Posts Tagged BOP

Barrack Türkiye’ye tezgah kuruyor

ABD Büyükelçisi Tom Barrack, sadece Türkiye’nin içişlerine değil, dışişlerine, savunma ve güvenliğine de müdahale ediyor. Bir diplomat değil de adeta bir vasal ülke valisi gibi davranıyor.

Barrack son olarak Abu Dabi’den Türkiye’nin savunma ve güvenlik meseleleri konusunda kabul edilemez nitelikte açıklamar yaptı:

– Barrack, “Türkiye’nin F-35 alımını kilitleyen S-400 engeli dört ila altı ay içinde aşılabilecek” dedi.

– Barrack, “Türkiye Rus yapımı sistemi elden çıkarmaya yaklaştı mı” sorusuna “evet” yanıtını verdi.

– Barrack “S-400 sistemi kullanılmadığı için işletilebilirlik sorunu çözüldü ancak füzelerin elde tutulması Washington’da rahatsızlık yaratıyor” dedi. (Sözcü, 5.12.2025)

Barrack’ın hedefinde ulus-devlet var

Barrack, geçen hafta da Yunan Kathimerini gazetesine yaptığı açıklamalarla, Türk dış politikasına adeta yön çizmeye kalktı. Ayrıntılı şekilde kendi kişisel Youtube kanalımda inceledim. Barrack o söyleşide ABD’nin Hazar-Akdeniz planını ortaya koydu. 

  • Barrack, “İpek Yolu, Doğu’yu Batı’ya üç veya dört farklı güzergâhtan bağlıyordu. Tekrar olabilir, ancak 1919’dan beri ulus devletler tarafından engelleniyoruz.” dedi. 

Daha önce de “İsrail bölgede güçlü ulus-devlet istemiyor” diyen Barrack, 1919 vurgusuyla açıkça Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alıyor.

  • Barrack devamında Kathimerini’ye “Akdeniz’e açılan çok sayıda fosil yakıt kaynağının bulunduğu Hazar Denizi’miz var ve Yunanistan ile Türkiye buraya bir kapı” dedi. 

Hazar Denizi’nden “denizimiz” diye bahseden Barrack, açık ki Zengezur Koridoru’nun Trump Koridoru’na dönüşmesi kararıyla birlikte, artık Güney Kafkasya’yı kendi coğrafyası gibi görmeye başlamış!

  • Barrack, Kathimerini’nin “Kıbrıs bu sorunların çözümü için önemli mi” sorusuna da, “Evet. Sağlıklı bir vücudun ortasında apse olamaz. Vücudun her bir parçasının iyileştirilmesi gerekir” diyor. 

Açıkça Kıbrıs’ı, aslında daha doğrusu KKTC’yi “apse” olarak gören Barrack, ABD’nin önümüzdeki dönemde Kıbrıs için de yeni bir planı devreye sokacağının işaretlerini veriyor. 

Hazar’dan Akdeniz’e Türkiye-İsrail işbirliği

Barrack Hazar-Akdeniz planını daha önce de parçalı olarak gündeme getirmişti. Tepkisizliği ölçen Barrack, planlamalarını böyle adım adım ilerleterek ortaya koyuyor. 

Barrack, geçen ay, Bahreyn’de yaptığı konuşmada, “Türkiye ile İsrail arasında Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar işbirliği göreceksiniz” demişti. (AA, 1.11.2025)

Türkiye İsrail ile pek çok cephede karşı karşıya değil mi? Nereden çıkmıştı bu peki? Geriye dönük mesajlarına bakılırsa, Barrack’ın bir Amerikan Planını ince ince ördüğü görülür. 

Örneğin ilk olarak Barrack’ın gündeme getirdiği Zengezur Koridoru’nu 100 yıllığına ABD’li şirketin işletmesi projesi, ne yazık ki bir anlaşmaya dönüştü. ABD Başkanı Trump, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Peşinyan’ın Beyaz Saray’da imzaladığı 7 maddelik metnin 3. maddesine göre Zengezur Koridoru, 99 yıllığına Trump Koridoru oldu. ABD’nin paralı askerleriyle birlikte bölgeye yerleşmesi, Güney Kafkasya için kama, Azerbaycan ve Ermenistan için kelepçe anlamına gelmektedir. 

Örneğin Barrack bir kaç ay önce şöyle demişti: “Türkiye, İsrail, Körfez, Suriye, Lübnan, Irak, Ürdün, kuzeye çıkın Azerbaycan, Ermenistan… Bunları birleştirdiğinizde dünyanın en güçlü bölgesi ortaya çıkar.” (Haber Türk, 30.7.2025). Yani Barrack, İran’ın ve Mısır’ın olmadığı bir harita çizdi ki bu bir nevi Trump’ın yeni BOP haritasıydı.

İktidar neden tepki göstermiyor? 

Açık ki Barrack, ABD’nin bölge valisi gibi davranarak küresel ve bölgesel boyutları olan bir planı hayata geçirmeye çalışıyor. Planın küresel boyutu, Çin’in liderlik ettiği Kuşak ve Yol’u bölgede düğümlemeyi içeriyor. Planın bölgesel boyutu ise İran’a karşı Türkiye-İsrail cephesi inşa etmeyi hedefliyor.

Mesele şu ki, ABD’nin bu planı, son tahlilde Türkiye için tezgah kurulması anlamına geliyor. O nedenle de Barrack’ın hemen her açıklaması, onun “istenmeyen adam” ilan edilmesini gerektiriyor. Ancak iktidar Barrack’a tepki göstermiyor. Peki iktidarın diplomasinin dışına çıkan bu işadamına “had bildirmemesi”, Barrack’ın işaret ettiği bu planın ve politikaların Beyaz Saray’daki Trump-Erdoğan görüşmesinde ele alındığı anlamına mı geliyor?

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
6 Aralık 2025 

, , , , , , ,

Yorum bırakın

Bahçeli Barrack’ı eksik hedef aldı

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM Grup Toplantısı konuşmasında şöyle dedi: “ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın Bahreyn’in başkentinde ‘Türkiye ile İsrail arasında Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar işbirliği göreceksiniz’ beyanatı görev yaptığı ülkeye politik rota çizme densizliğine heves eden bir sefilin ileri düzeyli akıl tutulmasıdır. Ülkemizde görev yapan dış misyon görevlilerinin yerini yurdunu bilmesi lazımdır. Hudut aşımına asla girmemeleri asıldır, kaçınılmazdır!”

Güzel. Böylece niyahet iktidar cephesinden Barrack’a bir yanıt gelmiş oldu. Ancak ne yazık ki bu tepki eksiktir, çünkü meselenin esasına işaret etmiyor. 

Meselenin esası İran

Bahçeli’nin bu açıklamasından bir gün önce, bu köşede, “Barrack ince ince dokuyor” başlığı altında, ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın “yeni Ortadoğu”da İran’a karşı nasıl bir Türkiye-İsrail cephesi inşa etmeye çalıştığını incelemiştim.

Barrack 1 Nisan’daki ABD Senatosundaki açıklamalarından başlayarak, son “Hazar’dan Akdeniz’de Türkiye-İsrail işbirliği göreceksiniz” açıklamasına kadar adım adım hemen her konuşmasında işin esasına işaret etti: ABD bölgede İran’a karşı bir Türkiye-İsrail cephesi inşa etmeye çalışıyor. 

Dolayısıyla meselenin esasına, yani bu işbirliğinin hedefinin İran olduğu gerçeğine işaret ederek Barrack’a ve dolayısıyla ABD planına tepki göstermek gerekiyor. 

Ama Bahçeli “TRÇ: Türkiye – Rusya – Çin” ittifakı modeli önerisinde de olduğu gibi İran’ı görmüyor, İran’ı dışarıda bırakıyor… 

Türkiye Atlantik’te boğuluyor 

Açıkça belirtmeliyim: Bölgede İran’ı dışlayan her politika, İsrail’e ve ABD’ye yaramaktadır. ABD, 15 yıl boyunca Irak’ı, 15 yıl boyunca Suriye’yi hedef aldı ve önümüzdeki 15 yıl boyunca da İran’ı hedef almak istiyor. 

ABD Irak ve Suriye’yi hedef alırken Ankara’yı kullandı, İran’da daha fazla kullanmak istiyor. Çünkü İran ABD-İsrail için Irak ve Suriye’den daha büyük bir lokma. 

Bu stratejik planlamayı görmeden günlük dar politikalarla yol alınamaz. Hatta “TRT Farsçayla İran’ı rahatsız edeceğiz” türünden dar politikalar, adım adım Türkiye’yi ABD-İsrail stratejisine eklemler. 

Asıl vahimi, Irak, Suriye ve İran derken, sıra Türkiye’ye gelir! Ki “NATO’körlük” ile Atlantik’te boğulmak, tam da budur. Türkiye, hadi öncesini geçtim ama en azından son 30 yıldır, açık açık ABD “müttefikliği” adı altında Atlantik’te boğulmaktadır… 

Ne yapılmalı?

– Türkiye, ABD’nin İran’a karşı Türkiye-İsrail cephesi planına karşı açık ve net duruşla karşı çıkmalıdır. 

– Bu planlamayı pervasızca dile getiren ve “Yeni Ortadoğu”da bu cepheyi ören Barrack, “istenmeyen adam” ilan edilmelidir. 

– Türkiye, en önemli komşusu İran’la işbirliğini güçlendireceğini ilan etmeli ve Türkiye, Çin ve Rusya’yla işbirliği modeline, Çin ve Rusya’nın bölgedeki en önemli ortağı olan İran’ı dahil etmelidir. 

– ABD’nin İsrail hegemonyasındaki yeni Ortadoğu düzenine karşı verilecek en sağlam yanıt, Türkiye’nin İran, Mısır, Suudi Arabistan ve Pakistan’la “beşli güvenlik mekanizması” kurmasıdır.

AKP hükümeti ise tersine ABD’nin bu yeni Ortadoğu düzeninden pay kapma görüntüsü vermektedir, tıpkı iktidar olabilmelerini sağlayan Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) eşbaşkanlığını kabul etmeleri gibi… 

Bahçeli’nin bazı Asyacı kurmaylarının  öncelikle bunu görmesi gerekiyor…  

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
6 Kasım 2025

, , , ,

Yorum bırakın

Gazze‘yi Filistinsizleştirme planı

İsrail Güvenlik Kabinesi, günlerdir süren tartışmaların ardından Gazze’nin tamamının işgali planına onay verdi. 

Plan tartışıldı çünkü İsrail ordusu plana karşıydı. Gazze’nin tamamının işgali hem askeri riskler taşıyordu ama hem de rehineleri kurtarma olanağını zayıflatıyordu. 

Netanyahu’nun planı

İsrail zaten Gazze’nin yüzde 75’ini işgal etmiş durumda. Buna rağmen İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu neden Gazze’nin tamamını işgal etmek istiyor? Mesele ileri sürüldüğü gibi Hamas’ı silahsızlandırmak mı? Mesele rehineleri kurtarmak mı? 

Planın Netanyahu tarafından açıklanan hedefleri, asıl amaca işaret ediyor. Buna göre: 

– İsrail Gazze’nin tamamını işgal edecek.

– Yönetimi Filistin / Batı Şeria hükümetine değil geçici olarak bir Arap gücüne bırakacak.

– Gazze’nin genel güvenliğinden İsrail ordusu sorumlu olacak. 

Bu hedefler, Netanyahu’nun asıl amacını ortaya koyuyor: Gazze’yi Filistinlisizleştirmek!

İsrail’e merkezi rol

Plan bu ve ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze planıyla da uyumlu. İkili Gazze’nin geleceğini, İsrail’i bölgesinde merkezileştirme planına göre tasarlıyorlar. ABD yeni Ortadoğu düzeni kurmaya çalışıyor ve o düzende İsrail’e merkezi rol oynatmak istiyor. O rol için:

1) İsrail’in Filistin’de, Lübnan’da, Suriye’de ve hatta zamanla Ürdün’de genişlemesi hedefi var. 

2) İsrail’in ABD’yle birlikte İran’a basınç oluşturmak amacıyla Kafkasya’da aktif oyuncu yapılması planı var. (Zengezur koridorunun 100 yıllığına ABD’li bir şirkete verilmesi, Türkiye’nin Esad’ı devirme yanlışından sonra ikinci büyük bölgesel yanlışı olacak ne yazık ki.)

3) İsrail’in enerji merkezi yapılması: Körfez, Doğu Akdeniz ve Kafkasya petrol ve gazlarının önemli bölümünün İsrail’de toplanması. 

4) İsrail’in Hindistan-Körfez ile Kıbrıs-Avrupa hatlarının kesişimi yapılmasına çalışılıyor. 

ABD’nin İsrail işleri

İsrail’in bu misyona kavuşabilmesi için;

– ABD, Arap ülkelerinin İsrail’le İbrahim Anlaşmaları imzalamasını istiyor.

– ABD, Türkiye’nin yeni Ortadoğu düzeninde İran’a karşı İsrail’le birlikte hareket etmesini istiyor. Washington, İran-Ermenistan ilişkilerini bozmayı, Rusya’yla İran’ın arasına kama gibi girmeyi ve Kafkasya’da İsrail-Türkiye-Azerbaycan üçgeni kurabilmeyi amaçlıyor. (Açılımın eş zamanlı başlaması da bu nedenle.)

– İsrail’in tüm bu işler için Filistin topraklarında rahat edebilmesi, bunun için de Gazze’nin Filistinsizleştirilmesi isteniyor. ABD’nin Lübnan’da Hizbullah’ı silahsızlandırmak istemesi de bu nedenle.

Geciken tanıma kararı

Yakın zamanda G7’nin dört ülkesi, İngiltere, Fransa, Almanya ve Kanada Eylül’de Filistin devletini tanıyacaklarını açıkladılar. Netanyahu’nun insanlık dışı yeni Gazze planı hayata geçerse, bu ülkelerin tanıyacakları gerçek bir Filistin devleti kalmayacak!

Bugüne kadar Filistin’i tanımayan, dahası İsrail’e bugüne kadar silah satan ve siyasi destek veren bu devletlerin fikir değiştirmesi, elbette doğru şeyi yapma arzularından kaynaklanmıyor. İki nedeni var:

1) Bu ülkelerde İsrail’e karşı ve haliyle İsrail’e destek veren hükümetlerine karşı kamuoyu tepkisi olağanüstü yükselmiş durumda. 

2) Trump yönetmiyle ticaret savaşı yaşayan bu “müttefik” ülkeler, Filistin’i tanıma kartı üzerinden ABD’yle mücadele etmeye çalışıyorlar.

Tarih not ediyor

Kısacası, ABD Başkanı’nın ifadesiyle “ileri karakol” olarak kullandıkları, Alman Başbakanı’nın ifadesiyle “kötü işlerini yaptırdıkları” İsrail, çağımızın en büyük soykırımını, dünyanın gözleri önünde yapmayı sürdürüyor. 

“Amerikancılık yaparak İsrail’e karşı olmaya” çalışanların, sahada değil belagatta İsrail’e karşı sertleşenlerin, “Gazze’de çocuklar ölüyor” diye ağıt yakıp yeni silah anlaşması yapanların, zar zor İsrail’le ticareti kesenlerin bu soykırımda küçüklü büyüklü paylarını tarih not ediyor… 

Ve btirirken önemle belirtelim: Plan uygulamaya girdiğinde, Netanyahu beklemediği iç ve dış gelişmelerle karşılaşabilir!

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
9 Ağustos 2025

, , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

BOP-KYG çatışması

Önceki yazımızda güncellenen BOP’a, Trump’ın BOP’una işaret etmiştim. Önceki BOP, ABD’nin belirlediği Büyük Ortadoğu coğrafyasında “sınır ve rejim” değiştirme hedefliydi, “yeni ulus inşa etmeyi” amaçlıyordu. 

Trump’ın BOP’unda, “yeni ulus inşası” yok. Daha doğrusu, önceki gibi bir ulus inşası programı yok, doğrudan ABD’nin üstlendiği bir ulus inşası yok. Ne var peki? Federasyonlar var, konfederasyonlar var, Büyük İsrail var, ABD’nin “esas düşmanlarına” karşı bölgesel (federatif) işbirlikleri var, ittifaklar var. Ve bunların sonuçları olarak elbette yine dolaylı olarak yeni ulus inşası var.

ABD’nin hedefi: Çin-Rusya-İran

ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın sıraladığı o ülkeleri anımsayalım: İsrail, Türkiye, Irak, Suriye, Ürdün, Lübnan, Körfez ülkeleri, Azerbaycan, Ermenistan… 

Dikkat ederseniz İran (ve de Mısır) yok. Çünkü İran hedef. Dahası listeyi oluşturan coğrafyadan, İran ile birlikte Rusya’nın da hedef alındığı anlaşılıyor. 

Kimi ABD belgelerinden biliyoruz ki ABD’nin “büyük stratejisi”, Çin-Rusya-İran işbirliğini hedef alıyor.

İşte meselenin esası da budur: 

– Trump’ın BOP’u Çin-Rusya-İran’ı hedef alıyor. 

– Trump’ın BOP’u, Çin’in liderlik ettiği Kuşak ve Yol Girişimi’ni (KYG) ve onun sonucu olacak Büyük Avrasya Ortaklığını hedef alıyor. 

– Trump’ın BOP’u, KYG’yi Büyük Ortadoğu coğrafyasında durdurmaya çalışıyor.

Nasıl mı? Madde madde anlatayım:

Enerji-politik tablo

1) ABD, KYG’ye karşı IMEC’i, yani Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Koridoru’nu hayata geçirmek istemişti. Aksa Tufanı, o projeyi rafa kaldırmıştı. Trump “Gazze Planı” ile raftan indirmeye çalışıyor.

2) İsrail, doğusundaki Hindistan-Körfez ve batısındaki Kıbrıs-Avrupa hatlarının merkezi yapılmaya çalışılıyor. 

3) Katar gazının hem Suriye’ye hem de İsrail’e ulaştırılması projesi hazırlanıyor.

4) ABD, Irak Kürdistanı bölgesi ile 110 milyar dolarlık enerji anlaşması imzaladı. (Bağdat anlaşmaya karşı çıktı.) ABD Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol alanları için de benzer hazırlığı yapıyor.

5) İsrail, Doğu Akdeniz’de İsrail-Kıbrıs-Yunanistan hattı inşa ediyor. (İsrail medyasında son dönemde KKTC’yi ve adadaki Türk askerini hedef alan haber analizlere ve tehditlere dikkat.)

ABD’nin Zengezur müdahalesi

6) Güçlendirilmiş Azeri gazının bir yandan Suriye ve İsrail’e, diğer yandan da Karadeniz üzerinden LNG gemileriyle Ukrayna’ya ulaştırılması anlaşmaları yapıldı.

7) ABD, Zengezur Koridoru’nu işleterek Kafkasya’ya girmenin peşinde. ABD Büyükelçisi Tom Barrack koridorun ABD’li şirket tarafından 100 yıllığına işletilmesini talep etti. Tarafların ne yazık ki bu talebi uygun gördüğü anlaşılıyor. ABD böylece hem Rusya ile İran’ın arasına hem de Kuşak ve Yol’la entegrasyonu kritik önemde olan Orta Koridora yerleşmiş oluyor.

Paranın akış yönü

Bu tür çok boyutlu meselelerin analizindeki en önemli veriler; boru hatlarının yönü, gemilerin rotası, ticaret koridorlarının konumu ve paranın akış şeklidir. 

Esasa gelirsem: Emperyalist ABD ve ileri karakolu siyonist İsrail, çıkarlarını gözetiyor. Ülkelere demokrasi, toplumlara barış, halklara özgürlük elbette ve gerçekten umurlarında değil. Tersine bu kavramlar, emperyalist ABD’yi bölgeden atarak hayata geçirilebilir. Bu coğrafyada bu kavramların kör-topal kalmış olmasının asıl sorumlusudur emperyalist saldırılar, işgaller, sömürüler… 

Son 150 yıl, Britanya İmparatorluğunun, Çarlık Rusya’sının ve emperyalist ABD’nin çıkarları için bölge halklarını kullanmasının tarihidir aynı zamanda. Tarihi doğru okumak, bugün dünden daha da kritik önemde.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
4 Ağustos 2025

, , , , , , , , , ,

2 Yorum

Trump’ın BOP’u

Açılım’la beraber, o denklemler yeniden raftan indi. “Musul ve Kerkük’ü almazsak, Diyarbakır’ı veririz” denmeye, “Türkiye büyümezse küçülür” denmeye başlandı yine… 

Oysa…

1960’lar: Irak-İran Kürtleri

ABD’nin federasyon planıydı bu aslında. Senato Üyesi Sadi Koçaş 1977’de yazdığı anılarında anlatmıştı: “ABD AP’yi ve Demirel’i 1965’te iktidara getirdiğinde, ‘Irak-İran ve Türkiye Kürtlerini Federe bir Cumhuriyet haline getirelim, bunu Türkiye’ye bağlayalım’ isteğinde bulundu.” Amiral Vedii Bilget 24 Şubat 1987’de Cumhuriyet’te doğruladı bunu: ABD, 1965 yılında, Türkiye’ye bağlanacak bir “Federe Kürt Cumhuriyeti” için Başbakan Süleyman Demirel’in ağzını aramıştı. 

Evet, 60’larda Irak-İran Kürtleri Türkiye’ye bağlanmak istenmişti ABD tarafından. 

Sonra… 

1990-2010: Irak Kürtleri

1986 yılında Türkiye’ye gelen ABD Savunma Bakan Yardımcısı William Taft, konuyu “Türkiye himayesinde Kürdistan” planı olarak yeniden Ankara’ya dayattı. Kenan Evren ve Turgut Özal kabul etti, Genelkurmay Başkanı Necdet Üruğ karşı çıktı. ABD’nin Irak’a 1991’de saldırısı sırasında, Turgut Özal bu projeyi “bir koyup üç alacağız” diyerek Türk Ordusu’na yutturmaya çalıştı. Danışmanı Cengiz Çandar “Türkiye büyümezse küçülür” diyerek ABD adına sopa salladı.

Sonra ABD’nin 2003 Irak işgali geldi ve plan, bu kez ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) merkezi konularından biri oldu. BOP Eşbaşkanı Erdoğan, “Diyarbakır’ı ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde bir merkez yapacağız” dedi. Henri Barkey, ABD’nin “Güneydoğu ve Kuzey Irak’ı kapsayan bir Nitelikli Sanayi Bölgesi’nin kurulmasını önereceğini” açıkladı. Bir kaç ay sonra, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson ilan etti: “Anadolu’nun güneyini, doğusunu ve Kuzey Irak’ı alırsanız, tek bir ekonomik bölge olduğunu görürsünüz.”

ABD bunları açıklarken, “our boys”u Kenan Evren, 2007’de sahneye çıkıyor ve “Türkiye ileride eyalet sistemine geçebilir” diyordu. Erdoğan daha 1990’larda eyalet sistemini savunuyordu zaten ve 12 Eylül 2010 referandumunun akşamında yaptığı konuşmada, “Federal meclis, federal konsey”e işaret etti!

2025: Irak ve Suriye Kürtleri

Görüldüğü üzere ABD, İran’ı hedef alırken Türkiye’yi Irak ve İran Kürtlerine hamilik ettirmek istedi. Irak’a saldırdığı 90’larda ve 2000’lerde ise Irak Kürdistan’ını Türkiye’ye bağlamayı hedefledi. 

Suriye’de Beşar Esad yönetimi devrildi ve proje bu kez Irak ve Suriye Kürtlerini kapsayarak yeniden Türkiye’nin önüne konuldu. İşte yeni açılım budur. 

Devlet Bahçeli’nin Halep, Musul ve Kerkük’e plaka dağıtması, Ahmet Türk’ün “Irak ve Suriye Kürtleri tıpkı Osmanlı’daki gibi Türklerle birlikte yaşamak istiyor” demesi, ABD Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın “Osmanlı millet sistemi” önerisi, Erdoğan’ın “Türk-Kürt-Arap” ittifakı ile ümmete işaret etmesi… 

Sorun şu ki “Türkiye büyümezse küçülür” sopasına taktıkları “Türkiye’yi Irak ve Suriye Kürtleriyle genişletme” oltası, aslında ve son tahlilde “Türkiye’yi büyüterek küçültme” projesidir.

Güncellenen BOP

ABD Büyükelçisi Barrack, bir diplomat değil, işadamı ve her şeyi açık açık anlatıyor. HaberTürk televizyonunda Trump’ın “çok sayıda ülke ve farklı planlar arasında yaşanan karmaşayı” nasıl ayırmak ve ilerletmek istediğini açıkladı: “Düşünün, Abraham Anlaşmaları’nı, bölgenin güçlü oyuncularından Türkiye’yi birleştirdiğinizi. Ama sadece Türkiye değil; Arap olmayan nüfusu Müslüman ağırlıklı bir ülke olarak Türkiye, İsrail, Körfez, Suriye, Lübnan, Irak, Ürdün, kuzeye çıkın Azerbaycan, Ermenistan… Bunları birleştirdiğinizde dünyanın en güçlü bölgesi ortaya çıkar.”

Güncellenen BOP’tur bu, Trump’ın BOP’u…

Kürt meselesi, demokratikleşme, Büyük Türkiye vb diyerek, ABD’nin “yeni Ortadoğu düzeni”ne uyum sağlama peşindeler. ABD’nin yeni düzenine uyarak, iktidarlarını sürdürebilmenin derdindeler.

Mehmet Ali Güller
Cumhuriyet Gazetesi
2 Ağustos 2025

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

AKP-PKK BALAYI BİTİYOR MU?

Gerek Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları gerekse hükümete yakın isimlerin medyadaki analizleri, son dönemde aslında bir yanılsama olan şu sonucu doğurdu: “AKP ile PKK arasındaki balayı bitiyor. PKK, AKP’ye verdiği sözleri yerine getirmiyor, çekilmiyor. AKP de PKK’ye verdiği sözleri yerine getirmiyor, 2. aşamaya geçmiyor.”

Bu yanılsamayla doğrudan ilgili bir başka yanılsama da bazı ulusalcı çevrelerden yayılıyor: “Genel af ilan ederek hem Ergenekoncuları, hem de Apo’yu serbest bırakacaklar.”

Gelin bu Pazar, bu iki yanılsamayı masaya yatıralım:

PYP: AKP’YLE KARŞILIKLI GÜVEN OLUŞTU

Başbakan Erdoğan, daha önce yüzde 15 diye açıkladığı PKK’nin çekilmesini bu kez yüzde 20’ye çıkardı ve ekledi: “Çocuk, yaşlı, kadın yüzde 20 gibi bir durum. Bunun dışında çıkma diye bir şey söz konusu değil. Zaten silah bırakmış değiller. Saldırırım diyene karşı bu ülkenin güvenlik güçleri de herhalde hoş geldin demeyecek.” (Bugün, 17 Ağustos 2013)

Salt bu sözlere bakılırsa, AKP ile PKK’nin balayının kötü gittiği elbette iddia edilebilir. Peki ya gerçekler?

Gerçeği en iyi yansıtan açıklama ise son bir ayda AKP’nin iki kez ağırladığı Suriye PKK’sinin lideri Salih Müslim’den geldi. PYD Eş Başkanı Müslim “karşılıklı güven oluştu” diyor! (Gündem, 17 Ağustos 2013) Müslim ayrıca ekliyor: “Ortadoğu yeniden yapılanıyor. Biz kendi kendimizi yönetmeye karar verdik.”

Aslında kritik cümle budur. ABD, Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmeye çalışıyor ve bu sürecin iki temel aktörü de AKP ile PKK’dir. Yani Erdoğan ile Öcalan, birbirlerini sevdikleri için değil, Washington istediği için masadalar! Ve Washington’un istediği zamana kadar da ilişkileri sürecektir!

Ya da Türkiye’de bir iktidar değişikliği o ilişkilerin tümüne bir son verecektir! (Ki bu daha olasıdır.)

ERDOĞAN HAZMETTİRMEYE ÇALIŞIYOR

AKP’nin varlık sebebi, TBMM Başkanı Cemil Çiçek’in açık bir şekilde ifade ettiği gibi Kürt Açılımı’dır. (Hürriyet, 13 Kasım 2009)

Peki, nedir Kürt Açılımı? ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde Diyarbakır merkezli Büyük Kürdistan’ı kurmaktır! Barzani’nin Irak Kürdistanı’nı, parçalanacak Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmak ve Türkiye’ye doğru genişletmektir.

34 yerde BOP Eş Başkanı olduğunu söyleyen Erdoğan’ın Bush ile görüşmesinden hemen sonra ekranlardan “ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde Diyarbakır’ı bir merkez yapacağız” demesi bu planı en net şekilde tarif etmektedir. (Kanal D, 14 Şubat 2004)

Dolayısıyla AKP’nin de PKK’nin de “balayını ABD’ye rağmen bitirme” iradesi yoktur! Peki, Erdoğan’ın açıklamaları ne anlama geliyor o zaman? Yanıtı kendisi versin: “Açılımı hazmettire hazmettire sürdüreceğiz!” (Milliyet, 25 Eylül 2009)

YA SİLİVRİ, YA DA İMRALI BOŞALACAK

Peki ya af meselesi? AKP sırf Öcalan’ı serbest bırakabilmek için Ergenekonculara genel af mı getirecek?

Bakın şu saptama da çok önemlidir: AKP’nin varlık sebebi Kürt Açılımı olduğu gibi, Kürt Açılımı’nın da dayanağı Ergenekon soruşturmasaydı. AKP kalemşorlarının da yazdığı gibi Ergenekon soruşturması olmasaydı, Kürt Açılımı başlatılamazdı!

Yani hem Ergenekoncuların, hem de Öcalan’ın serbest olduğu bir Türkiye olamaz! Silivri’nin boşaldığı bir Türkiye’de Öcalan serbest kalamaz!

Ki Öcalan, şu anda Silivri zindanları yurtseverlerle dolu olduğu için zaten serbesttir. Evet, aslında serbesttir: İstediği BDP’liyi ayağına çağırmakta, Kandil’e ve Avrupa’ya elden mektup göndermekte, PKK’yi oturduğu yerden yönetmekte, ABD’nin Erdoğan’a verdiği iktidarı paylaşmakta, zaman zaman Bursa’ya gitmekte, yatla Marmara’da gezmekte ve özel görüşmeler yapmakta, Irak ve Suriye’nin iç işlerine karışmakta, talimatlarıyla hem Türkiye’de hem de komşu ülkelerde eylemler yaptırmaktadır!

Sonuç olarak AKP ile PKK’nin kaderi ortaktır ve iki örgüt birbirine muhtaçtır. AKP ile PKK’nin balayı, ne kendi iradeleriyle ne de ABD’nin isteğiyle biter. Bu balayı, bu ortaklık, bir tek Türk milletinin iradesiyle son bulabilir. Türk milleti ülkesini böldürmemek için, ABD’nin bu iki örgüt üzerindeki denetimini yıkarak bu ortaklığa bir son verecektir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Ağustos 2013

, , , ,

Yorum bırakın

ERDOĞAN TIKANDI, AÇILIM BİTTİ

BOP Eş Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin önüne koyduğu bir numaralı görevi şu sözlerle tarif etmişti: “Diyarbakır’ı ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içerisinde bir merkez yapacağız.” (Kanal D, 14 Şubat 2004)

Diyarbakır nasıl merkez olacaktı? ABD Irak’ı iki kere işgal ederek Erbil merkezli bir devletçik kurmuştu zaten. AKP, ABD adına Suriye’de Esad’ı yıkarak, Kamışlı merkezli ikinci bir devletçiğe aracılık edecek, ardından Erbil ile Kamışlı birleşerek, Kürdistan Akdeniz’e açılmış olacaktı. Sonra bu yapı ile “demokratik özerklik” ilan edilen Türkiye’deki parça birleşecek, ortaya Diyarbakır merkezli Büyük Kürdistan çıkacaktı.

Bu projenin gerçekleşebilmesi için AKP’nin hem içeride hem de dışarıda yapması gereken ödevleri vardı. İçeride PKK’yle masaya oturmak ve Kürt Açılımı yapmak gibi… Dışarıda Suriye’ye terör ihraç etmek, Kuzey Irak’ı himaye etmek, Sünni mezhepçiliği üzerinden İran’ı kuşatmak ve yalnızlaştırmak, Ortadoğu’ya “model” olarak İhvan diktatörlükleri kurmak…

Erdoğan ve kurmayları, bu projeyi AKP tabanına yutturabilmek için Osmanlıcılık oynadılar. Davutoğlu “100 yıl sonra yeniden buluşmak” diyerek anlatıyordu projeyi… Elbette Osmanlıcı değillerdi; Neo-Osmanlıcı’ydılar, yani BOP’çu!

Erdoğan’ın bu projedeki iş arkadaşları şu isimlerden oluşuyordu: Türkiye’den Öcalan ve Fethullah Gülen. Irak’tan Allawi, Haşimi, Barzani ve Karayılan. Suriye’den El Hatip ve Salih Müslim. Mısır’dan Muhammed Mursi. Katar’dan El Tani. Lübnan’dan Hariri.

Erdoğan önce Bush’un “stratejik ortağı” olarak, ardından da Obama’nın “model ortağı” olarak bu ekipten ve işlerden sorumluydu. Yani Erdoğan Atlantik cephesinin Ortadoğu koordinatörüydü.

Peki, şimdi durum ne?

IRAK’TA BARZANİ SAF DEĞİŞTİRDİ

Atlantik cephesi, Irak’ta Allawi’yi başbakan yapmaya çalıştı. Hatta kabine üyeleri Ankara’da Davutoğlu’nun evinde belirlendi. Ama güçleri yetmedi. Irak’ta Maliki kazandı. Erdoğan ve ekibi daha sonra Haşimi üzerinden Irak’ta saray darbesine soyundu. Ancak Talabani’nin de katkısıyla oyunları bozuldu, maskeleri düştü. Son olarak Erbil’i Bağdat’tan koparma hamlesine soyundular ve fakat yine başaramadılar!

Maliki “Irak’ın birliğini yeniden oluşturmak” için gerekirse silaha başvuracağını Dicle Ordusu kurarak Barzani’ye gösterdi. Moskova ise Suriye’ye peşmerge sevk eden Barzani’yi açık bir şekilde tehdit etti. Ve Barzani mecburen saf değiştirdi.

Maliki ve Barzani’nin hafta sonu Bağdat’ta bir araya gelmesi, hem Irak’ın birliği demekti hem de Esad’ın doğu cephesinin rahatlaması demekti. Ama hepsinden önemlisi Erdoğan’ın yenilgisi demekti!

SURİYE KURTULUŞ SAVAŞINI KAZANIYOR

2 yıl önce AKP hükümetinin 15 gün ömür biçtiği Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad bugün çok daha güçlü. Birkaç ay önce Obama’nın zorlamasıyla Erdoğan ve Netenyahu Suriye hedefli olarak barışmış ve Esad kuzeyden sonra güneyden de kuşatılmıştı.

İsrail Golan tepeleri üzerinden ve hava uçuşlarıyla saldırıya geçmiş, güney cephesinin doğu kanadında ise ABD ile Ürdün küçük manevralar yaparak hazırlıklara başlamıştı. Güney cephesinin gerisindeki Mısır ise son olarak Esad’a karşı cihat ilan etmişti!

Önce Hizbullah’ın devreye girerek İsrail’i yavaşlatması, ardından da Mısır’da Mursi’nin devrilmesi güney cephesini dağıttı! Ürdün de kısa bir süre içerisinde pozisyon değiştirecektir.

Doğu cephesindeki son durumu Irak konusunda işlemiştik. Esas cephe ise AKP’nin abandığı kuzey cephesiydi. Üç dört ay önce Şam’ın dış mahallelerine kadar inebilmiş olan teröristler bu süreç içerisinde adım adım kuzeye sürüldü. Suriye devleti önce Halep’i sonra da Homs’u teröristlerden temizledi ve sınıra doğru ilerlemeyi sürdürüyor. Koltuğunu koruma manevralarıyla uğraşan Erdoğan’ın ise Esad’a karşı hamle yapacak hali yok!

Davutoğlu’nun koordine ettiği SUKO ve Özgür Suriye Ordusu’nun “Ramazan’da ateşkes” çağrısı yapmak zorunda kalması, bu cephedeki durumu en açık şekilde ortaya koyuyor!

ABD KAYBETTİ, ERDOĞAN KAYBETTİ, PKK KAYBETTİ

Peki, tüm bunlar ne anlamına mı geliyor?

1. ABD’nin Büyük Kürdistan projesi çöktü. Basra’dan Doğu Akdeniz’e Kürt Koridoru kurmak hayal oldu.

2. Barzani’yi yanında tutamayan, Esad’ı deviremeyen, Mursi’yi iktidar yapamayan AKP hükümeti, bölgede yalnızlaştı. Erdoğan’ın yönettiği Türkiye, tüm komşularıyla ve hatta komşularının komşularıyla sorunlu hale geldi.

Peki, şimdi ne olacak? Esad güçlenince yeniden “üçüncü yol” diyerek Suriye’de pozisyon değiştiren PKK, benzerini Türkiye’de de yapabileceğinin sinyalini verdi. Murat Karayılan’ın yerine Cemil Bayık’ın geçmesi bu nedenle önemli.

Gezi eylemleri PKK-BDP içinde yeni bir tartışma başlattı; müzakere yürüttükleri AKP, masadan her an düşebilirdi… Bu nedenle “Açılım tıkandı” diyerek AKP’yi somut adımlar atmaya zorluyorlar. AKP düşmeden, yeni kazanımlar peşindeler.

Ama Türkiye artık şu gerçeği yaşamaktadır: Tıkanan Açılım değil, aslında Erdoğan’ın gücüdür; daha doğrusu Erdoğan’a o gücü veren ABD’dir!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
11 Temmuz 2013

, , , , , , , , , , , , , , , , , ,

Yorum bırakın

TUZAK ŞAM’DA DEĞİL, ANKARA’DA

Suriye’nin kuzeyindeki son gelişmeler, şu üç gerçekle birlikte incelenmelidir:

1. ABD’nin BOP içindeki nihai hedefi, bölge devletlerini zayıflatacak bir kukla devlet inşa etmektir. ABD bölgeye girdiği 1991 yılından itibaren bu hedefe yöneldi. Stratejinin yeni aşaması, Irak’ın kuzeyindeki yapıyı büyütmek; Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açmak ve Türkiye’ye doğru genişletmektir. Diyarbakır başkentli Büyük Kürdistan için izlenecek yol budur.

2. Bu stratejik hedef, bölgedeki tüm ABD kuvvetlerini, farklı pozisyonda bile olsalar, son tahlilde aynı cephede birleştirmektedir.

3. 2003 yılında kurulan PYD, tıpkı İran’daki PJAK gibidir, yani Suriye’deki PKK’dir. Hem PKK’nin hem de PYD’nin internet sitelerinden bu gerçeğe ulaşılabilir. PYD elbette Suriye’deki Kürtlerin çoğunluğunu temsil etmez ama mevcut Kürt örgütlerinin de en büyüğüdür. PYD ile diğer 16 Kürt partisinin 12 Temmuz’da Barzani’nin girişimiyle Erbil mutabakatına varması da bir olgudur. PYD içinde anlaşmaya itiraz edenlerin var olması, anlaşma olgusunu ortadan kaldırmaz. Bu anlaşmanın içeriği, anlaşan örgütlerin internet sitelerinde mevcuttur.

PYD’NİN YÖNETİME EL KOYMASI

18 Temmuz’da Suriye Milli Güvenlik Konseyi’ne yapılan ABD imzalı bombalı terörist saldırı, Atlantik’in “yeni bir yüklenme” girişimidir. Şam ise bu terörist saldırıya büyük bir temizlik harekâtıyla yanıt veriyor.

İşte Suriye’nin kuzeyindeki kimi Kürt kentlerinde “yönetim el değiştirdi” denilen olay bu esnada gerçekleşmiştir. PYD süren temizlik harekâtı nedeniyle kuzeyde oluşan güç boşluğundan yararlanarak, bazı Kürt kentlerindeki kamu binalarını ve dolayısıyla yönetimi ele geçirmiştir. Bu bir olgudur ancak nihai sonuç değildir, Şam yeniden egemen olacaktır.

ESAD’IN MI, ABD’NİN Mİ HAMLESİ?

Olgu, iki temel bakış açısıyla yorumlanıyor.

Bir yoruma göre bu olgu, “Esad’ın PYD hamlesidir.” AKP yandaşlarınca savunulan bu fikrin, ulusalcı kesimlerde de destekçisi var. Olguyu Esad hamlesi saymak, haliyle Esad ile PKK arasında ittifak olduğu sonucunu doğurur. AKP Hükümeti de en başında beri böyle bir ittifakın olduğunu iddia ederek, Türkiye kamuoyunu Esad’a karşı kışkırtıyordu.

Bizim de savunduğumuz ikinci görüş ise şudur: Olgu, iddia edildiği gibi Esad’ın bir taktik manevrası değildir, tersine Atlantik’in Suriye’ye baskısının eseridir. PYD’ye bu alanı Esad değil, Suriye’ye abanan AKP dâhil Atlantik kuvvetleri açmıştır.

Vatanını savunanlar, elbette hakları görerek, dayanacağı her kuvveti cepheye sürmek isterler. Şam elbette, kendisine savaş açanlara, imkânı varsa PKK gibi araçlarla yanıt vermek ister. Ancak PKK 1999’dan beri bir Suriye kartı değil, tersine ABD kartıdır. 13 yıl önceki ilişkilere dayanmak isteyenlerin PKK’de bulunması, bu temel gerçeği değiştirmez. Bu gerçek, ABD bölgede ağır bir yenilgi alana kadar sürer. Çünkü her araç, doğası gereği kuvvete meyleder.

TUZAĞA DÜŞMEMENİN YOLU

Suriye’nin kuzeyindeki bu yeni durumu Atlantik planlarına tedavül etmek isteyenler iki yol öneriyor. Bir kesim, “Türk Ordusu Suriye’ye” diyor, bir diğer kesim ise “Türkiye biran önce kendi Kürt meselesini (tabi ABD’ye göre) çözmeli” diyor. Haliyle ikisi de Atlantik patentli olduğu için aynı kapıya çıkıyor.

TSK’yi Suriye’deki Kürtlere sürmek isteyenler, ilginç ki Irak’taki Kürtlerin hamisidir! Bu gerçek çok öğreticidir. AKP yandaşlarının bu durumdan “PKK kötü ama Özgür Suriye Ordusu ÖSO iyi” sonucu çıkarmaya soyunmaları da anlamlıdır.

Bitirirken belirtelim: Olgunun kendisi doğrudan tuzak değildir ama olgunun sonuçlarından tuzak yaratılabilir. PKK, TSK’yi Suriye’ye çekmek niyetiyle şehir ele geçirmeye soyunmuyor elbette. Ama bu olgudan hareketle “TSK’yi PKK’ye karşı Suriye’ye sokmaya” çalışmak tuzaktır! PKK’yle mücadelede TSK’ye Irak’a girmeyi yasaklayanların, Suriye’ye vize vermesi tuzaktır! Ve tuzak o nedenle Suriye’de değil, Hatay’da, Ankara’da ve Washington’da kurulmuştur!

TSK’nin tuzağa düşmemesinin yolu ise basittir: Suriye’nin “siyasal birliğini ve toprak bütünlüğünü” hedef alan her uygulamadan kaçınmak!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
25 Temmuz 2012

, , , , ,

Yorum bırakın

TAMPON BÖLGE HATAY’DA KURULDU

Başbakan Erdoğan, siyah gözlük takıp, “tamam inşallah” hareketi yaptığı ve Hürkuş’ta poz verdiği sırada bir de tarihi söz söyledi: “Büyük devletlerin düşmanı olur.”

Haliyle insan merak ediyor, madem büyük devletlerin düşmanı olur, o zaman ‘komşularla sıfır sorun’ neydi?

TÜM GÖREVLERİN ÜSTÜNDEKİ GÖREV

“Komşularla sıfır sorun”, AKP’ye Büyük Ortadoğu Projesi BOP içinde verilen görevin maskesiydi; o nedenle kısa sürede “sıfır komşu”yla sonuçlandı.

AKP yani BOP Eşbaşkanlığı bu maskeyle, İran’ı yalnızlaştırmak için Suriye ve Lübnan’la yakınlaşacak, Ortadoğu’da ABD’nin model ortağı olacak, hatta sırf bölgede ağabeylik yapabilmek için İsrail’e posta koyacak ve Ortadoğu’da caka satacaktı!

Maske, asıl görevi, yani Erdoğan’ın daha 2004 yılında dile getirdiği “Diyarbakır’ı ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nde merkez yapma” görevini perdelemek içindi.

BOP Eşbaşkanlığı’nın tüm görevleri bu asıl görevi başarabilmek içindi..

Bu gerçeği atlayanlar, “kardeş Esad”ın bir yılda nasıl “düşman Esed” ilan edildiğine haliyle şaşırıyor.

NİHAİ HEDEF

Erdoğan’ın bugün izlediği Suriye politikası, işte bu görevin gereğidir; yani “Diyarbakır’ı BOP’da merkez yapma” görevinin…

BOP’da, yani ABD’nin “Büyük Kürdistan” projesinde Diyarbakır’ı merkez yapmak için bugün Suriye’nin bölünmesi gerekmektedir; ki böylece ikinci İsrail devleti de denize açılabilsin!

Bu nedenle “Esad’ın devrilmesi” Atlantik’in Suriye planında nihai  hedef değildir; nihai hedef Suriye’nin bölünmesidir. Ancak bu hedefi 14 aydır başaramayanlar, artık hiç başaramayacaktır!

MGK’YE TUZAK

Bu gerçeğe rağmen Türk Silahlı Kuvvetleri uyanık olmalıdır. Çünkü MGK’de konuşulan “tampon bölge” konusu, tuzaktır!

Suriye’de “tampon bölge” hedefinin neyle sonuçlanacağı bellidir. Çünkü 1992’de Irak’ın kuzeyinde kurulmasına göz yumulan tampon bölgenin sonuçları ortadadır!

Irak’ın bölünmesi, Türkiye’yi bölünme tehdidiyle karşı karşıya getirmiştir. Suriye’nin bölünmesinin sonuçları kuşkusuz daha da ağır olacaktır. Çünkü ABD’nin asıl hedefi Türkiye’dir.

TÜRK ORDUSU’NUN İLK GÖREVİ

Nitekim “tampon bölge” konusu o nedenle masadadır ve kurulmuştur!

Ancak ABD o tampon bölgeyi Suriye’den önce Türkiye’de kurmuştur; Hatay fiilen tampon bölgedir artık…

Öyle ki, Hatay’da bir gün ABD senatörü sınır teftiş etmektedir, ertesi gün ABD’li özel harekatçı bir general basın açıklaması yapmaktadır. Bir gün ABD’li diplomat Esad karşıtlarıyla toplantıdadır, ertesi gün CIA sınırdan silah sevkiyatı yapmaktadır.

O nedenle Türk Ordusu’nun görevi, önce Hatay’ı yeniden yurt topraklarına katmaktır!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
1 Temmuz 2012

, , , , ,

Yorum bırakın

YENİ ORTADOĞU HAYALİ

Önce Başbakan Erdoğan Suriye’ye NATO sopası salladı… Ardından da Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu TBMM’de gündem dışı söz alarak, “Ortadoğu’da değişim dalgasını yöneteceklerini” ve “Yeni Ortadoğu’nun sahibi ve öncüsü” olacaklarını savundu.

Sefer hazırlığı içinde oldukları, Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül’ün “dış müdahale ile Suriye haritasının değiştirilmesi” noktasına gelmesinden de belli…

Karagül’ün son bir yıllık Suriye yazılarındaki zikzaklar, dış baskı meselesinin anlaşılması açısından çok öğreticidir. Ama önceki günkü yazısındaki bir itiraf, boyunlarındaki ağırlığı tam anlamıyla ortaya koymaktadır:

“Suriye’de rejim değişikliği kararı çoktan verilmişti. Üstelik bu karar, Türkiye – Suriye ilişkilerinin iyi gittiği dönemde bile belliydi. Türkiye – Suriye ortak Bakanlar Kurulu toplantılarının yapıldığı dönemlerde bile birileri Türkiye’de ve bütün bölgede organizasyonlar düzenliyor, bizlere kadar gelip destek istiyordu. Süreç ilerletildi ve bu noktaya geldi.”

SURİYE GÖREVİNİ KİM VERDİ?

Esad’ın yüzüne gülünüp, arkasından neler çevrildiğinin ispatı olan bu itirafa geleceğiz ama şu soruları İbrahim Karagül’e yöneltmeden geçmeyelim: Sizlere kadar gelenler kimlerdi? Sizler, gelenlere ne yanıt verdiniz?

Başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere pek çok kişinin Erdoğan’a karşı söylediği “Daha dün kardeşim Esad diyordunuz, bugün ne oldu?” şeklindeki serzenişin yanlış olduğunu, Erdoğan’ın o gün de, tıpkı bugünkü gibi Esad ve Suriye karşıtı olduğunu bu köşede birkaç kez dile getirmiştik.

Suriye ile yakınlaşma denilen süreç, ABD’nin “model ortak” ilan ettiği Türkiye’ye, Obama’nın BOP Eşbaşkanı Erdoğan’a ve Cinton’un “alt bölgesel düzenler kurucusu” Davutoğlu’na verdiği görevdi!

İran’ı yalnızlaştırmak, Suriye’yi ve Lübnan’ı İran’dan koparmak içindi tüm o şovlar… Bu büyük operasyonun başarısı için, Türkiye’nin bölgede “liderlik” yapmasına bile izin vermişti ABD… Ve bu bölgede liderlik yapabilmenin birinci şartı olan İsrail karşıtlığına bile göz yummuştu…

İki yıldır Odatv ve Aydınlık’ta ısrarla altını çizdiğimiz bu gerçeği, hem de o cepheden ve birinci ağızdan doğruladığı için İbrahim Karagül’e teşekkür ederiz.

DAVUTOĞLU’NUN “YENİ ORTADOĞU” GÖREVİ

Gelelim Davutoğlu’nun “Yeni Ortadoğu’nun sahibi ve öncüsü olma” görevine…

Başında “yeni” olan her şeyin Amerikan yapımı olduğunu herhalde bu bölgede en iyi biz Türkler biliyoruzdur. Yeni Dünya Düzeni ile başlayan bu “yenilenme” süreci, son dönemde Yeni CHP, Yeni Anayasa, Yeni Türkiye diye sürüyor…

Mart 2009’da “ABD ile altın bir işbirliği dönemi” vurgusu yaptıktan ve görevini “küresel yeni düzene, çevremizde alt bölgesel düzenleri yeniden kurarak katkı yapacağız” diye açıkladıktan sonra Dışişleri Bakanı olarak atanan Ahmet Davutoğlu’nun “yeni Ortadoğu sahipliğinin” izlerini anımsayalım:

Haziran 2010’da İran’ı yalnızlaştırmak için Suriye, Lübnan ve Ürdün’le “Ortadoğu Birliği” kurdu; Aralık 2010’da “Osmanlı milletler topluluğu” işareti verdi; Mart 2011’de “bölge değişimine yön vermezsek, bundan en olumsuz biz etkileniriz” dedi; Ocak 2012’de “100 yıl sonra Ortadoğu’ya yeniden girme” görevini açıkladı.

BOP DA YENİ ORTADOĞU DA MÜMKÜN DEĞİL

Yeni Ortadoğu’nun ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde olduğu, bu projenin “alt bölgesel düzenlerinden” biri olduğu ortada… Ancak bizimkilerin göremediği büyük gerçek şu: ABD’nin BOP’u çuvallamışken, AKP’nin Yeni Ortadoğu’su mümkün değildir!

Çünkü dünyayı Atlantik değil, artık Asya-pasifik döndürüyor!

Görevleri, dünyayı doğru okuyabilmelerini engellemektedir. Bu yüzden de hâlâ sefer hazırlığı içindedirler! Üstelik Esad’a tanıdıkları 15 günlük süre, 180 gün önce dolduğu halde!

Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
29 Nisan 2012

, , , , , , , , ,

1 Yorum

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın