Posts Tagged Kürt Açılımı
Açılımın üç sorunu
Posted by Mehmet Ali Güller in Cumhuriyet Gazetesi, Politika Yazıları on 17/10/2024
Ankara kulislerinde en çok tartışılan konu: MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM’lilere uzattığı el, yeni bir çözüm sürecine dönüşür mü?
Biz bu soruya, açılımın üç sorununu tartışarak katkı koymaya çalışalım.
1. Kürt sorununa mı çözüm?
Soru şu: Erdoğan Kürt sorununu çözmek için mi yeniden açılım yapıyor, yoksa iktidarını/başkanlığını sürdürebilmek için mi?
Bunu şu nedenle soruyoruz: Erdoğan Türkiye’de Kürt sorunu olmadığını da söyledi, olduğunu da… Olduğunu söylediğinde açılımcıydı, olmadığını söylediğinde açılımı kapatmıştı.
Bu durum, Erdoğan’ın açılım ihtiyacını ortaya koyuyor: Meselesi Kürtler ya da Kürt sorunu değil, meselesi iktidarını sürdürmek. İktidarını sürdürebilmek için de ya TBMM’nin seçim yenilemesi ya da yeni anayasanın kabulü gerekiyor. Sayısal nedenlerle, ikisi için de DEM’in desteği lazım.
Açıklamalarına bakılırsa, Kürtlerin siyasi partisinin de en azından bir bölümü, Erdoğan’ın iç politik ihtiyaçları üzerinden, kendi siyasi ajandasına kazanım oluşturabileceğini hesaplıyor.
2. Bölgesel durumdan yararlanma mı?
Devlet Bahçeli’nin DEM’lilere el uzatmasıyla başlayan bu süreç, kuşkusuz bölgedeki yeni durumla da ilgili.
İktidarın ilk açılımı ile iktidarın neo-Osmanlıcı çizgisi arasında bir ilişki vardı. Öyle ki iktidar hem “Lozan hemizettir” diyor ama hem de Misakı Millicilik yapıyordu. Yani Türkiye Cumhuriyeti’ne dahil edilemeyen Musul-Halep hattını işaret ediyordu. Suriye’de Atlantik cephesiyle girilen “macera” bu nedenleydi. Suriye macerasından bir türlü çıkmamaları da bu nedenle…
İşte “İsrail’in hedefi Türkiye” söylemi de bununla ilgilidir. İktidarın “stratejik derinlikçileri” Ortadoğu’da yeniden sınırlarının çizilebileceğini, Ankara’nın önüne yeniden “genişleme” fırsatı çıktığını, Erdoğan’ın yeniden “Küresel düzenin altında bir alt düzen” inşa etme olanağına kavuşabileceğini düşünüyor…
Suriye’yle normalleşmeye şartlar koyarak normalleşme eğilimini terketmeleri, Mavi Vatan doktrinini rafa kaldırarak Doğu Akdeniz’de geri adım atmaları, Yunanistan’la tavizli normalleşmeleri, Ukrayna-Rusya dengeciliğinde ağırlığı Ukrayna kefesine koymaları, ABD-İngiliz enerji devleriyle 10 yıllık anlaşmalar yapmaları, Rusya’ya uyguladıkları yeni yaptırım…
Ve en önemli iki yeni gelişme de şu: İran karşıtlığının artması ve İdlib merkezli bir hareketliliğin başlaması!
3. Birinci partiye tuzak mı?
Eski açılımda CHP, MHP’yle birlikte açılımın genel olarak karşısındaydı. Gerçi Erdoğan ilk açılımdan istediği sonuçların bazılarını elde etmişti ama sonuçların tamamına ulaşamamasında bir etken de buydu.
MHP artık Cumhur İttifakı’nda, üstelik yeni açılım için bizzat Bahçeli sahaya sürüldü; çünkü siyaseten Erdoğanizme yapışmak dışında şansı kalmadı.
Peki CHP? AKP ve MHP cephesinden gelen açıklamalar, Erdoğan’ın CHP’yi de açılıma bir şekilde monte etmek istedğine işaret ediyor. DEM de aynı görüşte. Nitekim DEM yönetimi açık açık CHP’nin de devreye girmesini istedi. Gerekçeleri kendileri açısından makul: AKP’ye güvenmedikleri yeni süreçte, CHP’nin sübap olabileceğini hesaplıyorlar.
Peki daha düne kadar CHP’yi “DEM’lenmekle” suçlayan AKP-MHP cephesi neden CHP’yi sürece katmak istiyor? Çünkü CHP artık birinci parti. AKP-MHP CHP’yi açılım süreci üzerinden yeni anayasa sürecine de dahil edebileceğini düşünüyor. Varsın CHP son tahlilde yeni anayasa kabulüne hayır desin, komisyonlarda bulunarak hazırlanmasına dahil olması Erdoğan için yeterli meşruiyeti sağlayacak nasılsa! Üstelik bu süreçte ulusalcıların tepkisi nedeniyle CHP’nin oyları da önemli oranda erimiş olacak! Erdoğan da bir taşla birkaç kuş vurmuş olacak…
Bakalım Erdoğan’a yine aynı fırsatı verecekler mi?
Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
17 Ekim 2024
WASHINGTON AÇILIMI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 17/10/2013
Özgür Gündem’den Veysi Sarısözen ve Taraf’tan Emre Uslu haklı sorular sormuşlar:
Sarısözen özetle şöyle diyor: “Kandil ‘geri çekilmeyi durdurduğu zaman’ ve İmralı, ‘AKP Kandil’e başka yol bırakmadı’ dediği zaman Erdoğan ve hükümet ‘görüşmelerin ipi kopar’ demedi. Ama Demirtaş konuşunca Erdoğan “görüşmelerin ipi kopar” dedi!” (Özgür Gündem, 16 Ekim 2013)
Sarısözen ortada bir tuhaflık olduğunu şu sözlerle resmediyor: “Silah görüşmenin iplerini koparmaya yol açmıyor, ama mesaj görüşmenin iplerini tarumar ediyor.”
Sarısözen yazısını, şu dikkat çeken “eleştiriyle” bitiriyor: “Siz ‘pakete yetmez’ derseniz, hükümet de size, ‘gerillanın susması yetmez, BDP de sussun’ der işte.”
MİT’İN HER YAZDIRDIĞI YANLIŞ ÇIKTI
Emre Uslu ise sadece hükümetin değil, MİT’in de sesi olarak nitelediği Yeni Şafak Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin Açılım süresince yazdıklarını anımsatmış. (Taraf, 16 Ekim 2013)
Selvi’ye göre, daha doğrusu MİT ve AKP’ye göre Açılım üç aşamalıydı: 1. PKK’nın Türkiye sınırları dışına çekilmesi aşaması. 2. Demokratikleşme süreci aşaması. 3. Silah bırakma ve normalleşme süreci aşaması.
Selvi, 27 Şubat 2013’te bu anlaşma nedeniyle Cemil Bayık’ın PKK’den tasfiye edileceğini, 6 Mayıs 2013’te de tarafların müzakerede, kamuoyunun bildiğinden bir ay daha ileride olduğunu yazmıştı.
Uslu, tüm bunları yazdıktan ve her yazdığı yanlış çıktıktan sonra Selvi’nin önceki gün köşesinden Cemil Bayık’ın mesajlarına yer vermesini ve sürecin sıkıntılı olduğunu dile getirmesini köşesine taşımış ve ortaya çıkan tabloyla eğlenmiş. Uslu, “PKK barış değil, taktik ateşkes peşinde” diye yazdığı için Selvi ve benzeri seslerin kendisini “savaşçı” ilan ettiğini de özellikle anımsatmış.
Uslu sonuç olarak da hükümetin yanlış yaptığını, çünkü bu açılım sürecinin PKK’yi büyüttüğünü belirtmiş.
AÇILIM’IN HEDEFİ ZATEN PKK’Yİ BÜYÜTMEK
Ne Veysi Sarısözen’in “Siz ‘pakete yetmez’ derseniz, hükümet de size, ‘gerillanın susması yetmez, BDP de sussun’ der işte.” demesi, ne de Emre Uslu’nun “süreç PKK’yi büyüttü” saptaması aslında gerçeği yansıtıyor.
Zira Erdoğan-Öcalan ortaklığı üzerinden yürütülen Açılım’ın hedefi ne ülkeye demokrasi getirmekti, ne de PKK’yi bitirmek!
Açılım’a “Ankara merkezli” bakılınca haliyle taraflardan biri Açılım’dan “demokrasi”, diğeri de PKK’nin küçülmesini bekliyor.
Ancak Kürt Açılımı Ankara merkezli değil, Washington merkezlidir! Bu nedenle de Açılım ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ile ilgilidir, Irak’ın kuzeyini Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açarak Kürt Koridoru oluşturma hedefiyle ilgilidir, Diyarbakır’ı BOP’un merkezi hedefi yapma ilanıyla ilgilidir…
Bu hedefler, haliyle PKK’yi büyütecek ve daha kullanışlı bir enstrüman haline getirecektir!
KÜRT AÇILIMI DEMOKRASİ DEĞİL, FAŞİZM GETİRİR
Kürt Açılımı, Türklerin ya da Kürtlerin değil, Türkiye’nin, Irak’ın ve Suriye’nin de değil, fakat bir tek ABD’nin ve işbirlikçisi enstrümanların çıkarlarına yaramaktadır!
Kürt Açılımı, Ankara Açılımı yerine Washington Açılımı olduğu için de, Türkiye’ye demokrasi değil, daha otokrat bir rejim getirecektir. Nitekim son bir aydır “demokratikleşme paketinin” gölgesinde çıkarılan yasa ve yönetmelikler, ancak faşist bir düzende uygulanabilecek türdendir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
17 Ekim 2013
ABD’NİN ÜÇ KÜRT AÇILIMI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 10/09/2013
PKK lideri Cemil Bayık’ın “Geri çekilmeyi durduruyoruz” sözleri AKP-PKK işbirliğinin ve “Kürt Açılımının” bittiği şeklinde yorumlandı. Ardından PKK liderlerinden Remzi Kartal’ın, “Açılımdan biz kârlı çıktık” demesi, biten bir sürecin muhasebesi gibi algılandı.
Peki, öyle mi? Bugün bu soruya yanıt arayacağız.
Öncelikle belirtelim. Remzi Kartal’ın “Açılımdan biz kârlı çıktık” demesi bir doğruya, ama eksik bir doğruya işaret etmektedir. PKK’nin AKP’ye göre Açılımdan daha kârlı çıktığı doğrudur ama ABD’nin hem AKP’den, hem de PKK’den daha kârlı olduğu en doğrusudur. Çünkü alt yüklenicilerin kârlarının toplamı ana yükleyicinin hanesine yazılacaktır ve her halükarda ABD, enstrümanlarından daha kârlıdır.
Bu gerçek, bir başka gerçeğe daha işaret eder. Açılımı AKP ya da PKK başlatmadığı için AKP ya da PKK bitiremez. Kim bitirebilir? Açılımın ana yüklenicisi olan ABD; zira açılımı o başlatmıştır.
Peki, ABD Açılımı ne zaman başlattı? İnceleyelim:
ABD’NİN IRAK ÜZERİNDEN 1. AÇILIMI
Bu Açılım, 1986 yılında Pentagon’un iki numarası olan William Taft’ın “Kürt dosyasını” Turgut Özal’a getirmesiyle başlar. Özal dosyayı kabul eder ama dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Üruğ, Taft’la görüşmeyerek dosyayı Türk Ordusu adına reddeder.
ABD bu ilk Açılımda atılımı, Irak’a saldırarak yaptı. Sonuçları ise Irak’ın kuzeyinde, 1991’de bir kukla devletçiğin filizlenmesidir.
Çekiç Güç’ün 17 Nisan 1991’de Irak’ın kuzeyine girmesiyle kurulan devletçik, 1992’de parlamentoya kavuştu ve 1996 yılına kadar iyice serpildi. TSK’nin Türk hükümetlerine rağmen bu devletçiğe yaptığı Çelik Harekâtı gibi müdahaleler ise devletçiğin resmiyet kazanmasını engelledi.
ABD’NİN IRAK ÜZERİNDEN 2. AÇILIMI
Bu Açılım, aslında 1998 Washington sürecinde Barzani’nin TSK denetiminden çıkarılmasıyla başladı ve 1999’da Türkiye’ye dayatılan ABD’nin Yeni Kürt Planı ile uygulamaya geçti. Plan Pentagon tarafından Alan Makovsky başkanlığındaki bir ekibe hazırlatıldı, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’ın onayı ve ABD Başkanı Bill Clinton’un parafı ile yürürlüğe girdi.
ABD bu ikinci Açılımda atılımı, 2003’te Irak’ı işgal ederek yaptı. Bu süreçte Irak fiilen üçe bölündü ve Washington, Erbil merkezli Kürt Devleti’ni adım adım Bağdat’tan kopardı.
Ancak Irak’ın 2004’te ABD’ye direnmeye başlaması, 2006’da Hizbullah’ın İsrail’i yenmesi, 2008’de Rusya’nın Gürcistan’a saldırması ve 2008’de ekonomik krizin patlaması ABD’yi planlarını tamamlamaktan alıkoydu. Washington adım adım Ortadoğu’dan çekildi ve kalan işlerini taşeronlarına bıraktı.
ABD’NİN SURİYE ÜZERİNDEN 3. AÇILIMI
Bu Açılım, 2009’da Abdullah Gül’ün “çok güzel şeyler olacak” demesiyle başlatıldı. Ankara, Bağdat, Şam ve Beyrut’la bir Ortadoğu Birliği kurarak, Büyük Kürt devletinin yollarını döşeyecekti.
Ancak Ortadoğu’da halk hareketleri başladı ve plan değiştirilmek zorunda kaldı. Suriye, Büyük Kürdistan’a silahla mecbur bırakılacaktı.
2011’de başlatılan Atlantik saldırısının merkezinde ABD’nin Kürt Koridoru planı vardı. ABD, Irak’ın kuzeyindeki devletçiğini Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmaya çalışacaktı. Bu planın aktörleri Erdoğan ve Öcalan’dı. Paranın kaynağı ise Katar ve Suudi Arabistan…
İşte AKP’nin Türkiye’de bir “Kürt Açılımı” başlatması ve Öcalan’la Suriye merkezli bir ortaklığa soyunmasının sebebi bu üçüncü Açılımdır. Öcalan’ın PKK’ye İran, Irak ve Suriye’de yeni görev alanları çizmesi bu nedenledir.
ABD’NİN TÜRKİYE ÜZERİNDEN 4. AÇILIMI
Kısaca özetlediğimiz gibi Açılımların sahibi ABD’dir ve AKP ile PKK Açılımın alt yüklenicileridir. Dolayısıyla ABD’ye rağmen süreci bitirmeleri mümkün değildir.
Ancak ABD’nin Açılımını Türkiye’nin, hele de komşularıyla birleşen Türkiye’nin bitirebileceğini özellikle vurgulayalım. Hatta bitirmek zorunda olduğunun da altını çizelim.
Zira ABD’nin dördüncü Açılımı Türkiye üzerinden olacaktır ve Irak’ın kuzeyindeki yapı Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açıldıktan sonra Türkiye’ye doğru genişleyecek ve Diyarbakır merkezli olarak Büyük Kürdistan kurulacaktır!
O nedenle Türkiye’nin ve bölgenin savunma hattı bugün Suriye’dedir.
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
10 Eylül 2013
AKP-PKK BALAYI BİTİYOR MU?
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 18/08/2013
Gerek Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları gerekse hükümete yakın isimlerin medyadaki analizleri, son dönemde aslında bir yanılsama olan şu sonucu doğurdu: “AKP ile PKK arasındaki balayı bitiyor. PKK, AKP’ye verdiği sözleri yerine getirmiyor, çekilmiyor. AKP de PKK’ye verdiği sözleri yerine getirmiyor, 2. aşamaya geçmiyor.”
Bu yanılsamayla doğrudan ilgili bir başka yanılsama da bazı ulusalcı çevrelerden yayılıyor: “Genel af ilan ederek hem Ergenekoncuları, hem de Apo’yu serbest bırakacaklar.”
Gelin bu Pazar, bu iki yanılsamayı masaya yatıralım:
PYP: AKP’YLE KARŞILIKLI GÜVEN OLUŞTU
Başbakan Erdoğan, daha önce yüzde 15 diye açıkladığı PKK’nin çekilmesini bu kez yüzde 20’ye çıkardı ve ekledi: “Çocuk, yaşlı, kadın yüzde 20 gibi bir durum. Bunun dışında çıkma diye bir şey söz konusu değil. Zaten silah bırakmış değiller. Saldırırım diyene karşı bu ülkenin güvenlik güçleri de herhalde hoş geldin demeyecek.” (Bugün, 17 Ağustos 2013)
Salt bu sözlere bakılırsa, AKP ile PKK’nin balayının kötü gittiği elbette iddia edilebilir. Peki ya gerçekler?
Gerçeği en iyi yansıtan açıklama ise son bir ayda AKP’nin iki kez ağırladığı Suriye PKK’sinin lideri Salih Müslim’den geldi. PYD Eş Başkanı Müslim “karşılıklı güven oluştu” diyor! (Gündem, 17 Ağustos 2013) Müslim ayrıca ekliyor: “Ortadoğu yeniden yapılanıyor. Biz kendi kendimizi yönetmeye karar verdik.”
Aslında kritik cümle budur. ABD, Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmeye çalışıyor ve bu sürecin iki temel aktörü de AKP ile PKK’dir. Yani Erdoğan ile Öcalan, birbirlerini sevdikleri için değil, Washington istediği için masadalar! Ve Washington’un istediği zamana kadar da ilişkileri sürecektir!
Ya da Türkiye’de bir iktidar değişikliği o ilişkilerin tümüne bir son verecektir! (Ki bu daha olasıdır.)
ERDOĞAN HAZMETTİRMEYE ÇALIŞIYOR
AKP’nin varlık sebebi, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in açık bir şekilde ifade ettiği gibi Kürt Açılımı’dır. (Hürriyet, 13 Kasım 2009)
Peki, nedir Kürt Açılımı? ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde Diyarbakır merkezli Büyük Kürdistan’ı kurmaktır! Barzani’nin Irak Kürdistanı’nı, parçalanacak Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmak ve Türkiye’ye doğru genişletmektir.
34 yerde BOP Eş Başkanı olduğunu söyleyen Erdoğan’ın Bush ile görüşmesinden hemen sonra ekranlardan “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde Diyarbakır’ı bir merkez yapacağız” demesi bu planı en net şekilde tarif etmektedir. (Kanal D, 14 Şubat 2004)
Dolayısıyla AKP’nin de PKK’nin de “balayını ABD’ye rağmen bitirme” iradesi yoktur! Peki, Erdoğan’ın açıklamaları ne anlama geliyor o zaman? Yanıtı kendisi versin: “Açılımı hazmettire hazmettire sürdüreceğiz!” (Milliyet, 25 Eylül 2009)
YA SİLİVRİ, YA DA İMRALI BOŞALACAK
Peki ya af meselesi? AKP sırf Öcalan’ı serbest bırakabilmek için Ergenekonculara genel af mı getirecek?
Bakın şu saptama da çok önemlidir: AKP’nin varlık sebebi Kürt Açılımı olduğu gibi, Kürt Açılımı’nın da dayanağı Ergenekon soruşturmasaydı. AKP kalemşorlarının da yazdığı gibi Ergenekon soruşturması olmasaydı, Kürt Açılımı başlatılamazdı!
Yani hem Ergenekoncuların, hem de Öcalan’ın serbest olduğu bir Türkiye olamaz! Silivri’nin boşaldığı bir Türkiye’de Öcalan serbest kalamaz!
Ki Öcalan, şu anda Silivri zindanları yurtseverlerle dolu olduğu için zaten serbesttir. Evet, aslında serbesttir: İstediği BDP’liyi ayağına çağırmakta, Kandil’e ve Avrupa’ya elden mektup göndermekte, PKK’yi oturduğu yerden yönetmekte, ABD’nin Erdoğan’a verdiği iktidarı paylaşmakta, zaman zaman Bursa’ya gitmekte, yatla Marmara’da gezmekte ve özel görüşmeler yapmakta, Irak ve Suriye’nin iç işlerine karışmakta, talimatlarıyla hem Türkiye’de hem de komşu ülkelerde eylemler yaptırmaktadır!
Sonuç olarak AKP ile PKK’nin kaderi ortaktır ve iki örgüt birbirine muhtaçtır. AKP ile PKK’nin balayı, ne kendi iradeleriyle ne de ABD’nin isteğiyle biter. Bu balayı, bu ortaklık, bir tek Türk milletinin iradesiyle son bulabilir. Türk milleti ülkesini böldürmemek için, ABD’nin bu iki örgüt üzerindeki denetimini yıkarak bu ortaklığa bir son verecektir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Ağustos 2013
KÜRTÇÜLÜĞÜN KAYNAĞI
Posted by Mehmet Ali Güller in Aydınlık Gazetesi Yazıları, Politika Yazıları on 07/08/2012
Yeniçağ yazarı Servet Avcı’nın 29 Temmuz tarihli “Türkiye solunun ‘Kürtçü’ ihaneti” başlıklı yazısında ele aldığı iddia, zaman zaman milliyetçi çevrelerde dile getirilir.
Avcı’nın iddiası özetle şöyle: “Türkiyeli sosyalist hareketlerin içinde yer alana kadar etkisi son derece sınırlı olan ayrılıkçı gelenek, sosyalist hareketle birlikte farklı bir karakter ve ivme kazanmıştır… Türkiye solunun içinde gelişim evresini tamamlayan bölücüler, özellikle 1974’ten sonra kendi adlarıyla ortaya çıkmaya başladılar…”
Avcı yazısını şu iddiasıyla noktalamış: “Basında, haktan yana gözüküp, bölücü tezlere doğrudan ya da dolaylı destek olanları teşhis ederek diyoruz ki, maalesef Türk komünistinin dönüp dolaşıp geldiği yer ‘Kürtçü’ dükkanıdır!..” (Yeniçağ, 29 Temmuz 2012)
Servet Avcı neredeyse Kürtçülükle mücadelenin yolunun, sol’la mücadeleden geçtiğini iddia edecek!
SOLCULUK, AYRILIKÇILIĞIN PANZEHİRİDİR
Ülkedeki her olumsuzluğu sol’a yüklemeye kalkmak, bunu yapabilmek için de mantığı rafa kaldırmak, sanırız sağcılığın genlerinde var. Yoksa bir tez, “Şeyh Sait, ayaklanmadan önce TKP üyesi miydi?” gibi saçma bir soruyla bile bu kadar kolay yıkılmazdı!
Peki, gerçek ne?
Gerçek tam tersidir! Avcı’nın belirttiği tarihteki Kürt kökenli solcular, sol’dan ayrıştıkça Kürtçüleştiler, ayrılıkçı hareketler kurdular…
Türk ve Kürt’ün birlikte solculuk yaptığı, aynı çatı altında örgütlendiği 60’larda, hatta 70’lerin ilk birkaç yılında bölücülük gibi bir sorun var mıydı? Ayrılıkçılık tersine, 12 Mart’ta sol’a darbe vurulmasının ardından ve Türk ile Kürt’ün ayrı örgütlenmeye itildiği süreçte başladı… Bölücülük de, sol’un ezildiği 80’lerde büyük atağına kalktı!
Kürtçülüğün kaynağı sol değil, ABD güdümlü iki askeri darbe ve resmi-sivil faşist uygulamalardır!
Bir Türk milliyetçisinin Kürtçülüğün kaynağını solculuk sanması, o nedenle en çok ABD emperyalizmini ve bölücüleri memnun eder! Zira bu süreçten ders çıkaramayan, Türk ve Kürt’ün birlikte örgütlenmesinin bölücülüğün panzehiri olduğunu saptayamayan türden Türk milliyetçilerinin varlığı, Kürt milliyetçilerinin varlığının da garantisidir!
AKP BÖLÜCÜLÜĞÜ 4’LE ÇARPTI
Kürtçülüğün kaynağını yanlış yerde arayan Servet Avcı’ya, önemli bir anketin sonuçlarını anımsatalım.
Yalçın Doğan’dan öğendik: “Kürtlerin yüzde 23’ü ‘bağımsız Kürt devleti kurulmasından’ yana. Hemen hemen her beş Kürt’ten biri bağımsız devlet istiyor. Oysa, üç yıl önce bağımsız Kürt Devleti isteyenlerin oranı yüzde 6. Üç yılda yüzde 6’dan yüzde 23’e yükseliyor. Asıl düşündürücü olan bu.” (Hürriyet, 28 Temmuz 2012)
Araştırmanın bir bölümünü daha önce Kadri Gürsel’den öğrenmiştik. Örneğin Kürtlerin yüzde 56’sı artık “özerklik” istiyordu. Oysa bu oran üç yıl önce, 2009’da yüzde 21’di! (Milliyet, 2 Temmuz 2012)
Peki, üç yılda bağımsız Kürt devleti kurulmasını isteyen Kürt sayısı nasıl dört kat artıyor? Özerklik isteyenlerin oranı nasıl üç kat artıyor? Servet Avcı işte asıl buna kafa yormalıdır. Zira bu sorunun yanıtı, bir milli devlet olan Türkiye’nin geleceğini ilgilendiriyor!
Ülkeyi bu noktaya sol değil AKP’nin Kürt Açılımı getirmiştir. Açılım’dan önce her 100 Kürt’ten sadece 6’sı “bağımsız Kürt devleti” derken, şimdi bu sayı 23’e çıkmıştır. AKP bölücülüğü 4’le çarpmıştır!
Yani Kürt Açılımı, tam da bu ankette ortaya çıkan sonucu yaratmak içindi…
O nedenle gerçek Türk milliyetçilerinin görevi, dünün solculuk düşmanlığına heveslenmek değil, ABD ve AKP’yle mücadele etmektir!
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
7 Ağustos 2012