Posts Tagged Barzani

KÜRT KONFERANSI’NDA KÜRTÇE YOK

AKP Hükümeti’nin Suriye’de Esad karşıtı ve Irak’ta Barzani’yle ittifaka dayanan bölge politikası, sadece bu ülkeleri değil, en başta Türkiye’yi bölünme sürecine sokuyor.

Nitekim önce Beşar Esadbölgede bağımsız bir Kürt devleti kurulması başka devletlerin de kurulmasını tetikler” diyerek, son olarak da Nuri El Maliki, “Suriye bölünürse Irak bölünür, Irak bölünürse Türkiye bölünür” diyerek Ankara’yı dostça uyardılar.

PATRİOT, KÜRDİSTAN İÇİN

Özellikle PKK/PYD’nin Suriye’nin kuzeyindeki boşluktan yararlanarak kimi yerleşim yerlerinde otorite olmaya başlaması, Ankara’da, izlenen politikaya dair soru işaretleri yarattı. Bu durumun başka faktörlerle birleşmesi, AKP içinde bazı kırılmalara yol açtı. Erdoğan ile Gül-Davutoğlu ikilisi arasındaki farklılık, gün geçtikçe daha da belirginleşiyor…

Bu durum, AKP Hükümeti’nin dış halkasına da yansıyor.

Örneğin Ali Bulaç’ın şu saptaması oldukça dikkat çekici: “Fiili durumda Irak gibi Suriye’nin de kuzeyinde bir ‘Kürt federe bölgesi’ teşekkül etmiş durumda. Suriye Kürt federe bölgesi de diğer iki parçanın (Türkiye ve İran) ‘federe’ yapılar kazanıncaya kadar yürüyüşünde acele etmeyecek, ama durmayacaktır da. Sınıra yerleştirilen Patriotlar, bir yandan Kuzey Irak’taki ‘çekiç güç’ görevini görecek, diğer yandan İsrail’i koruyacaklardır. (…) Taktik, birinci aşamada dört ülkede bölgesel Kürt federasyonları kurmak, ikinci aşamada Ortadoğu’da ‘Kürdistan Cumhuriyeti’ni kurmaktır. Suriye’nin alacağı şekil Türkiye ve İran’ı yakından etkileyecektir. Şimdilik görünen şu ki, Türkiye’nin güneydoğusunda bir Kürt federe bölgesinin teşekkülü yolunda ‘emin adımlar’ atılıyor. (…) Suriye olayının üç sebebi; İsrail’i tehdit eden İran ve Hizbullah’ın kanadının kırılması; bölgesel Kürt yönetiminin önünün açılması ve elbette Filistin/Hamas’ın direnişten vazgeçirilmesidir.” (Zaman, 6 Aralık 2012)

‘TÜRKİYE, İSRAİL’E KOMŞU OLACAK’

Bulaç’ın işaret ettiği bu tehlikeye rağmen, AKP destekçisi kalemler ağırlıklı olarak Esad karşıtı ve Barzani yanlısı politikaları destekliyor.

Hatta Tamer Korkmaz gibileri, “Beşar devrildiğinde, Türkiye bir anlamda İsrail’e komşu olacak” diyerek, o ünlü “Türkiye ya büyüyecek, ya küçülecek” havuç-sopa ilişkisine göre konumlandığını ortaya koyuyor. (Yeni Şafak, 7 Aralık 2012)

PKK’NİN STRATEJİK ROLÜ

Aslında Avrupa Parlamentosu’nun düzenlediği Kürt Konferansı’nda dile getirilenler bile Maliki’nin sözlerinin Türkiye’nin yararına olduğunu göstermektedir. Özetleyelim:

PYD eşbaşkanı Salih Müslüm: “Demokratik özerklik bölgede yaşanan sorunlara tek çözüm modelidir.”

İsrailli akademisyen Ofra Bengo: “PKK güçlendi. Bölgede stratejik bir rol kapmış oldu. Bölgedeki devletler önemlerini yitirdiklerinde Kürtlerin gelecekleri parlak olacak.”

Cengiz Çandar: “Güney Kürdistan’da ‘yarı bağımsız’ bir Kürt yönetim bölgesinin var olacak olması, Kürtlerin tarih sahnesine çıkışında anlamlı bir adımdır. Kürtler için iyi olan, Türkiye için de iyidir. Türkiye’yi yöneten irade bunu anlamazsa da, bunu anlayacak irade Türkiye’nin başına gelir.

Hollandalı akademisyen Joost Jongerden: “2005 yılından bu yana PKK ve bağlı örgütler yeniden yapılanma projesine girdi. Bu da toplumsal bir örgütlenmedir. Ulus devlete alternatif olarak kurulmuştur.

AB: TÜRKİYE İKNA EDİLMELİ

Avrupa Konseyi Eski Genel Sekreteri Walter Schwimmer: “Kürt sorununun çözümü için her şeyden önce Türkiye ikna edilmeli.”

AP Kürt Dostluk Grubu Koordinatörü Jürgen Klüte: “Türkiye hiç olmadığı kadar önemli bir dönüm noktasında bulunuyor.” AP Milletvekili Ana Miranda: “Artık bu dönüm noktasında olumlu gelişmeler olmalı.”

AP Türkiye Karma Parlamento Eşbaşkanı Helene Flautre: “Öcalan’ın siyasi rolünü oynamasının yolu açılmalı.”

Leyla Zana: “21. Yüzyılda Kürt halkı mutlaka bir statüye sahip olmalı.”

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Zübeyir Aydar, içinde Öcalan’a af da olan 14 maddelik talepte bulundu. Aydar talepleri için “olması gerekenlerin asgarisidir” dedi.

Bu arada Kürt Konferansı’nın sadece Türkçe, İngilizce, Almanca, İspanyolca ve Flamanca dillerinde çevrildiğini belirtelim. Yani Kürt Konferansı’nda Kürtçe yoktu!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
8 Aralık 2012

, , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

BATI ASYA ENERJİ SATRANCI

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Türkiye’yi ziyaretinde ele aldığı enerji konuları ile Bağdat’ın Kürdistan Petrol Konferansı’na gitmek isteyen Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın uçağına hava sahasını kapatması arasında ve hatta ABD ile Türkiye’nin İran altınları gerginliği arasında kuşkusuz bir bağ var.

O bağ, Atlantik ile Asya güçleri arasında yaşanan büyük savaşın enerji boyutuyla ilgili. Taraflar bu alanda da kıran kırana bir mücadelenin içinde…

Bu savaş, ABD Başkanı Barrack Obama’nın Türkiye’yi “Enerji güvenliğinin sağlanması ve Hazar petrol ve doğalgazı ile Kuzey Irak petrol ve doğalgazının uluslararası piyasalara ulaştırılması” için “model ortak” ilan etmesinden ötürü bizi fazlasıyla ilgilendirmektedir.

KUZEY IRAK PETROLLERİ

Merkezine Türkiye’yi de koydukları Nabucco Projesi, bu savaşta Atlantik’in en önemli silahıydı. ABD ve AB, Rusya ve İran’ı bu silahla alt edecek, Türkiye gibi ülkeleri bu silahla “tam bağımlı” hale getirecekti.

Nabucco Projesi anlaşması ABD’li yetkililerin önünde 13 Temmuz 2009’da Ankara’da büyük bir törenle imzalandı. Başbakan Erdoğan “Türkiye’yi dünyanın dördüncü büyük ana arteri yapacağız” diyor, Batı basını ise anlaşmayı “Rus boyunduruğu kırıldı” diye manşetlere taşıyordu.

Türkmen gazını Türkiye üzerinden Avrupa taşıyacak projenin imza törenine Türkmenistan’ın katılmaması, aslında projenin ölü doğduğunu daha ilk günden gösteriyordu. Zaten Türkmenistan, gazının Avrupa’ya transferi için Rusya’yla anlaşacaktı.

Nabucco’yu besleyecek diğer kaynaklar Azerbaycan ve Kuzey Irak’tı… Oysa Azerbaycan biri Rusya’yla diğeri de BP’yle iki ayrı anlaşma hazırlığındaydı.

Geriye bir tek Barzani petrolleri kalmıştı. Nitekim AKP hükümeti Erbil’le bir boru hattı anlaşması yapmış, hat tamamlanana kadar da Erbil’in petrollerini tankerlerle taşıyarak işlemeyi taahhüt etmişti.

RUSYA VE İRAN’IN ENERJİ KARTI

Rusya ve İran, Nabucco’nun karşısına kendi projeleriyle çıktılar.

İran, Irak, Suriye ve Lübnan ile 5,600 kilometrelik bir boru hattı anlaşması yaptı. Tahran, Kuzey Irak’tan geçecek bu hattın anlaşmasından hemen sonra Kandil’e büyük çaplı bir operasyon düzenleyerek, güzergâhın güvenliği için PJAK’ı teslim aldı! Irak Başbakanı Nuri El Maliki de, Erbil’in Bağdat’a rağmen yaptığı enerji anlaşmalarını yok saydı. Suriye’de 1,5 yıldır süren kışkırtmanın bu bölgesel gelişmeyi hedef aldığı ortada.

Rusya ise Nabucco’nun karşısına Güney Akım’la çıktı. Rusya’nın İtalya, Fransa ve Almanya ile yaptığı bu anlaşma hızla yol aldı. Öyle ki, Türkiye de sonrasında bu projeye dâhil oldu; Enerji Bakanı Taner Yıldız Moskova’ya gidip Erdoğan adına Putin’le anlaşmaya imza koydu.

TANAP, NABUCCO’YU BİTİRİR Mİ?

Türkiye, Rusya’nın Güney Akım projesine dâhil olmakla kalmamış, bir de Azerbaycan’la Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP) için anlaşmıştı! Türkiye ve Azerbaycan, Hazar Denizi’ndeki Şah Deniz havzasından Avrupa’ya doğal gaz taşıyan bir boru hattı inşa edecekti.

“TANAP limitli bir hattır” diyen Nabucco Genel Müdürü Reinhard Mitschek’ın sözleri TANAP’ın Nabucco’nun geleceğini olumsuz etkilediğine işaret ediyordu

Enerji Bakanı Taner Yıldız ise Financial Times’a verdiği röportajda Türkmenistan’la Nabucco arasında henüz kesinleşmiş bir anlaşma bile olmadığına dikkat çekiyor ve “Bir boru hattı projesinin her şeyden evvel kaynağı belli olmalıdır. Fakat Nabucco’nun kaynağı kesinleştirilemedi” diyordu.

ALMANYA NABUCCO’DAN ÇEKİLİYOR

Bu gelişmeler yaşanırken Nabucco ortaklarını kaybetmeye başlıyordu. İlk olarak Nabucco’nun altı ortağından biri olan Macaristan, ayrılma kararı aldığını duyurdu.

Son olarak ise Almanya ayrılık kararı verdi. Alman RWE holdingi, Nabucco’daki yüzde 17’lik payının satışı için görüşmelere başladı. Payın proje katılımcılarından Avusturya’nın OMV şirketine satılabileceği belirtiliyor.

Almanya’nın bu kararı, Nabucco’nun ölmesi demektir!

Ama daha önemlisi Asya’nın Batı Asya enerji satrancında Atlantik’in “şahını” köşeye sıkıştırması demektir.

Mat yakın!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
6 Aralık 2012

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

PKK’YE BÖLGEDE ALAN AÇILIYOR

Başbakan Erdoğan’ın “PKK’nin silah bırakması” üzerinde durduklarını ve “liderlerinin üçüncü ülkeye gidebileceğini” açıklaması, yaz ortasına başlatılan yeni müzakere sürecinde masada nelerin olduğuna işaret ediyor.

Ancak tüm kazanımlarını silahla sağlayan, AKP’yle masada silahla pazarlık eden PKK’nin bu kartından vazgeçmesi gerçekçi değildir. Öyle ki, BDP milletvekilleri bile “silah sigortamızdır” demektedir. Hepsinden önemlisi de ABD’nin “Basra’dan Akdeniz’e açılacak Kürt koridorunda” silahlı bir PKK’ye ihtiyacı olmasıdır.

Tüm bu gerçekler ortadayken silah bırakılacağı sanılıyorsa, ya Ankara kandırılıyordur ya da ortada ciddi bir “operasyon” vardır.

AKP, PKK’NİN İKİ ŞARTINI KABUL ETTİ

Celal Talabani’nin Hasan Cemal’e söyledikleri işte bu “operasyona” işaret ediyor, anımsayalım.

Talabani, BM Genel Kurulu sırasında buluştuğu Tayyip Erdoğan’a “PKK bana geldi. Silah bırakmaya hazır olduğunu söyledi” diyor. Ancak PKK’nin iki koşulu vardır. Biri genel af, öteki de anayasadaki vatandaşlık tarifinin yeniden yapılması ve Türk sözcüğünün çıkarılması… (Milliyet, 16 Kasım 2012)

Erdoğan’ın Talabani’ye verdiği “genel af kolay değil, kamuoyu buna hazır değil” yanıtı iki gerçeğe işaret ediyor:

Birincisi, demek ki Erdoğan “Anayasa’dan Türk sözcüğünün çıkarılmasını” kabul etti. Nitekim Anayasa Uzlaşma Komisyonu’ndaki çalışmalar, öneriler, taslaklar bu yönde…

İkincisi de, Öcalan’ın “açlık grevlerini bitiren adam” olarak sunulması ile “genel af” için bir kamuoyu hazırlandığı gerçeği… Zaten yurt dışına çıkacak PKK yöneticisi sayısının 130 olduğu, geri kalanlar için eve dönüşü mümkün kılacak bir genel affın planlandığı, üçüncü ülkenin de Polonya ve Beyaz Rusya olduğu belirtiliyor!

Öte yandan Erdoğan’ın açıklaması ile KCK davası da düşmüş oluyor.

TÜRKİYE’Yİ SURİYE’DE BÖLME PLANI

Peki, “operasyon” ne? Operasyonu en somut olarak ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice açıklıyor Washington Post’a, hem de göstere göstere!

Rice’a göre “Suriye meselesi, Ortadoğu’nun bölünme hikâyesindeki son perdedir. Mısır ve İran güçlü bir ulusal kimliğe sahiptir. Bağımsız bir millet olma umudu besleyen Kürtlerin merkezinde yer aldığı Türkiye de güçlüdür. Türkiye bu yüzden Suriye’deki savaşa çekiliyor.

Yani ABD, Türkiye’nin Suriye’de bölüneceğini açıkça ilan etmiş oluyor. Nitekim ABD, Irak’ta da aslında Türkiye’yi bölmüştü!

Aydınlık’ta Suriye meselesinin “Irak’ın kuzeyindeki yapının Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılması” olduğunu ilk günden beri ısrarla savunmamız bundandır.

ABD’NİN KÜRT KARTI

ABD’nin Kürt Koridoru ile Türkiye’yi Suriye’de bölme planında şimdi şu hamleler sergilenmektedir.

1. Patriot’ların Türkiye’ye yerleştiriliyor. Tayyip Erdoğan’ın, bu konu iki hafta önce gündeme geldiğinde Ahmet Davutoğlu’nu yalanlaması ama bugün bizzat Patriot’ların geleceğini kendisinin açıklaması ve hatta Türk topraklarını NATO toprağı ilan etmesi, Türkiye’nin içine düşürüldüğü çaresizliği resmetmektedir.

2. Suriyeli Kürtler birleştiriliyor. AFP’nin haberine göre PYD ve diğer Kürt muhaliflerin bileşerek askeri bir güç oluşturulmasına karar verildi. Amerika’nın Sesi radyosundan Henry Ridgwell’e göre de Barzani yönetimi, Suriye’den sınırı geçip Irak’a gelen Kürtleri, yeniden askeri kamplarda eğitiyor.

3. PKK, Bağdat’a karşı Erbil’e destek vereceğini ilan etti.

4. Genel af hazırlığı ile PKK’ye “bölgede” alan açılıyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
26 Kasım 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

KERKÜK DÜĞÜMÜ

Başbakan Erdoğan’ın “Irak’ta petrol savaşı ihtimaline” işaret etmesi, Kerkük merkezli cepheleşme nedeniyledir. Irak Başbakanlığı bu nedenle Erdoğan’a “kehanet ettiğin savaşa izin vermeyeceğiz” yanıtı verdi ve Ankara’ya “iç sorunlarıyla uğraşmasını” tavsiye etti.  Davutoğlu yönetimindeki Dışişleri Bakanlığı ise Irak’a “kendi durumunuzla bizimkini karıştırmayın” diyerek seslendi.

Bu restleşme, Irak Başbakanı Nuri El Maliki’nin ABD işgalinin ardından ülkesinin siyasal birliğini yeniden inşa etmek üzere yaptığı hamleler nedeniyledir. Ankara ile Erbil bir ittifak kurarak, Bağdat’ın bu hamlelerine barikat kurmaya çalışmaktadır.

IRAK’IN BİRLİĞİ KERKÜK’TEN BAŞLAR

Maliki en somut hamlesini, 8 Mayıs 2012’de Kerkük’ü sürpriz bir şekilde ziyaret ederek ve Irak Bakanlar Kurulu’nu burada toplayarak yaptı. Irak Başbakanı, “Kerkük’ün bir Irak şehri olduğunu” ve “hiç kimsenin ‘Kerkük; Kürtler’in, Araplar’ın veya Türkmenlerindir’ diyemeyeceğini” belirtti, hatta Kerkük’ün “Küçük Irak” olduğunu ilan etti!

Bu ziyaretin ne anlama geldiğini, aslında Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi IKBY bakanlarının Maliki’den hemen sonra, 9 Mayıs’ta Kerkük’ü ziyaret etmelerinden anlayabiliyoruz. Dahası IKYB İstihbarat Örgütü Başkanı olan oğul Mesrur Barzani’nin aynı gün söylediği “Maliki’nin Kerkük’e ağır silahlarla girmesi, Kerkük’ü Kürdistan’dan ayıramaz” sözleri, Bağdat’ın mesajının alındığını gösteriyordu.

Maliki Kerkük hamlelerini sürdürdü: Güvenliği için Kerkük’e gelen ağır silahlı kuvvetleri burada bıraktı. Kerkük’teki Irak Ordusu’na bağlı 12. Tümen’in Şii komutanını, Sünni bir komutanla değiştirdi. Türkmenlerin desteğini toplamaya başladı.

TÜRKMEN-KÜRT İTTİFAKI ARAYIŞI

İşte Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “izinsiz” Kerkük ziyareti bu hamleye yanıt arayışı nedeniyle gerçekleşti. Anımsayalım:

Davutoğlu, Erbil’de Barzani’yle görüştükten sonra programında olmadığı halde ve Bağdat’a bilgi vermeden, 2 Ağustos 2012’de Kerkük’e gitti. Bağdat izinsiz yapılan bu ziyarete tepkisini, “Davutoğlu’nu tutuklama hakkımız var” diyerek en sert şekilde gösterdi. 3 Ağustos 2012’de de Türkiye’ye bir nota verdi ve Ankara’yla ilişkilerin gözden geçirileceğini belirtti.

Zaten Ankara ile Bağdat arasındaki ilişkiler, hakkında tutuklama kararı bulunan Tarık Haşimi’nin 9 Nisan’da Türkiye’ye getirilmesiyle gerilmeye başlamıştı. Ayrıca Erdoğan, yaptığı açıklamalarla sık sık Maliki’yi hedef alıyordu. Öte yandan bazı Türk şirketlerinin Bağdat’a rağmen Erbil’le petrol anlaşması yapması ve Erdoğan ile Barzani’nin petrol boru hattı inşasında mutabık kalması, Türkiye-Irak ilişkilerini kopma noktasına getirmişti. Bu süreçte AKP Hükümeti’nin Barzani-Haşimi-Allavi üçlüsüne dayanarak Maliki’ye karşı kimi operasyonlara yöneldiği de görüldü!

Davutoğlu’nun ziyaretinin üç hedefi vardı: 1. Türkmenlerin Maliki’ye artan desteğini frenlemek. 2. Araplara karşı Türkmen-Kürt ittifakı aramak.

Zaten çoktandır bu ittifak için uğraşıyorlardı. Örneğin KDP 2010’daki Kongresi’ne ITC’yi davet etmiş, ITC de ertesi yıl Erbil’de “İl Başkanlığı” açmıştı.

Davutoğlu bu hedeflerini, Kerkük ziyaretinden beş gün sonra ITC milletvekillerini Ankara’da toplayarak da sürdürdü.

MALİKİ İLK MUHAREBEYİ KAZANDI

Maliki, son olarak Kerkük merkezli Dicle Ordusu’nu kurarak Barzani’ye artık açıkça silah gösterdi!

Erbil, Bağdat’a direnmeye çalışırken arkasında iki destek vardı: AKP ve PKK!

Erdoğan, Maliki’yi “Irak’ı iç savaşa sürüklemekle suçlayarak” Barzani’ye açık destek veriyor; PKK de, sözcüsü Ahmet Deniz’in Kurd Press’e yaptığı  “Kürt bölgesine yapılan hiçbir saldırıya sessiz kalmayacağız” açıklamasıyla safa giriyordu!

Barzani kuvvetleri bu cepheleşme sürecinde iki kez Dicle Ordusu’yla çatıştı ama daha fazla ileri gidemedi. Çünkü Suriye’de kayaya çarpan ABD-AKP-PKK-Barzani cephesinin, Irak’ta da şansı yok!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
24 Kasım 2012

, , , , , ,

Yorum bırakın

ATLANTİK SURİYE’DE BÖLÜNDÜ

ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un, Türkiye merkezli Suriye Ulusal Konseyi SUK’u “artık muhalefetin lideri görmediğini” ilan etmesi büyük bir kırılmadır. Washington ayrıca Suriye muhalefetinin merkezini Türkiye’den Katar’a taşıyacağını da açıklamıştır.

ŞAM CEPHESİ’NİN BAŞARISI

Clinton’un neden SUK’un muhalefetin lideri olamayacağını açıklarken kullandığı “muhalefet 40 yıldır Suriye’de bulunmayan kişiler tarafından temsil edilemez” argümanı göstermeliktir.

ABD bu açıklamayla 20 aylık başarısızlığı perdelemeye çalışmakta ve sorumluluğu Türkiye ile SUK’a havale etmektedir.

Oysa Atlantik cephesinde bir kırılmaya yol açan bu gelişmenin esas nedeni Rusya-Çin-İran destekli Şam cephesinin direnişi ve politik manevralarla karşı cepheyi daraltmasıdır. Süreç Türkiye’yi bile Suriye sahnesinden çekilme arayışlarına itmiştir. Erdoğan ile Putin’in Bakü’de mutabık kaldıkları “üçlü müzakere” sistemi ile Türkiye, Moskova-Tahran-Kahire eksenli bir çözüme yönelmiştir.

SURİYE’DE KÜRT KIRILMASI

Ankara’yı bu sürece zorlayan en önemli gelişme ise bölgesel Kürt meselesidir.

Suriye meselesinin esasını oluşturan “Irak’ın kuzeyindeki yapıyı Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmak” hedefi, Ankara’da AKP’nin dış politikasına yönelik çoklu bir iç ve dış baskıya dönüştü. Bakü görüşmesi öncesinde Ankara-Moskova ve Ankara-Tahran hattında yaşanan ikili temaslar oldukça önemlidir.

Bu konunun Erdoğan ile Davutoğlu arasında bir kırılma yarattığı da iddialar arasındadır.

Ancak daha önemlisi dün Radikal’den Fehim Taştekin’in de üzerinde durduğu gibi Kürt meselesinin ABD ile SUK arasında büyük probleme dönüşmesidir. SUK’un Suriye’nin üniter yapısında ısrar ederek Kürtlere özerklik garantisi vermeye yanaşmaması hem Kahire’deki 4 Temmuz toplantısında ABD’li yetkili Robert Ford’la SUK kavgasına neden olmuş hem de Kürtler ile Arapların aynı çatıda birleştirilmesini engellemiştir.

DAVUTOĞLU FEDA MI EDİLECEK?

4 Temmuz toplantısından sonra neler olduğuna bir bakalım:

1) Washington, Türkiye’nin Suriye faaliyetlerini açığa düşüren pek çok haberi Washington Post ve New York Times üzerinden servis etti.

2) Barzani’nin girişimiyle 11 Temmuz’da Erbil mutabakatına varıldı ve Suriyeli Kürt gruplar Kürt Yüksek Konseyi çatısında birleştirildi. Bu operasyonda Barzani ile Davutoğlu ortak hareket etti. Hatta KDP’ye yakın Aknews ajansı, Barzani ile Davutoğlu’nun anlaşmanın imzalanacağı toplantıya katılacağını bile duyurdu.

3) Barzani’nin Dışişleri Sorumlusu Sefin Dızai, Davutoğlu Erbil yolundayken “Türkiye PYD ile görüşmeli” açıklaması yaptı.

4) Kürdistan’ın mimarı olan Henri Barkey, Türkiye’yi Suriye’deki Kürdistan’a alışmaya çağırdı.

5) ABD, Washington Büyükelçisi Francis Ricciardone üzerinden operasyonel açıklamalar yaptı. Örneğin son olarak Ricciardone’nin çıkıp “PKK, herkesten fazla Kürt öldürüyor” demesi anlamlıdır.

6) Halep’te ÖSO ile PYD çatıştı.

7) Diyarbakır’ı BOP içinde merkez yapmak isteyen, Bağdat’ı aşarak Erbil’le anlaşmalar imzalayan Başbakan Erdoğan, Almanya dönüşü uçakta dikkat çeken bir açıklama yaptı: “Suriye’nin Irak gibi olacağına ihtimal vermiyorum, biz de burada böyle bir senaryonun oynanmasına müsaade edemeyiz. Bunu Barzani’ye de söyledik, bunu bilmesini istedik. Barzani ise öyle bir şey olmadığını, olamayacağını, hatta PYD’nin PKK olmadığını anlatmaya çalıştı bize. Böyle bir şey olması halinde tavrımız Irak gibi olmaz dedik.

8) Suriye KDP’si, Kürt Yüksek Konseyi’nden çekildi.

9) Erdoğan’a yakın Yeni Şafak gazetesi, ilginçtir, dün Hürriyet’i, PKK-İsrail ve PKK-ABD ilişkisini gizlemekle suçladı!

10) Tüm bu gelişmeler yaşanırken F4 uçağımız Suriye’de “NATO yemi” yapıldı, Akçakale’ye faili meçhul top düştü ve Moskova-Şam uçağı CIA istihbaratıyla zorla Ankara’ya indirildi!

Bakalım Erdoğan nasıl çıkış arayacak? Örneğin Davutoğlu’nu feda edecek mi?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
3 Kasım 2012

, , , , , , , , , , ,

1 Yorum

2. AÇILIM PAKETİNDEN CHP ÇIKTI

Hüseyin Aygün’ün kendisini kaçıran PKK’liler için kullandığı ifadeler siyasette bir mutabakat tablosu oluşturdu. O tabloda AKP, BDP, Y-CHP ve liberaller var…

AKP milletvekili Galip EnsarioğluAygün’ün barış olsun, kimse ölmesin, dağdakiler insin şeklindeki mesajlarına elbette katılıyoruz” derken, Y-CHP Milletvekili Rıza Türmen daha da ileri gidiyor ve “Dağdakileri terörist olarak görmezsek, o zaman savaşı aşarız” diyordu…

Ahmet Altan’ın “Dağdakiler de bizim çocuğumuz” diyerek katıldığı koronun en dikkat çeken solisti ise istihbarat birimleriydi… Yandaş basına servis ettikleri telsiz “konuşmaları” ibretlikti!

Tamam, “o nasıl bir telsiz ki, Tunceli – Kuzey Irak arasında irtibat kurabiliyor” sorununa girmeyeceğiz ama Bahoz Erdal’ın, Aygün’ü kaçıran PKK’lilere fırçasını kâğıda döken görevliyi tebrik etmeden geçemeyeceğiz. Uzun zamandır kasap olarak sergilemeye çalıştıkları Bahoz Erdal’ı bu kez milletvekili kaçırılmasına itiraz eden, güvenliğinin alınmasını ve derhal serbest bırakılmasını isteyen duyarlı biri olarak resmettiler.

GENÇ PKK’LİLER RAHATSIZ

Hüseyin Aygün’ü kaçıran genç PKK’lilerin dağda bulunmaktan nasıl rahatsız olduğu, demeçlerle, köşe yazılarıyla ballandıra ballandıra anlatılıyor. Neredeyse “haydi onları kurtarmaya gidelim” diyecekler!

Peki, nereden çıktı bu dağdakilere duyulan aşk? Onları terörist olarak değil de insan olarak gördüklerini ilan edenlerin aynı gün hümanist felsefe sahibi olduğuna mı inanacağız?

Gelin birkaç ay geriye gidelim ve bu kampanyanın izlerine bakalım:

‘DİYALOG SÜRECİ YENİDEN BAŞLADI’

AKP’nin 6 maddelik 2. Açılım paketi, 27 Şubat’ta Yeni Şafak’tan duyuruldu: “1. Öcalan kenarda tutulup, sürece sonra eklenecek. 2. İsrail’in arka kapı diplomasi merkezi olan Oslo – Norveç değiştirilecek. 3. Barzani sürece dâhil edilecek. 4.  Türkiye, “Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı”na koyduğu şerhi kaldıracak. 5. Anadilde eğitim, seçmeli ders olacak. 6. Af.”

Ardından Nisan ayında müzakereler yeniden başlatıldı. Yeni Şafak’ın Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi, 28 Nisan günü “Diyalog süreci yeniden başladı” diyor ve Açılım Koordinatörü Beşir Atalay’ın “çok yoğun görüşmeler oluyor” sözlerini müjdeliyordu…

Müzakerelerin sürdüğünü, son olarak ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone duyurdu…

HAZİRAN TRAFİĞİ            

Müzakerelerin başladığı günlerde sırasıyla hem Barzani, hem de BDP heyeti Washington’a gitti.

Ardından 2. Açılım’ın haziran trafiği başladı: Barrack Obama ile Tayyip Erdoğan, Mesud Barzani ile Kemal Burkay, Tayyip Erdoğan ile Kemal Kılıçdaroğlu, , Leyla Zana ile Tayyip Erdoğan

Tüm bu trafik yönetilirken, AKP Açılım’ın içini dolduracak hazırlıklar da yapıyordu…

Bu hazırlıklardan biri, tam da bugün Hüseyin Aygün’ün kaçırılması üzerinden başlayan “dağdakileri şirin gösterme” kampanyası içindi…

GENÇ PKK’LİLERE YENİ KİMLİK

“Dağdan kurtarılacaklara yeni kimlik” şeklindeki bu hazırlık, 27 Temmuz günü Bugün gazetesi üzerinden servis edildi.

Emniyet Genel Müdürlüğü dağdakilerin aileleriyle irtibat kuracak, etkin pişmanlık yasasından yararlanmalarını sağlayacaktı… Devlet bu süreçte maddi, manevi her türlü desteği verecekti. İsteyenin yeni kimliği bile olacaktı! Dağdakiler bu yeni kimlikleri ile sosyal hayata daha kolay adapte olacaktı.

Bugün gazetesi, çalışmaların Adana ve Mersin’de başlatıldığını da duyuruyordu…

ŞEMDİNLİ BULUŞMASI                             

Asıl amacın PKK’yi dağdan indirmek olmadığı, Büyük Kürdistan projesine uygun olarak Kuzey Irak’ın Türkiye’ye genişletilmeye çalışıldığı ortada… Uludere’den Şemdinli’ye uzanan süreç iyi incelenmeli…

Bitirirken belirtelim: 1. Açılım, Habur rezaleti sonrasında oluşan milli tepki nedeniyle hız kaybetmişti… Bakalım 2. Açılım, önceki gün sahnelenen ve Habur’dan daha beter olan PKK-BDP buluşması sonrasında nasıl seyredecek?

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi

19 Ağustos 2012

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ŞAM’IN ANKARA’YA GÖRE AVANTAJI

Beşar Esad’ın Halep’i teröristlerden bir taarruzla temizlemesi ama Türk devletinin Şemdinli yolunu 20 gündür açamaması çok önemli bir soruna işaret etmektedir. Ülkeyi kimin yönettiğine…

Bu iki olaydaki farklılık da gösteriyor ki, Suriye, büyük Batı baskısına rağmen, ülkesinin birliğini savunma noktasında Türkiye’ye göre çok daha avantajlı.

Neden? Çünkü konjonktürel olumsuzluklara rağmen Suriye’nin çok temel bir üstünlüğü var: Şam’da birlikçi bir iktidar var!

Ankara mı?

DAHA TESPİTTE ARIZA VAR!

Başbakan Erdoğan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan’ın şu sözleri Ankara’nın zafiyetini özetliyor: “Şemdinli saldırısı, iki açıdan değerlendirilebilir. Birincisi Suriye’de yaşanan gelişmeler ve PYD’nin çocuksu güç gösterilerinin PKK’nin kimyasını bozması ve eylemliliği tetiklemesi… İkincisi de PKK’nin geçtiği yeni stratejik aşamayla başlattığı eylemlilik tarzı…” (Star, 10 Ağustos 2012)

Neymiş? PYD Suriye’nin kuzeyinde çocuksu bir güç gösterisi yapmış. Bu, PKK’nin kimyasını bozmuş ve “o zaman biz de eylem yapalım bari” demiş PKK yöneticileri…

Bu sözler, bir başbakanın en önemli danışmanına aitse, o ülkede Şemdinli yolu elbette açılamaz!

MERKEZİ TUTMAYAN PİYON, KOLAY FEDA EDİLİR!

Bu hükümet zafiyeti, Türkiye’yi adım adım büyük tehlikeye sürüklüyor.

Uludere, F4, Suriye’nin kuzeyi ve Şemdinli diye özetleyebileceğimiz son 8 ay, AKP Hükümeti’nin iddia ettiği gibi “düzen kurucu” olmadığını gösteriyor.

Satrançta önemli bir ilkedir: Merkezi tutan piyon kuvvetli, merkezin dışındaki piyon zayıftır. Ve zayıf piyonlar, kolay feda edilir!

Ne demek istediğimizi anlatan gelişmelerden biri, AKP’nin Barzani karşısındaki çaresizliğidir örneğin… Daha birkaç ay önce Ankara’da ağırlanan, stratejik ortaklık yapılan, Bağdat’a karşı ittifaka dâhil edilen, boru hattı anlaşması yapılan, PKK’ye karşı mücadele edeceği söylenen Barzani’ye, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerden sonra Davutoğlu’nu gönderdi Erdoğan

AKP’nin servis ettiği haberlere göre “Barzani’ye mesaj verilmiş, o da almıştı”. Hatta “Türkiye, Barzani ile birlikte PKK’yi vurmak için anlaştı” haberleri bile yapıldı.

KDP: PKK’YE YAPTIRIM UYGULAMAYIZ

Ancak balonlar artık hızlı patlıyor! Barzani’nin partisi KDP’nin resmi sözcüsü Cafer Emneki, AKP’nin iddiasını yalanladı: “Bu haberin doğru yanı yok. KDP Kürdistan topraklarında hiçbir Kürt hareketine karşı bir yaptırımda bulunmayacak.”

Yani Barzani, PKK’ye karşı kılını bile kıpırdatmayacak. Eski ifadelerle söylersek, “Kürt kedisi bile vermeyecek!”

ŞAM DOSTUNU DA, DÜŞMANINI DA BİLİYOR!

Barzani cephesinde durum bu… Ya ABD cephesi? Ya PKK’ye karşı anlık istihbarat paylaşımı anlaşması yapılan ABD? Ya bu anlaşmayla “PKK’nin BBG evi gibi izlendiği” sözler? Ya İnsansız Hava Araçları?

Şemdinli neden çözülemiyor sorusunun yanıtı şu sorudadır: PKK’nin Şemdinli’ye harekâtı neden tespit edilemedi?

İşte Şam’ın avantajı bu! Şam, kim dost, kim düşman, biliyor!

Ankara ise bölmeye çalışanla birlik arayışına giriyor!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
11 Ağustos 2012

, , , ,

Yorum bırakın

SURİYE’DE AKP-PKK ANLAŞMASI

ABD, başından beri Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesini istiyor. Ama AKP, 16 aydır TSK’yi buna ikna edemedi. Öyle ki, Morton Abramowitz gibi Erdoğan üzerinde büyük etkisi olan isimler, açıktan “Suriye’de askeri liderliği üstlenemeyen” Türkiye’yi eleştirdi.

Ancak PYD-PKK’nin Suriye’nin kuzeyindeki kimi yerleşim bölgelerinde “otorite” olduğu bu son süreçte, Washington ağız değiştirdi: Örneğin ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Victoria Nuland, Suriye’ye dışarıdan müdahale edilmesini istemediklerini açıkladı. Nuland’dan birkaç gün sonra Kürdistan’ın mimarı olan Henri Barkey sahneye çıktı ve Türkiye’yi Suriye’deki Kürdistan’a alışmaya çağırdı! Son olarak önceki gün ABD Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Patrick Ventrel, Türk tanklarının sınırdaki hareketliliğine değinerek, “Türkiye’nin kendi ulusal güvenlik çıkarlarını anlıyoruz. Ama şu anda durumu daha fazla askerileştirmenin ilerlenecek yol olduğunu düşünmüyoruz” dedi.

Tüm bu olgulara rağmen Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri hâlâ Esad’ın eseri saymak ve PYD’ye Esad’ın kartı muamelesi yapmak gerçekle örtüşmüyor.

Nitekim AKP’nin yayın organı işlevi taşıyan ve Washington’u kıble gören gazeteler yeni duruma göre hizalanmaya ve “PKK’de komuta Suriyelilerde”, “Kuzey Suriye, Esad’ın tuzağı” şeklinde manşetler atmaya başladılar.

FEDERAL SURİYE MUTABAKATI

AKP de bu yeni duruma uygun davranmaya başladı. “Kuzey Suriye’de PKK’ye izin vermeyiz” şeklindeki ilk günkü gaz alıcı konuşmaların yerini, yavaş yavaş Oslovari müzakereler almaya başladı.

Örneğin Barzani’ye yakın AKNews ajansının bildirdiğine göre Davutoğlu’nun koordine ettiği Suriye Ulusal Konseyi SUK ile Barzani’nin koordine ettiği ve 11 Temmuz Erbil mutabakatıyla hareket alanı bulan Kürt Ulusal Konseyi KUK, anlaşmaya varmış. Ajans Barzani ile Ahmet Davutoğlu’nun da anlaşmanın imzalanacağı toplantıya katılacağını belirtiyor. “SUK ile KUK bir araya getirilmeli” raporları, anlaşmanın mimarının ABD olduğunu gösteriyor.

Anlaşmayı AKNews’a yorumlayan bir Kürt lider şöyle diyor: “Dışişleri Bakanı Davutoğlu tarafından temsil edilen Türk hükümeti, Esad sonrası Suriye’nin federal bir devlet olmasını ve Kürtlere federal haklar tanınmasını sağlayacak olan anlaşmaya rıza gösterecek.

“Rıza” kelimesi ile Obama’nın Erdoğan’la konuşurken sopa tuttuğu resminin basına servis edilmesi arasında kuşkusuz bir bağ var! Sopa göründü, ya havuç?

DAVUTOĞLU-BARZANİ ANLAŞMASI

Ahmet Davutoğlu’nun Barzani’ye gitmesi de, Washington’un yeni yönelimi gereğidir. Davutoğlu-Barzani görüşmesi sonrası yayımlanan ortak bildirideki şu ifade, “federal Suriye” mutabakatına vardıklarını göstermektedir: “Yeni Suriye’de bütün etnik, dini ve mezhebi kimliklere saygı duyulmalı ve bütün bu toplulukların hak ve özgürlükleri garanti altına alınmalı.”

Ahmet Davutoğlu henüz havadayken, zaten bir mutabakat işareti görülüyordu. Davutoğlu Erbil’e inmeden önce Barzani’nin Dışişleri sorumlusu Sefin Dızai’nin şu mesajı vermesi anlamlıydı: “Türkiye, Suriye’deki muhalefet kesimlerinin hepsine eşit mesafede durmalı. Suriyeli Kürtler de dâhil. Bunun için olumlu ortam var. PYD’nin PKK uzantısı olduğu düşünülüyorsa asıl bunun için Türkiye PYD ile görüşmelidir. PYD’nin lideri görüşmeye hazır.”

AKP FEDERASYON İSTİYOR

Kuşkusuz AKP son sürecin ilk gününden beri böylesi bir mutabakata hazır olduğunun ipuçlarını veriyordu… Örneğin Erdoğan’ın topladığı güvenlik zirvesinden çıkan Ankara’nın 5 maddelik yol haritasında “federasyon mu, yoksa özerk yapılar mı gibi konular, Suriye’de istikrar kurulduktan sonra kararlaştırılmalı” deniyordu.

Ayrıca Ahmet Davutoğlu gazetecilere verdiği iftarda, net olarak “de facto bir durumun oluşmasının kabul edilemeyeceğini, ama tüm kesimlerin ortak kararı olması halinde, ‘bu bizim kırmızıçizgimizdir’ demeyeceklerini” ilan ediyordu.

ABD’NİN ARAÇLARI BİRARADA

Tüm bu özetlediğimiz tabloda aracıları çıkarırsanız, geriye AKP ile PKK’nin Suriye’de de anlaştığı sonucu çıkmaktadır. ABD stratejik araçları olan PKK, AKP ve Barzani’yi aynı cephede buluşturmuştur!

Ama Asya cephesini yenmek için ABD’nin daha çok araca ihtiyacı var! Davutoğlu’nun telaşı bundan!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
3 Ağustos 2012

, , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

ZİNCİRİN ZAYIF HALKASI: DAVUTOĞLU

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Suriye politikasına yönelik eleştirileri şu sözlerle savunmaya çalışması Neo-Osmanlıcılık’tan ziyade, “koltuğunu koruma çabası” olarak değerlendirilebilir. “Biz geçen asırda, yüz yıl önce, Trablus, Yemen, Balkan Savaşları’nda ne yaptıysak onu yapıyoruz. Bu halklarla aramıza hangi duvarları koyarlarsa koysunlar bunları tek tek yıkmaya kararlıyız.”

Bugün emperyalist bir uygulamada görev almayı, 100 yıl önceki “emperyalizme karşı savunmalarla” eşitlemeye çalışmak başka nasıl açıklanabilir ki? Davutoğlu’nun bugün yaslandığı o yüz yıl önceki savunmaları kim yaptı? AKP’nin düşman kategorisine koyduğu Jöntürkler, İttihat Terakkiciler! Bugün Ergenekon operasyonlarıyla Silivri’de esir ettikleri insanları neyle suçluyorlar? İttihatçı zihniyeti taşımakla!

Ama Davutoğlu, şimdi o İttihatçı zihniyete muhtaç kaldı!

BOMBA DAVUTOĞLU’NA YARADI

Oysa 18 Temmuz’daki bombalı saldırıyı izleyen birkaç gün boyunca ne de mutluydu Ahmet Davutoğlu… Hatta medyadaki güzellemelere bakılırsa, Suriye Ulusal Güvenlik Konseyi’nde patlayan bomba, en çok Ahmet Davutoğlu’na yaramıştı. Ahmet Davutoğlu’nun “stratejik kafasına” övgüler dizme yarışına girenlere göre, o bir Neo-Kissinger’dı, Neo-Brzezisnki’ydi…

Ama işte o mutluluk sadece birkaç gün sürdü… Rejimin Şam çevresindeki terörist oluşumlara kesin darbe düzenlemek üzere Suriye’nin kuzeyindeki güçlerini çekmesi ve kuzeyde oluşan boşluğu PKK-PYD’nin doldurması, bu kısa süreli mutluluğu ortadan kaldırdı.

BARZANİ İKİLİ Mİ OYNUYOR?

Gelişmeler karşısında o kadar çaresiz, o kadar aciz kaldılar ki, büyük dostları Barzani konusunda şüphe bile duymaya başladılar! Davutoğlu’nun “kak Mesaud” dediği, Beşir Atalay’ın “Kandil’le kendileri adına temas kurduğunu” söylediği Barzani yoksa ikili mi oynuyordu?

Başbakan Erdoğan’ın Barzani’nin sözlerine gösterdiği şu tepki, hem bir kazık yediklerinin itirafı, hem de aslında “düzen kurucu” olmadıklarının göstergesidir: “Son olarak söylenen şu ifade çok daha çirkin. ‘Biz Kuzey Irak’ta bunlara eğitim verdik ve bu eğitim neticesinde şimdi onları geri gönderiyoruz’ yaklaşımları bu işin çok daha farklı boyutlara doğru gittiğini gösteriyor.”

Bütün bu dış politika iflası içinde Erdoğan’ın yapabildiği tek hamle, Davutoğlu’nu Barzani’ye gönderme kararı alması oldu!

CEMAAT DE HEDEF ALMAYA BAŞLIYOR

Ahmet Davutoğlu sadece merkez medyada değil, AKP ve Cemaat içinde de tepki topluyor.

Başbakan Erdoğan’ın danışmanı olan milletvekili Yalçın Akdoğan’ın “Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerin öngörülmemesine” yönelik eleştirilere Star’da verdiği “ABD gibi süper güçler bile her gelişmeyi planlama ve yönlendirme kabiliyetine sahip değildir” yanıtı, bir AKP savunması olduğu kadar, içten içe bir Davutoğlu uyarısıdır aynı zamanda…

Hüseyin Gülerce’nin Zaman’daki “stratejik derinlik ve romantizm” başlıklı makalesindeki şu sözleri, Davutoğlu’nun cemaat yayın organlarında da hedef tahtasına oturtulacağına işaret ediyor: “Romantizm, biliyorsunuz duygu, heyecan ve hayalin etkisinde kalmaktır. Bir de işin içinde kendinize çok güven varsa uçar gidersiniz… Edebiyatta, sanatta romantizm olur. Ama dış politika, romantizmi asla kaldırmaz.”

ERDOĞAN, TERAZİ KEFELERİNİ Mİ TARTIYOR?

Tamam, “komşularla sorunlar sıfırlanmadı” tersine Ahmet Davutoğlu sıfırlandı… Tamam, AKP’nin Suriye politikası muhafazakâr kesimlerde de tepki toplamaya başladı… Tamam, AKP’nin dış politikasının çuvalladığı iyice somutlaştı…

Ama bütün bu çöküş içerisindeki tek sorumlu Ahmet Davutoğlu mu ki, bir tek o koltuğunu koruma çabasına yönelsin?

Örneğin Başbakan Erdoğan’ın Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri “bu aynı zamanda Kuzey Irak’taki yapılanmanın Akdeniz’e açılımı noktasında kendilerine göre bir plan da olabilir” demesi anlamlı değil mi? Erdoğan’ın “Putin’e, bizi Şangay Beşlisi’ne dâhil edin, biz de AB’yi gözden çıkaralım’ şeklinde bir latife yaptım” demesi, sadece bir latife mi?

Göreceğiz, ama Ağustos’un daha da sıcak geçeceği ortada!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
28 Temmuz 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

KÜRT ÖZERKLİĞİNE EVET, PKK ÖZERKLİĞİNE HAYIR

Suriye’nin kuzeyindeki kimi yerleşim bölgelerinde yönetim değişikliği yaşanması, Ankara’da saatlerce süren pek çok toplantıya neden oldu. O toplantılardan, Ankara’nın 5 maddelik yeni yol haritası çıktı.

Hürriyet’ten Zeynep Gürcanlı’nın haberine göre “Ankara Suriye’deki Kürt bölgesinde bir şeyler oldu diye Esad’ı yıkma hedefinden vazgeçmeyecekmiş” elbette!

Ankara’da, tam da “Esad’ı yıkma hedefi nedeniyle bu olumsuz gelişmelerin yaşandığını” fark edecek tek bir yetkili makam sahibi kalmadı mı? Kalmadığı anlaşılıyor. Zira yol haritasının diğer maddeleri de yukarıdaki madde gibi baş aşağı duruyor. İşte o yol haritası:

Ankara’nın meselesi “özerklik değil, genel istikrarmış”; istikrar dedikleri rejimin yıkılması elbette. Ankara “federasyon mu, yoksa özerk yapılar mı” gibi konuların “istikrar kurulduktan” sonra, yani rejim yıkıldıktan sonra kararlaştırılmasını istiyormuş!

Ama Ankara’nın yine de bir kırmızıçizgisi varmış. Neymiş o? Özerklik olabilirmiş ama PKK’nin özerk bölge kurmasına izin vermezlermiş! Örneğin Dışişleri Bakanlığı bu konuda çok netmiş!

BARZANİ’Yİ DEĞİL, ÖCALAN’I BÜTÜTTÜLER

Tek başına bu çapsız yol haritası bile, 10 yıllık bir karşı-devrimci iktidarın “köklü bir tarihe ve geleneğe sahip bir devleti” nasıl içi boş hale getirebileceğini ispatlamaktadır.

Bir devlet hiç mi Irak örneğinden ders almaz?! Bir devlet hiç mi tehdit sıralaması yapamaz?! Bir devlet hiç mi stratejik çıkarlarını belirleyemez?! Bir devlet hiç mi doğru cephede konumlanamaz?!

Irak’ın bölünmesinin Türkiye’nin bölünmesini olduğunu göremeyen bir devlet, illaki Suriye’nin bölünmesinin de Türkiye’nin bölünmesi olduğunu göremez ve kendi elleriyle kendini böler.

Irak’ta “Öcalan’a hayır ama Barzani’ye evet” şeklinde kurulan denklemin Barzani’yi büyüttüğünü ama Öcalan’ı daha da büyüttüğünü göremiyor mu bu devlet?

Suriye’de “PKK özerkliğine hayır ama Kürt özerkliğine evet” şeklindeki bir taktiğin PKK’yi bitireceğini mi sanıyorlar? Kürt özerk yapılarının sayısı artıkça, Tanzanya Kürtlerinin mi bu yapılara hâkim olacağını düşünüyorlar?

ESAD UYARMIŞTI

Rusya Türkiye’yi bu konuda birçok kez uyardı; Esad’ı indirmeye, Suriye rejimini yıkmaya çalışmanın ortaya çıkaracağı sonuçları Ankara’ya anlattı…

AKP’nin yıkmaya çalıştığı Beşar Esad da uyardı Türkiye’yi… Esad, Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda PKK konusuna değindi ve  “kendi başım beladayken sizi koruyamam, benim sorunum size yansıyacak” dedi. Esad, “bölgede bağımsız bir Kürt devleti kurulması başka devletlerin de kurulmasını tetikler” diye uyardı.

Ancak Türk devleti ABD’nin “Esad yıkılmalı” görevine o kadar şartlandı ki, uyarıyı dinlemedi bile… Beşar Esad’ın son on yılda yakalayıp Türkiye’ye teslim ettiği PKK’li sayısını toplasalar, oradan bile uyarının ciddiyetini anlarlardı…

TÜRKİYE’YE ÖZERKLİKTE DE ANLAŞTILAR!

Önce Irak’ta özerkliği kabul ettiler, şimdi de “Suriye’de özerkliğe evet” diyorlar… Atlantik planına öyle bağlılar ki, o özerklikler yetmiyor, Türkiye’yi de özerkliğe hazırlıyorlar.

Başbakan Tayyip Erdoğan ve ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu, özerklikte yarışıyorlar. Erdoğan’ın partisi özerk bölge planlaması yapıyor, Kılıçdaroğlu “benim projemi uygulamış olacaklar” diyor!

Irak’ta özerklik PKK’yi büyüttü, Suriye’de özerklik PKK’yi devlet yapar, Türkiye’de özerklik ise Büyük Kürdistan’ı yani ikinci İsrail’i yaratır!

TÜRK MİLLETİNİN PLANI

Bu gerçek ortadadır ve ABD’nin bölge planına ve AKP’nin Suriye yol haritasına karşı Türk milletinin iki maddelik gelecek planı vardır:

1. Madde: Türk milleti AKP’yi yıkmalıdır.

2. Madde: Türk devleti, Suriye devleti ile yani Beşar Esad ile ittifak kurmalıdır.

Diğer maddeler zaten bellidir…

Aksi halde bölge Türk-Kürt-Arap-Fars kavgasına ve yangınına döner!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
27 Temmuz 2012

, , , , , , ,

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın