeki Kürtlerin kuzey Irak’taki Kürtlerle ittifak halinde Türkiye’ye karşı bir harekete girişmesi durumunda Türkiye’nin nasıl hareket edeceğini sormuş.

Emekli Oramiral Salim Dervişoğlu, böyle bir senaryonun gerçekçi ve muhtemel olmadığını, çünkü Türkiye’nin kuzey Irak’la ilişkilerinin gayet iyi olduğunu ve Kürt kökenli Suriyelilerin de hem nüfus bakımından az hem de ülkede dağınık biçimde yerleşik olduğunu savunmuş. Dervişoğlu, Suriye Kürtleri içinde PKK’ye sempati duyan ve PYD mensubu olan azınlık bir gruba karşılık çoğunluğun Türkiye’ye yakın olduğunu ve PKK’ye soğuk baktığını belirtmiş, bu nedenle böyle bir senaryoyu olası görmediğini vurgulamış.

Soru ve yanıta bakılırsa Çinli Prof. Dr. Pan Guang, konuya emekli Oramiral Salim Dervişoğlu’na nazaran daha “Türkiye’nin güvenliği” merkezli bakıyor.

Bir kere Dervişoğlu’nun PYD’nin Suriye Kürtleri içindeki ağırlığına dair verdiği bilgi gerçeği yansıtmamaktadır.

İkincisi Ankara-Erbil ilişkilerinin bugün iyi olmasına göre genellemede bulunmak gerçekçi değildir zira bu iyi hal sadece son iki seneye ve AKP’nin ABD adına yürüttüğü Kürt Açılımı’na endekslidir.

Üçüncüsü Irak Kürtleri ile Suriye Kürtlerinin birlikte hareket etmeyeceğini düşünmek, sadece temennidir! Barzani’nin Temmuz’da Suriye Kürtlerini Kürt Yüksek Konseyi’nde birleştirmesi, KDP’ye bağlı Suriye Kürt partileri ile PYD arasında Erbil mutabakatı kurması, Suriyeli Kürtlere Irak’ın kuzeyinde askeri eğitim vermesi gibi somut olgular ortadayken Salim Dervişoğlu’nun Prof. Pan’ın dikkat çektiği tehlikeyi olası görmemesi “yığınakta hata”dır.

Yarın Çin’in Ortadoğu politikalarını ele alacağız…

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
30 Aralık 2012

, , , , , ,

Yorum bırakın

ABD’NİN ‘KÜRT KORİDORU’ HAMLELERİ

Cengiz Çandar’ın, “Meğer AKP’nin 2010’daki Irak politikası, aslında ABD’nin politikasıymış” demesi, kuşkusuz bir keşif ve bilinçlerde sıçrama değil fakat ABD içi hesaplaşma ile ABD-İsrail çelişmesinin neticesidir. Yoksa AKP’nin taşeronluğunu en iyi Çandar, üstelik yerinden bilmektedir. Nitekim AKP’nin Suriye’de de ABD taşeronluğu yaptığını bir vesileyle dile getirmişti daha önce.

Bu girişi bölgedeki tüm çarpışmaların “Kürt Koridoru” eksenli olduğunu belirtmek için yaptık. Suriye konusu da, Irak konusu da, Bağdat ile Erbil’in mücadelesi de, Ankara ile Bağdat’ın karşı karşıya gelmesi de, AKP’nin Kürt hamiliğine soyunması da, Türk topraklarına Patriot yerleştirilmesi de doğrudan ABD’nin “Kürt Koridoru” planıyla ilgilidir.

Çünkü ABD’nin bu bölgedeki 60 yıllık ama esas olarak son 20 yıllık ana hedefinin, ikinci bir İsrail işlevi taşıyacak ve kopardığı topraklarla bölge ülkelerini parçalayacak bir “Kukla Devlet” olduğunu Washington’un resmi belgelerine dayanarak biliyoruz.

ABD bu stratejisi gereği, kartı olan Kürt aktörlerini sürekli büyütmeye yönelik taktikler uyguluyor. ABD 1991’den beri PKK, Barzani ve Talabani’yi büyütüyor; hem de toplamda bu sıralamayla…

ABD’nin son dönemdeki kimi taktik hamlelerinin de, “Kürt Koridoru” atağı için PKK’yi büyütmek ve örgüte alan açmak hedefli olduğu anlaşılıyor. İnceleyelim:

NEDEN SUK YERİNE SUKO?

1. ABD, Türkiye merkezli Suriye Ulusal Konseyi SUK’un yeterli olmadığını belirterek, Katar merkezli Suriye Ulusal Koalisyonu SUKO’yu kurdu bildiğiniz gibi geçen ay.

PYD lideri Salih Müslim, Radikal’den Fehim Taştekin’e, ABD’nin SUK yerine neden SUKO’yu inşa ettiğini açıklıyor: “SUK, SUKO olunca, Türkiye’nin kontrolünden çıkmış oldu. Şimdi bizi dâhil etme konusunda daha esnekler.

2.  El Nusra cephesi, Suriye’nin kuzeyinde son dönemde PYD’ye karşı ciddi saldırılar yaptı. PYD ve PKK, El Nusra’nın Türkiye’nin (hatta TSK’nin) kontrolünde olduğunu, Ankara’nın El Nusra’yı üstlerine sürdüğünü iddia etti.

Yanıt Ankara yerine Washington’dan geldi. ABD, El Nusra cephesini “terör örgütleri listesine” dâhil etti!

PATRİOTLAR ‘KÜRT KORİDORU’ İÇİN

3. Patriotların Adana, Maraş ve Antep’e konuşlandırılacağı ilan edildi. Suriye’den gelecek füzelere karşı olduğu söylenen Patriotların sınırdan 100 km geriye yerleştirilmesi, asıl niyetin başka olduğunu ortaya koydu. Zira Patriotların füzelere karşı menzili 20 km.

Türk Atlantik Konseyi’nin Antalya’da düzenlediği Güvenlik ve İşbirliği Konferansı’nda Zeynep Gürcanlı’nın sorularını yanıtlayan emekli Büyükelçi Yusuf Buluç’un saptaması, Patriotların ana hedefini anlamamız bakımından önemli: “Patriotlar, Türkiye halkı için değil, Türkiye’deki tesisleri korumak için yerleştiriliyor. Aksi halde, bölge halkına da gaz maskesi dağıtılırdı.”

Demek ABD ve NATO Patriotlarla Adana’daki İncirlik Üssü’nü, Diyarbakır’daki Pirinçlik Üssü’nü ve Malatya’daki Kürecik Radarı’nı korumayı planlıyor. (Bu arada, 1997’de kapatılan Pirinçlik Üssü’nün geçen yıl yeniden faaliyete açılmasının “Kürt Koridoru” ile ilgili olduğunu belirtelim.)

Son olarak Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da, Patriotların Suriye için değil, İran için yerleştirileceğini söyledi.

Hepsi birleştirildiğinde korunacak ana hedefin “Kürt Koridoru”, bu hedefi besleyen alt hedefin de İsrail’in güvenliği olduğu anlaşılıyor! Kaldı ki, Irak’ın kuzeyinin Barzanistan’a dönüşmesinde Çekiç Güç ve İncirlik Üssü’nin nasıl bir rol oynadığına dair önemli bir deneyime sahibiz.

DERİN PATRİOT

Bir de işin “Derin Patriot” kısmı var elbette. Dün kısmen değinmiştik. ABD Patirotlarla ve İzmir’i kara karargâhı yapma kararıyla NATO’ya faaliyet alanı yaratıyor ve Türkiye’yi bu faaliyetin merkezi haline getiriyor. Böylece Türkiye NATO üzerinden bir daha Atlantik’e çıpalanıyor!

Patriot konusu gündeme ilk geldiğinde Erdoğan’ın haberinin olmadığını fakat sonra savunmaya mecbur kaldığını yazmıştık. Son olarak bir NATO görevlisinin “Patriotları Türkiye istemedi, biz önerdik” demesi, “Derin Patriot” konusuna noktayı koyuyor!

5. AKP’nin Öcalan Açılımı başlatması ve Erdoğan’ın açılımın ayrıntılarını netleştirmek üzere Washington’a gidecek olması da “Kürt Koridoru” ile doğrudan ilgilidir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Aralık 2012

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın